On bir yıl kadar önce Türkiye’de İslamcılık düşüncesinin tartışıldığı bir sempozyumda konuşmacılardan Hamza Türkmen, Seyyid Kutub’un Türkiyeli Müslümanların gündemine Hilal Yayınlarında basılan “Din Dediğin Budur” kitabıyla girdiğini belirterek şöyle demişti:
“O zaman şu bilgiye ulaştık: 61 Anayasasından sonra Türkiye’de sol Marksist hareketler yaygınlaşıyor. Sistemin bunlara cevap vermesi lazım. O zaman MİT’in başındaki Doğu Bey (Fuat Doğu) özellikle çare arıyor. Çare olarak Seyyid Kutub’un ‘İslamda Sosyal Adalet’ diye bir kitabının haberini alıyor. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısına gidiyor. (Türkçü) Cağaloğlu Yayınlarından bastırılıyor. Türkiye gündemine Seyyid Kutub ilk defa böyle bir formatta giriyor.” (Star, 20.5.13)
Bu anekdottan çıkarabileceğimiz sonuçlar:
* Gençliğinde Bediüzzaman’a ziyaretlerde bulunan ve lâhikalarda Seyyid Salih olarak adı geçen merhum Salih Özcan, daha sonra genelde münferit olarak çalışmış, Arap dünyasındaki İslamî hareketlerle irtibatlar kurmuş, sahibi olduğu Hilal Yayınevi ve Hilal dergisi vasıtasıyla Seyyid Kutub ve Mevdudî gibi isimlerin eserlerini Türkçeye tercüme ederek yayınlamış bir isim. Risale-i Nur’un dahilî ve haricî bilumum cereyanlardan bağımsız ve orijinal hizmet metoduyla örtüşmeyen bu yaklaşımın, Özcan’la Zübeyir Gündüzalp başta olmak üzere önde gelen Nur talebeleri arasında yol açtığı ihtilâfa dair bilgiler ilgili kaynaklarda mevcut.
* Demokratları deviren Kemalistlerin hazırladığı 61 Anayasası solun önünü açmış. Bu durum Kemalist sistem tarafından bir tehdit olarak algılanma aşamasına gelindiğinde de çare, İslamı ideolojik yaklaşımlarla yorumlayan ve “önce devlet” vurgusu yapan cereyanların MİT organizasyonu ile topluma lanse edilmesinde aranmış. Hedef, solcu, komünist, Marksist hareketin dizginlenmesi.
* Aslında bu hareketin önüne geçecek en güçlü manevî set Risale-i Nur hizmeti iken, onu da kendisi için en büyük tehdit olarak gören zihniyet, 27 Mayıs’tan sonra “Nurculukla mücadele komiteleri” kurarak, Ankara İlahiyat Fakültesinin bazı profesörlerini, hattâ Diyanet’i bu maksatla yönlendirip organize etmeye ve kullanmaya çalışırken, Seyyid Kutub’un kitabını da pazarlamaya koyulmuş.
* Demek ki, her hal ve şartta Kemalist sistemin asıl korkusu Risale-i Nur. Sırf onun önünü kesebilmek için, bulabildiği her yola tevessül etmiş ve ediyor. Tehdit olarak gördüğü diğer gelişme ve hareketlere karşı da “kullanışlı” araçlarla “birini diğerine kırdırma” taktiğini kullanmış ve kullanıyor.
* Bu taktikleri boşa çıkarmanın tek yolu adalet ve hürriyet ortak paydasında kurulacak samimi ve güçlü bir dayanışma.