“Kaplumbağa çorbası bir Fransız için ziyafetin görkemli girişini oluştururken, bir Türk bunu soğuk bir şaka olarak algılar. Domuz pirzolasını zevkle yiyen bir Alman karşısında Türk’ün pek de ağzı sulanmaz, hatta yüzü değişir. Kurbağa bacağını iştahla ısıran bir İtalyan’ın karşısında bir Türk şaşkınlıkla karışık tiksinme tepkisi gösterebilir.” “Parçada sözü edilen durumlar, aşağıdakilerden hangisine örnektir?” sorusu sorularak öğrencilerden “kültürel farklılık” cevabını bulmaları istenmektedir.
Acaba bir İngiliz Müslüman’ın zihnindeki ekmek imajı, Bingöllü bir Müslümanın ekmek imajından ne kadar farklıdır? Acaba Müslüman olduktan sonra domuz yemekten vazgeçse bile bir İngiliz Müslüman, domuz denilen ve eti İslâm’ca haram kılınmış hayvana karşı Türkiyeli bir Müslüman’ın yansıttığı nefreti duyabilir miydi? Yoksa onun gözünde domuz, eti yasaklanmış, ama sevimli bir hayvan olarak mı kalacaktı? Acaba o da bizim kadar ekmeğe hürmet gösterebilecek miydi? Eski dini Hıristiyanlık’ı hangi gözle değerlendirecekti artık? Birkaç yıl önce Hıristiyan olarak ölen babaannesi onun gözünde “Cehennemlik” miydi acaba?
Türkiye’de özellikle 1980’li yıllardan itibaren bir “Batılılar Müslüman oluyor” fırtınası esti. Kendilerine karşı kompleks duyduğumuz insanlar bizim dinimizi seçiyorlardı ve gururlanmak hakkımızdı. Kim bilir, belki de güneş Batı’dan doğacaktı artık. Müslüman olanların hikâyeleri günlük konuşmalara konu oldu. Bir Yusuf İslam’dan, bir Roger Garaudy’den etkilenmemek mümkün değildi.
Peki, Müslüman olan her Batılı, Yusuf İslam gibi miydi? Onun gibi bir “bataklık”tan mı geliyorlardı? Kendilerini yeni dinlerine adıyorlar mıydı? Hangi hayat tecrübeleriyle hangi köprüleri geçerek İslâm’ı seçiyorlardı bu insanlar? Kimlerdi bu insanlar; taksi şoförleri mi, üniversite hocaları mı? Batı’da “yarı medeni, fanatik” ve bazen “vahşi” insanların dini olarak bilinen İslâm’a onları taşıyan etkenler nelerdi?
1990-94 yılları arasında bütün bu sorulara cevap bulmak için İngiltere’de bir alan araştırması yapılmış ve neticeleri açıklanmıştır.
Din değiştirme, farklı sonuçları doğuran değişik şekil ve şartlarda gerçekleşebilir. Samimî ve içten bir motivasyonla kendi toplumunun dinî değerlerini reddederek başka dinlerde gerçeği arayan bir kimse bu tecrübeyi yaşayabileceği gibi, farklı bir din mensubu ile evlenmek isteyen kimse de zahiren dinini değiştirebilir ve belki de zamanla yeni dinini samimî olarak benimser. Bu araştırmada “Mühtedileri motive eden dinamikler nelerdir?”, “Değişimin şekli nedir?”, “Eğer bir arayış varsa, bunu hızlandıran süreçler nelerdir?” soruları tahlil edilmiştir.
XX. yüzyılın başlarından itibaren sosyal bilimciler ve din taraftarları arasında din değiştirme (veya dinî değişim) hadisesinin tabiatı hususunda farklı bakış açıları ortaya çıkmıştır. Bunlar üç ana grupta toplanabilir. Birincisi, din değiştirmeyi strese karşı bir (fantezi) çözüm olarak niteleyen görüştür. Din üzerinde yazılan psikanalitik yazımların çoğu bu görüşü benimser. İkincisi, yakın zamandaki şartlardan ziyade, ailenin eğilimleri, okul eğitimi ve benzeri gibi uzun zaman alan süreçleri dikkate alan görüştür. Üçüncüsü, kişinin başkalarının bakış açılarını kazanarak kendisinin tecrübe ettiği olayları farklı şekilde yorumlanmasına yol açan diğer insanlarla olan ilişkisi, onlardan etkilenmesi üzerinde durur.
Din değiştirme olayına karşı iki temel yaklaşımın sergilendiği görülür. Bunlar pasifist ve aktivist yaklaşımlardır. Din değiştirmede asıl rolü kişinin hayattaki tecrübeleriyle oluşan motivasyonal faktörlerin oynadığını savunanlar kişiye pasif bir rol yükleyerek, genelde bazı olaylarla istikrarı kaybolan kişi ile dini grupların sosyal ilişkileri sonucunda din değiştirmenin gerçekleştiğini savunurlar.
Bunun karşısında yer alan ve giderek yaygınlaşan aktivist yaklaşım 5 ise din değiştirmeyi kişiyi etkileyen sosyal, psikolojik ve benzeri şartlardan ziyade kişi açısından bir başarı olarak görür. Aktivist yaklaşım, kişiyi kendisini tatmin edecek bir hayat tarzı bulma gayreti içinde görür ve aslında grupların kişiyi değil, kişinin grupları kullandığını ileri sürer. (Straus, 1979, 161)
Bugünkü Durum
İngiltere’de yaşayan Müslümanlar genel olarak 5 grupta mütalâa edilebilir: a) Göçmen işçiler. b) Öğrenciler. c) Meslek sahibi olanlar ve iş adamları. d) Diplomatik görevliler. e) İngiliz mühtediler. İngiltere’de nüfus sayımlarında din belirlenmediği için Müslümanların sayısı net olarak bilinmemekle birlikte, tahminler 1 milyon civarında olduklarını göstermektedir.
Bugün İngiltere’de yaklaşık 5000 dolayında İngiliz Müslüman bulunduğu tahmin edilmektedir. İslâmiyet’i seçenler ev hanımından üniversite öğretim görevlisine kadar hayatın her kesiminden insanı kapsamaktadır. Çoğu, İslâm’ı Müslümanlarla aralarındaki ilişkiler neticesinde tanımakta veya bu ilişkiler neticesinde onu benimsemektedirler. Kadın-erkek oranına gelince, aralarında aşağı yukarı eşitlik vardır. Mühtedilerin önemli bir kısmı Batı materyalizmine antipati duyarak başka kültür ve dinlerde manevî aydınlanma arayan, 1960’ların “hippi” devrini yaşayan orta yaşlı insanlardır.
İngiliz mühtediler İslâm’ı millî ve etnik sınırların ötesinde evrensel bir din olduğuna, fakat Müslüman toplumlarda İslâm’ın yerel kültür ve geleneklerle kaynaştığına inanarak Kur’ân ve sahih sünnete dayalı bir İslâm özlemini vurgulamaktadırlar.
Çocukluk ve Ergenlik Devresi
İngiliz mühtediler üzerinde yapılan araştırmada, mühtediler genelde normal ve mutlu bir çocukluk tablosu çizmişlerdir. Rakamlar, diğer dinlere göre İslâm’ı seçenlerin çocukluk hatıralarının çok daha müsbet olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durumda, İslâmiyet’i seçenler için genelde çocukluk devresinde mutsuz bir ortamda bulunmanın din değiştirme ile doğrudan alâkası bulunmadığı tezini ortaya çıkarmaktadır.
Ailenin Dini Temayülleri
Kişide dinî açıdan etkili olan en önemli sosyal tesir ailesinin dinî temayülleridir. Din bir aile için ne kadar önemli ise kişinin bu temayülü aynen alma ihtimali o kadar fazladır. Eğer anne ve baba aynı dinî görüşlere sahipse, çocuğun onlarla özdeşleşmesi o derece muhtemeldir. (Baston & Ventis, 1982, 46)
İngiliz mühtediler genelde din ile özdeşleşmiş ailelerden gelmektedirler. % 85’i kiliseye üye olmayan veya devamlı olarak kiliseye gitmeyen ailelerin çocuklarıdır. Ama çoğunun ailesi inançlı kimselerdir. Çoğu mühtediler, ailelerinin kilise ile bağının kilisede düğüne, cenazeye katılma gibi törensel anlamda olduğunu ifade etmişlerdir.
Araştırmada, İslâm’ı seçen İngilizlerin çoğunun toplum veya aileden din adına fazla bir şey öğrenmedikleri ortaya çıkmıştır. Dinî eğitim alanlar da çocukluk veya ergenlik çağında aile veya okulda öğrendiklerinden pek memnun değillerdi.
İhtidanın Sosyo-Kültürel Şartları
İslâm’dan önceki dinî eğilimleri, Tanrı’ya inançları ve ihtidanın kendileri için bu konuda ne ifade ettiği açısından mühtediler üç grupta mütalâa edilebilirler:
1) Hiçbir dinî temayülü olmayan veya kendisini dine sadece ismen mensup görenler: Bu grupta bulunanlar çoğunluğu (% 75) oluştururlar.
2) Uzun bir süre dinle barışık yaşadıktan sonra dinden tatminsizlik duymaya başlayan ve ihtidadan önceki devrede inançlarını kaybetmek üzere olanlar. Deneklerimizin % 12’si bu gruptan kimselerdir.
3) Dinlerini reddettikten sonra Tanrı’ya inançlarını kaybedenler. Bu grupta bulunanlar % 13’ü teşkil ederler. Bunlar için ihtida Tanrı’yı tekrar bulmak anlamını ifade etmekteydi.
Mühtedilerin İslam İmajı
Tarih boyunca, Batı, İslâm’ı vahşi ve barbar yaratıkların dini olarak algıladı. Hatta Müslümanların insan olarak kabul edilmediği zamanlar bile olmuştu. Batı ile İslâm dünyası yıllardır birbirlerini daha yakından tanıma fırsatı elde etmelerine rağmen bu imaj bugün hâlâ müsbet yönde fazla mesafe almış gözükmemektedir. Batı insanı, İslâm ve Müslümanlar hakkında genellikle yanlış bilgilendirilmektedir. Bunu bir örneği Fransa’da yapılan kamuoyu araştırmasıdır. Araştırma insanlara bazı kelimelerden oluşan bir liste vererek bunlardan İslâm’la bağdaştırdıkları üç kelimeyi seçmelerini istemiştir. En çok rağbet gören kelime “fanatiklik” olmuştur. (Newsweek, 29 Mayıs 1995)
Mühtediler İslâm öncesi hayatlarında sahip oldukları İslâm ve Müslüman imajına göre tasnif edildiklerinde dört gruba ayrılırlar. Bunlardan % 41’i kesin ve net olan negatif bir imaja sahiptir. Bu imajı anlatan ifadelerden bazıları şöyledir.
“İslâm’ı Muhammed’in uydurduğu, Yahudilik ve Hıristiyanlıktan alarak oluşturduğu bir din olarak biliyordum.”
“Bende tipik bir Batılıda olan klişe imaj mevcuttu. Kadınları siyahlara büründüren bir dindi İslâm.”
“El kesen insanlar imajı bendeki en belirgin olanıydı.”
Mühtedilerin % 37’si kendilerinde müsbet veya menfi net bir imajın oluşmadığını belirtirken, % 12’si de İslâm’ı müsbet veya menfi başka bir şeyle özdeşleştirmişlerdir. Meselâ, “Bütün bildiklerim Araplar ve petrol krizinden ibarettir”, “Romantik oryantal müzik, uçan halı vb. ile İslâm’ı özdeşleştirmiştim” gibi ifadeler bu gruba girenlerde oluşan imajlardı. Geriye kalan % 10 ise imajın nötr olduğunu İslâm’la ilgili hem müsbet, hem menfi bilgilenmelerinin olduğunu belirttiler.
Din Değiştirme Tipleri
Bazı din değiştirmeler kabul edilecek dinin mensuplarıyla oluşan karşılıklı ilişkiler neticesinde, bazıları da kişinin böyle bir tecrübeden çok, entelektüel anlamda dinden tatmin olması veya deneyerek dini benimsemesi ile gerçekleşir. Bu konuda yapılan araştırmalar birkaç din değiştirme veya dindarlaşma motifini (kalıbını) belirlemiştir.
Entelektüel (intellectual) dinamiklerle oluşan din değiştirmede, kimi alternatif dinleri veya ideolojileri, onların hayat şekillerini araştırarak kitap vb. okuyarak tanır. Kendisini etkileyen asıl faktör bir sosyal baskı veya etkilenim değildir.
Mistik (mystical) motif kanalıyla din değiştirmede kişinin kendisini derinden etkileyen bir mistik tecrübe geçirmesi söz konusudur.
Deneysel (experimental) motifte ise din değiştirmeye potansiyel olarak hazır hale gelen kişi “Hele bir göreyim nasıl olacak?” yaklaşımıyla yeni alternatifi denemeyi tercih eder. Din değiştirme bu sürecin sonunda gelir.
Duygusal (affectional) motifte kişinin ilerde tercih edeceği dinin mensuplarına karşı ferdi bağlılığı, özel sevgi ve hoşnutluğu söz konusudur. Kişi grup üyelerinin davranışlarından, sıcaklığından etkilenir. Sosyal bir baskı söz konusudur, fakat daha ziyade yardımcı bir unsur olarak vardır.
Yeniden uyanış (revivalist) motifinde din değiştirme hadisesinden çok; halen mensup olunan dinde dinî duyguların dindar bir grup veya kişi tarafından harekete geçirilmesi söz konusudur.
Cebrî (coercive) tarzda din değiştirme çeşitli tekniklerle beyin yıkama ile eş anlamlı hale gelmiş olup, çok nadir ve özel durumlarda görülmektedir.
***
DOĞRU İSLAMİYETİ VE İSLAMİYETE LAYIK DOĞRULUĞU YAŞARSAK EĞER...
Okumak için tıklayınız:
"Allah'a daha yakın olmak için Müslüman oldum"
Avustralyalı Sonia Leanne'in Müslüman olma gerekçesi...
İsveçli papazın "Müslümanlar ne kadar tehlikeli?'' paylaşımı rekor kırdı
Almanya Protestan Kilisesi Yüksek Meclis Üyesi. Nasıl olur da cami yakılır?
‘Hıristiyan olarak imreniyorum’
"Müslüman olduktan sonra güzel bir dine geçtiğimin farkına vardım"
İslâm medeniyettir
Kelime-i şehadet getirirken titriyordu
17 yıl araştırdı ve Müslüman oldu
Monika 'Meryem' oldu
Çinli mühendis Müslüman olma gerekçesini açıkladı...
İslamofobiye karşı Mevlana ve Asrımızın Mevlanası Bediüzzaman örnek verilmeli
Moldovalı Eujenia Petcu'nun Müslüman olma gerekçesi...
Tek bir ayetten etkilendi, Müslüman oldu
***
Hollandalı van Doorn'un Müslüman olma gerekçesi...
Okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/dunya/hollandali-van-doorn-un-musluman-olma-gerekcesi_427698
İslamofobiye rağmen en hızlı yayılan din: İnsaniyet-i kübra olan İslamiyet
Okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/gundem/islamofobiye-ragmen-en-hizli-yayilan-din-insaniyet-i-kubra-olan-islamiyet_390557
***