Türkiye’nin iç ve dıştaki imajının en iyi olduğu dönemler; Adnan Menderes ve Süleyman Demirel’in başında bulunduğu demokrat iktidarlar zamanıdır.
O süreçlerde ülkemiz, devlet adına izlenen sağduyulu, akılcı, demokratça politikalar sebebiyle, dâhilde iyi bir durumda olduğu gibi dış dünya nezdinde saygın, hatırı sayılır, sözü dinlenen ve kendisine gıpta ile bakılan bir devlet idi.
O zamanlar Türkiye, demokrasi, insan hak ve hürriyetleri, basın hürriyeti, yargı bağımsızlığı alanında iyi bir konumda idi. İçerde toplumun refah düzeyini yükselten ve ülkenin ilim, sanayi ve tarım alanında kalkınmasını esas alan düzgün, üretken bir ekonomi politikası izleniyordu.
Ülkenin dış politikası da, komşularla ve diğer devletlerle karşılıklı menfaatlere ve barışa bina edilen, dünya Konjonktürünü iyi okuyabilen bir anlayışa bina edilmiş idi. Türkiye’yi temsil eden iktidarlar, İslâm ülkelerini bir bütün olarak kucaklamış, aralarındaki ihtilâflarda müdahaleci değil, gerektiğinde arabulucu olmuşlardı.
Türkiye’nin demokrasi ile yönetilerek kalkınmasını hazmedemeyen dış fesat şebekelerinin aleti olan dâhildeki Kemalist derin odaklar, 2000’lerin başında değişik ayak oyunlarıyla halkı şaşırtıp, gerçek demokrat güçleri saf dışı bırakmalarından, yerlerine onlarla rahatlıkla çalışabilecekleri demokrat ve işin ehli olmayan siyasîlerin önünü açarak iktidara taşımalarından sonra, Türkiye’nin iki yakası bir araya gelmedi.
DEMOKRATLAR GİDİNCE ÜLKENİN DENGELERİ BOZULDU
Bu süreçte içerde devlet kaynakları ilim, sanayi ve tarım üretiminin geliştirilmesi yerine, lüks devlet binaları, geri getirisi olmayan dev gökdelenler, aşırı tüketimi körükleyen dev alış veriş merkezleri, dolar garantili pahalı otoyol metro ve köprü proje inşaatları yolunda heba edildi.
Yanlış politikalarla Türkiye adına bir kısım dünya devletlerine, özellikle bir kısım Arap liderlerine yapılan ve diplomasi nezaketine uymayan meydan okumalar, Arap ülkeleri arasındaki ihtilaflarda taraf olmak, dışarıda ülkemiz aleyhine bir havanın oluşmasına yol açmıştır.
ABD’nin dolduruşuna gelerek Suriye’de rejim muhaliflerine taraf olmanın bedelini çok ağır bir biçimde ödemek zorunda kaldık. Beş milyon Suriyeli mülteci, çatışmalardan kaçarak serbestçe ülkemize giriş yaptı. Bu mülteciler hiçbir nizam intizama tabi olmadan gelişigüzel bir şekilde büyük şehirlere dağılarak ağır şartlarda hayatlarını sürdürmektedirler ve yurtlarına geri gitmeyi düşünmüyorlar. Bunların yol açtığı sıkıntılar, toplum hayatının huzurunu kaçırdı.
DIŞ DÜNYA DEMOKRAT BİR TÜRKİYE İSTER
Günümüzde yanlış politikalar sonucu, halkın canını yakan derin bir ekonomik krize saplanan ülkemiz, dış dünyada demokrasi ve hukukun askıya alındığı, insan hak ve hürriyetlerinin çiğnendiği, basının susturulduğu, siyasileştirilen yargı sopasıyla muhaliflerin sudan bahanelerle tutuklandığı, Anayasa Mahkemesi ve AHİM kararlarını takmayan bir Türkiye imajı vardır. Bu imaj, ülkemizin hür dünya ve İslâm Âlemi ile siyasî ve ekonomik ilişkilerini olumsuz yönde etkilemektedir.
Hülâsa: Türkiye, Osmanlı mirasını devralan büyük ve köklü bir devlettir, hâlihazırdaki tabloyu hak etmemektedir. Eski saygın imajına tekrar kavuşması için demokrasi ve hukuk rayına geri dönmesi lâzımdır. Bu da bugünkü hâkim siyasî aktörlerle olmayacağı açıktır.
Mümkün olan en kısa zamanda erken seçime gidilip ülkede demokrasi, hukuk ve hürriyetleri yerleştirmeyi hedefleyen demokrat siyasî güçlerin iktidara gelmeleri gerekmektedir.