Gülen cemaatine karşı başlatılan linç ve tasfiye operasyonunda Risale-i Nur gruplarını yanına çekmek için bir taraftan sadeleştirme tepkilerini, diğer taraftan “Bunlar Nurcu da değil, tam tersine Risale-i Nur hizmetine en büyük zararı Gülenciler verdi” söylemini kullananlar, kendi hesaplarınca harekete son darbeyi Tahşiyecilerle vurdular.
Bu grubun içinde, 1992’de Yeni Asya’dan ayrılan bazı kişiler de var. Bunlar oraya iltihak ederken, önceki bütün çizgilerini reddettiler.
Dahası, demokrasiyi küfür rejimi sayan, cihadı silahlı mücadele olarak yorumlayan, El Kaide ve Usame bin Ladin’e övgüler düzüp göklere çıkaran bir ifrat noktasına savruldular.
İşin tuhafı, bu iddialarını Risale-i Nur’a dayandırdılar, ancak Bediüzzaman’ın eserlerinde onları destekleyecek tek bir ifade dahi yok.
Tam tersine, Said Nursî meşrutiyetle başlayıp demokrasi ile tekâmül eden yönetim tarzını adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvet esasları ile tanımlayıp, “Kavmin efendisi hizmetkârıdır” hadis-i şerifine dayandıran, hürriyet-i şer’iye vurgusu yapan ve demokrasiye şeriat namına sahip çıkan bir İslam mütefekkiri.
Keza cihadın iman kurtarma eksenli manevî boyutuna özellikle dikkat çeken, “Medenilere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir” diyen, ayrıca Müslümanların asıl cihadı cehalet, fakirlik ve ihtilafa karşı san’at, marifet ve ittifak silahlarıyla yapmaları gerektiğini ifade eden bir âlim.
Bunlarda ve diğer bazı meselelerde Tahşiyecilerin yorumları Nur cemaatlerinde kabul görmedi ve marjinal bir grup olarak kaldılar.
Ve eyleme dökmeseler de, söylem düzeyinde silahlı mücadeleyi gerekli görmeleri, onları birtakım derin yapılar için, gerektiğinde kullanabilecekleri elverişli bir araç haline getirdi.
Önce, bir operasyonun hedefi yapıldılar.
Sonra bunun kendileri açısından yol açtığı mağduriyet kullanılarak gerçekleştirilen bir başka operasyona daha malzeme yapıldılar.
Gülen cemaatinin medya ayağını vurmak için onlar devreye sokuldu. Her tarafı dökülen yapmacık bir senaryo ile Gülen hareketine bir darbe de onlarla vuruldu. Ancak bu darbe aynı zamanda hükümeti de tuzağa düşürdü.
Dış dünyada El Kaide’yi ve türevi olan IŞİD gibi örgütleri desteklemekle suçlanan hükümet, fiilî bir bağları olmasa da El Kaide’ye sempatisini ilan eden Tahşiyecilerin hâmisi pozuna bürünerek kendi kendisini zora soktu.
Bunun getireceği çok yönlü sıkıntılar, önümüzdeki süreçte çok daha net görülebilir...
tweet: Tahşiye operasyonunda o silah ve bombaları polis mi, yoksa o gruba da sızması kuvvetle muhtemel olan istihbarat elemanları mı koydu?