15 .09 2015 tarihinde Mekke’de Hacdayız. Mescidde Kur’ân okurken Özbek asıllı Cengiz isimli bir delikanlı yanıma geldi. Selâm verdi. Anlatmaya başladı: “Eskiden şarapçıydım. Sarhoş olduğum bir gün bana otobüs çarptı. Öldü diye beni morga kaldırmışlar. Morgun soğukluğu bana şifa oldu.
Hayata döndüm. Bişr-i Hafi’nin hayatını okuyunca hidayete erdim. Namamza başladım. Şarap bataklığından kurtuldum. Annemle hacca geldim.”
Medine’de iken “Bu insanlar niçin böyle yanlış yapıyorlar.” diye düşünürken (su-i zan ederken) yaşlı bir muhterem zat, “Al şu tesbihi Allah’ı (cc) zikret, insanların hatası ile, kusuru ile uğraşma, kendini kurtar, ümitsiz olma yanlış yapma” dedi.
Cengiz, epeyce yol almış. Tövbesi kabul olmuş, annesini de hacca getirerek kaç kat sevap almış.
Ona Risale-i Nurlar’ı da okumasını söyledim. “Tamam hocam inşallah okuyacağım“ dedi.
Üstad Hazretleri “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz. Ancak Allah’ın (cc) rahmetinden kâfirler ümidini keser” kutsî kaidesini hatırlatarak, bize de “Ümit var olunuz, şu istikbal inkılâbatı içinde en yüksek gür sadâ İslâm’ın sadâsı olacaktır” diyor. Ümitsizliğe hayatımızda yer vermememiz gerektiğini belirtiyor.
Bizim köyde Karakol komutanlığı yapmış birisi, eskiden kilolarca şarap içerken, şimdi tövbe etmiş. Çok şükürler Rabbimize şimdi camimizin müdavimlerinden.
Eski bir dost anlatmıştı: ”Bir subay komşumuz vardı. Dinden uzak bir hayatı vardı. Bir gün zile bastı. ”Vehbi Bey biz hacca gidiyoruz. Hakkınızı helâl edin” dedi. Biz hayretle bakınca, Geçmişte yaşadığı bir olayı anlattı: “ Babam rahmetli bana, ‘oğlum harp okulunu bitirince camiye git, iki rekât şükür namazı kıl.” Ben de camiye gittim, ama namaz kılmayı bilmiyorum. Yaşlı beyaz sakallı bir amcanın yanına gittim durumu anlattım. “Amca bana namaz kılmayı öğretir misin?” dedim. Amca ne dedi biliyor musun? “Subay olmuşsun, ama adam olmamışsın.’ Bu tavır benim öyle zoruma gitti ki, yirmi beş yıl hiç camiye gitmedim. İçimdeki yara daha yeni iyi oldu. Allah (cc) nasip etti şimdi hacca gidiyoruz.”
Rahmetli Ali Çakmak Abi derdi ki “Kardeşim bu millet cibilliyeten Müslümandır” derdi. 1971’de Nurculuktan hapiste yatarken Mahir Çayanlar’la aynı koğuştaydık. Birbirlerine kızdıklarında güya inançsız olan o insanlar ‘Allah kahretsin, Allah belânızı versin’ şeklinde hiddetlenirlerdi. Demek ki, her ne kadar kendilerini inançsız kabul etseler de, içlerinde, fıtratlarında bir Allah inancı varmış. Zira fıtrat yalan söylemez.”