Osmanlının son dönemlerinden itibaren gündemimize yerleşen “medenîleşme, modernleşme, çağdaşlaşma” tartışmalarında yeri geldikçe hep tekrarlanan bir söylem var:
“Batının sadece ilim ve tekniğini alalım; ama sefahet ve bozuk ahlâkına kesinlikle geçit vermeyelim.”
İkinci Meşrutiyet ve sonrasında bu tartışmalara aktif şekilde katılıp görüş bildiren Üstad Bediüzzaman’ın da bu manada ifadeleri mevcut.
Bazı örneklerini aktaralım.
Meselâ Hutbe-i Şamiye’de diyor ki:
“Bizim muradımız, medeniyetin mehasini ve beşere menfaati bulunan iyilikleridir. Yoksa medeniyetin günahları, seyyiatları [fenalıkları] değil.” (Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2020, s. 245)
Şu cümleler de İkinci Meşrutiyetin ilanından üç gün sonra Sultanahmet meydanındaki mitingde irad edip Selanik’te tekrarladığı “Hürriyete Hitap” nutkundan:
“Zünub ve mesâvî-i medeniyeti [medeniyetin günah ve fenalıklarını] hudud-u hürriyet ve medeniyetimize [hürriyet ve medeniyet sınırlarımıza] girmekten seyf-i şeriatla [şeriat kılıcıyla] yasak edeceğiz. [...]
“Kesb-i medeniyette [medeniyetin kazanımlarını elde etmekte] Japonlara iktida [örnek alıp uymak] bize lâzımdır ki, onlar Avrupa’dan mehasin-i medeniyeti [medeniyetin iyilik ve güzelliklerini] almakla beraber, her kavmin maye-i bekası [devam ve bekasının mayası] olan âdât-ı milliyelerini [millî gelenek ve hasletlerini] muhafaza ettiler.” (Age, s. 93)
Onun konuya yaklaşımını tamamlayan son derece orijinal bir ifadesi de 19-26 Aralık 1908 tarihlerinde Kürt Teavün ve Terakki gazetesinde “Meb’usana Hitap” başlığıyla yayınlanan makalesindeki şu sözlerinde:
“Avrupa’dan ahz u iktibasa [bazı şeyleri iktibas edip almaya] muhtacız. İhtiyacımız idare-i mülk [devlet idaresi] ve tanzim-i kuva-yı harbiye-i bahriyeden [deniz ve harp kuvvetlerinin tanziminden] ve fünun [fenler] ve sanayiden işimize yarayanlarıdır. Dinimizin emriyle.” (Age, s. 34)
Demek ki, Bediüzzaman devlet idaresine taallûk eden hususlarda da Avrupa’nın geliştirdiği usul ve tekniklerden işimize yarayanların alınmasına taraftar ve dahası bunu dinin emri olarak değerlendiriyor.
Bugünün Avrupa Birliği kriterleri, hukuk ve demokratikleşme reformları da öyle değil mi?
(Şeriat Cumhuriyet Demokrasi kitabımızdan, s. 82)