Hâlihazırda ülkemizde ifsat ve dinsizlik komitelerinin yol açtığı korkutucu bir iman ve ahlâk buhranı yaşanmaktadır.
Gençlerin bir kısmı, Deizm gibi başta İslâm olarak semavî dinleri ve peygamberleri reddeden, Materyalizm gibi Cenâb-ı Hakk’ın varlık ve birliğini inkâr ederek tabiatı yaratıcı kabul eden batıl inanç akımların tuzağına düşmektedir. Toplumun bir kesimi de, faizin haramlığını kabul etmemek, Kur’an’ın tesettür emrine itiraz etmek gibi imanı sarsan ve yok eden yanlış kanaatlere kaymaktadır.
Müslümanların ebedi hayatlarını tehlikeye atan bu manevî hastalıkları tedavi etmek için, doğru İslâm’ı ve İslam’a layık doğruluğu söz ve fiillerle tebliğ edecek güçlü, aktif bir iman ve Kur’an hizmetine ihtiyaç vardır.
Ne yazık ki günümüzde devletin ve hâkim siyasetin gölgesinde ve desteğinde dinî irşat yapan Diyanet Teşkilâtı dâhil, cemaat ve tarikatların çoğu, yaşanan buhranın tedavi edilmesinde yetersiz kaldıkları müşahede edilmektedir. Bunun sebebi toplumun, haklı olarak siyaset üstü yani bağımsız, sivil, ihlaslı, dünyevî menfaatlerden uzak, sadece uhrevî hedeflere odaklanan dinî hizmetlere itibar etmesidir.
Dolayısıyla bu işte Nur Talebelerine, bilhassa Yeni Asya Camiasına çok önemli vazifeler düşmektedir. Bu camianın, buhranı tedavi edecek etkili iman hizmeti yapabilmesi için, öncelikle kendi şahs-ı manevisinin güçlü ve mensuplarının mütesanit olması lâzımdır.
Bunun yolu; daire içindeki her bir Nur Talebesinin ihlâs, uhuvvet ve tesanüt düsturlarını hayatına hâkim kılarak, çakıl taşları mesabesindeki ihtilâfları meşveret zeminlerinde, Nur’un ölçüleri ışığında insaf ve kavl-i leyyin ile izale ederek kardeşleriyle el ele verip, hizmete katkı sağlamasıdır.
Aziz Üstadımız Bediüzzaman, Lahikalarda geçtiği üzere, Nur Talebelerinden hizmetten önce, aralarında uhuvvet ve tesanüdü tesis etmelerini istediği bilinmektedir. Zira birbirleriyle boğuşan, uhuvvet bağları gevşemiş, birbirlerinin kusurlarıyla uğraşanlar hizmet üretemezler. Göze bir tüy kaçsa azalar onunla meşgul olur ve ileriye bakamaz hale düşer.
Uhuvvet Risalesinde geçtiği üzere düşmanlık duygusunu zındıklar, mütecaviz dinsizler yerine, dava arkadaşlarına yöneltenler, onların hizmetin istikametini saptırmayan şahsî kusur ve noksanlarıyla meşgul olanlar ve gıybet etmek suretiyle başkalarını da meşgul edenler, davaya ve iman hizmetine bilmeyerek darbe vurup cemaatin enerjisini zayi ediyorlar. Bu işin manevî vebali ağır olup, zındıkanın camiayı ifsat planına yardım hesabına geçeceği muhakkaktır.
Kusurlu, hatalı bir kardeşimize, kusuru şahsî ise gözü yummak ve görmemek, perdeyi mümkün mertebe yırtmamak, duruma göre bir kenara çekip nazikâne ve nezihâne bir şekilde kavl-i leyyinle sadece ona söyleyerek onu uyarmak lazımdır. Eğer bu kusur, hizmete zarar veren bir kusur ise ve bu kardeşimiz bizim ikazımıza kulak vermemişse konuyu meşveret zemininde halletmek gerekir.
1970-1980 arası dönemde Nur Talebeleri, uhuvvet ve tesanütleri sayesinde çok önemli hizmetlere öncü olmuşlardı. Onların o zamanki bu hizmeti, diğer dinî cemaatlere örnek olduğu gibi, dinsizlik ve fesat odaklarının toplumu ifsat faaliyetlerini de kırıyordu. Yeni Asya Camiası, günümüzde de dayanışmasını daha çok kuvvetlendirirse benzer hizmetlere inşâallah muvaffak olacaktır. O yüzden şahsî kusurlara bakmamak, varsa hizmetle ilgili önemli kusurlarda meşveret disiplinini korumak ve maalesef hiçbir zaman eksik olmayan bu tür bazı kimselerin hissî, fuzûlî ve zararlı faaliyetlerine engel olmak gerektir.