“Sevdiğini mertçe seven kişi, pervane gibi özler ateşi. Sevip de yanmaktan korkanın masal anlatmaktır tüm işi.” Ö. Hayyam
Vakfa gelen gazetelerin bir kısmını dağıtmak bize nasip oluyor elhamdülillah. Hüseyin isimli bir okuyucumuz gazetelerini Pazar dersinden sonra alıyor. Bir haftalık gazeteyi çıkışta masaya bıraktık, alacaktı. Unutmuş, almadan gitmiş. Ben de diğer gazeteleri dağıttıktan sonra evine götürmek için gazete dolu poşeti alıp, yola çıktım. Derse gelenlerden biri yolda ‘Nereye gidiyorsan seni oraya bırakayım?’ dedi.
Arabadan inecektim, bir de baktım gazeteleri unutan Hüseyin Abi, tam arabanın kapısının önünde. Neyse gazetelerini teslim ettik. Allah yardım etti işimiz rast geldi.
İnsan samimî oldu mu korkmasın, işi mutlaka rast gidiyor.
Bursa’nın kadim Nur Talebelerinden merhum Sami Pala Ağabey, 1971’de Nurculuktan yargılanırken o zamanki komiser tam dokuz saat “Filan adamı seviyor musun?” diye soruyor. Sami Ağabey “Ben Allah’ın ve Peygamberin sevdiğini seviyorum, sevmediğini sevmiyorum” diyor. Komiser sonunda pes ediyor. “Gördüm, ama senin gibi birini görmedim” diyor.
Meşhur bir misaldir: Kıyamet günü hesaba çekilen birisi için Rabbimiz meleklerine: “Sorun bakalım kuluma. Benim için ne yapmış dünyada” demiş.
Rabbim meleklerine sordurur. Kul cevaben: “Oruç tuttum, namaz kıldım, zekât verdim” der. Rabbim,”Onları kendin için yaptın. Benim sevdiklerimi sevdin mi? Benim buğzettilerime buğz ettin mi?” şeklinde karşılık verir.
Evet Allah için sevmek... Allah’ın sevdiklerini sevmek...
“Sufi zahitlerden Muhammed bin Fazl’a göre İslâm dini dört çeşit insan yüzünden zarar görür. Bu kişiler sahip oldukları ilim ile amel etmeyenler, bilmediklerini öğrenmeyenler, halkı öğrenmekten alıkoyanlardır. Dünya hayatında elindeki nimetlerden yeteri kadar faydalanmayanların halini de kısaca şöyle özetler: “Kişiye ilim nasip olur, amelden mahrum kalır. Amel nasip olur, ancak ihlâstan mahrum kalır. Salih insanların sohbetinde bulunmak nasip olur, fakat onlara hürmet etmekten mahrum kalır.” (Kuşeyri Risalesi)
Merhum Nureddin Topçu, “Samimilik, hiçbir zaman dindarlıktan ayrılmaz. İnsan samimiliği kaybettiği anda Allah’tan uzaktadır... Samimiyetsizlik, kalbe karşı gelmektir” der.
Ağlatan ağlayacak, yardım eden yardım görecek. Sevindiren sevinecek.
Üstad duâ bahsinde, “Meselâ yağmur namazı ve duâsı bir ibadettir. Yağmursuzluk, o ibadetin vaktidir; yoksa o ibadet ve duâ yağmuru getirmek için değildir. Eğer sırf o niyet ile olsa, o duâ, o ibadet halis olmadığından kabule lâyık olmaz” diye hatırlatır. (Sözler, s. 506)