Yine belli merkezlerden düğmeye basılmış gibi son zamanlarda Risale-i Nur Külliyatı ve onun müellifi merhum Üstad Bediüzzaman Hazretlerine hücumlar başlamış vaziyette.
Bazı gazete ve internet siteleri bu iş için özel gayret sarf ediyor.
Her defasında ifade edildiği üzere bu hücumlar ‘iftira ve hakaret’den öteye geçen şeyler değil. Bediüzzaman Said Nursî hazretlerinin hayatı da, eserleri de meydandadır. Bu eserlerde anlatılan hakikatlere itiraz edip yalanlayanlar oldu mu? Bu güne kadar bunu deneyenler olmuşsa da muvaffak olamamışlar. Çünkü Risale-i Nur, Kur’an’dan aldığı iman hakikatlerini insanlara anlatan bir tefsirdir. Risale-i Nur’u inceleyen insaf ehli herkes bunu tasdik eder ve zaten milyonların bu eserlerden istifade etmesi de buna delildir.
Risale-i Nur’u karalamaya çalışanların iddialarını tekrarlamaya gerek yok. Milyonlarca insanın imanının kurtarılmasına vesile olan bir Kur’an tefsirinden rahatsız olanların iyi niyetli olması eşyanın tabiatına aykırıdır. Risale-i Nur’u ‘anlaşılmaz’ bulanlara, onu anlayan ve istifade ettiğini ilan eden milyonları örnek göstermek yeterlidir. “Anlaşılmayan bir eser”i milyonlarca kişinin okuması ve sahip çıkması mümkün olur muydu? Hem size ne oluyor ki “anlaşılmaz” ilan ettiğiniz bir eser külliyatını gençlerin, kadınların ve her meslekten kişilerin okumasına itiraz ediyorsunuz? İşinize bakınız, öteye gidiniz ve Risale-i Nur’a gölge olmaya çalışmayınız. Ya da iyi niyetli olduğunuzu düşünüyorsanız, “Milyonlarca kişi bu eserlerden istifade etmiş. Biz de okuyalım, istifade edelim” deyiniz.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin şahsını karalamaya çalışanların unuttuğu bir şey var: Bediüzzaman Hazretleri, sizin anlamakta zorluk çekeceğiniz bir İslam alimidir. O, eserlerinde şöyle der: “Ziyaretçilere ait bazı dostlar tarafından ihtar ile bir düstur izah edilmek istenilmiştir. Onun için yazılmıştır. Malûm olsun ki, bizi ziyaret eden, ya hayat-ı dünyeviye cihetinde gelir; o kapı kapalıdır. Veya hayat-ı uhreviye cihetinde gelir. O cihette iki kapı var: Ya şahsımı mübarek ve makam sahibi zannedip gelir. O kapı dahi kapalıdır. Çünkü ben kendimi beğenmiyorum; beni beğenenleri de beğenmiyorum. Cenâb-ı Hakka çok şükür, beni kendime beğendirmemiş.” (Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup, Onuncu Mesele, s. 329)
Şimdi böyle diyen bir İslam aliminin şahsını karalamaya çalışmanın, güneşi söndürmek için üflemekten farkı olur mu? Kendisini beğenmeyen, üstelik kendisini beğenenleri de beğenmediğini eserlerinde ilan eden başka bir alim var mı ki?
Dolayısı ile hem Risale-i Nur eserlerini hem de Bediüzzaman’ı karalamaya çalışmak neticesiz bir gayrettir. Böyle yapanların insafa gelmesi ve Risale-i Nur’daki hakikatlerin farkına varmasını temenni ederiz.
Her zaman hatırlatılan bir hakikati tekrarlamakta fayda var. Korkmayalım, Üstad Bediüzzaman haber vermiş: “Kur’ân’a dayanan Risale-i Nur ile mübareze etmeyiniz. O mağlûb olmaz.” (Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, s. 563)