"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gençler, Deizmi bir kaçış vasıtası olarak görüyor

21 Eylül 2018, Cuma 00:31
Adını duyduğumuzda ateizmle karıştırdığımız, ateizmden farklı olduğunu öğrenince “bir bu eksikti” der gibi baktığımız, günümüzde yaygınlaşsa da kökleri milâttan öncelere dayanan, 17. yüzyılda Avrupa’da mevcut ismini bulan, daha çok genç neslin imanını tehlikeye atan, iman canavarı, sapık bir akım.

Kitabî tabir olarak bakıldığında Deizm; “Bütün dinleri, Peygamberleri ve Kutsal kitapları reddeden, Yaratıcı’nın varlığının akılla kavranabildiğini savunan, kâinatı yarattıktan sonra Yaratıcı’nın kâinata bir daha karışmadığını savunan akım.” Bu akım, ateizm gibi Yaratıcıyı reddetmez. Bir Yaratıcı’nın olduğunu kabul eder. Her şeyin bir sebebinin olduğunu savunur. Yaratıcının kâinatı ve yasaları yaratıp daha sonra hiçbir şeye (haşa) karışmadığını savunur. İlginçtir ki deizm muhafazakâr/dindar ailelerin çocukları, yani dindar olması beklenen gençler, arasında artarak yayılıyormuş. Peki, küçüklüğünden beri annesinin ve babasının namaz kıldığını, oruç tuttuğunu, zekât verdiğini gören kimi zaman babasıyla camiye giden bu gençlere ne oluyor da deizme kayıyorlar, ne oluyor da ben deist oldum diyebiliyorlar? Bu konuda araştırma yapan uzmanlardan bazılarının görüşlerine göre ebeveynler bu konuda çok etkili.

Peygamber Efendimiz’e (asm) ilk vahyin gelişinden 15 sene sonrasına kadar, vahiyler ahlâk, edep, iman inanç üzerineydi. 15 yıl sonra namaz emredildi ve içki yasağı geldi. Günümüzde ise belki de dindar ailelerin çoğunluğunun yaptıkları çocuğa önce yasak olan şeyleri söylemek. Sürekli yasak, yasak. Bunları duyan genç, İslâm dininin yasaklardan ibaret olduğunu sanıp farklı arayışlar içerisine girebiliyor. Oysa ebeveynler sürekli yasaklardan bahsetmek yerine vahyin insanlara hitap edişi gibi önce iman meselesine ağırlık verseler yani kalbe yasakçı yerleştirseler çocuklar zaten imanın vermiş olduğu lezzetle yasak olan şeyleri yapmak istemeyecekler.

Bahsi geçen bu gençler sürekli yasakları duydukça artık serbest olmak istiyorlar ve Allah’ın varlığını inkâr etmeyi değil sorumluluktan kaçmayı seçiyorlar. Bilhassa ergenlik döneminde olan gençlerin egemen kültüre itiraz etme, isyan etme istekleri de bu konuda etkili oluyor.

Önceden dindar olmayan ailelerin çocukları ben dindar oldum, başımı öğreteceğim gibi şeyler söylerlermiş. Şimdi ise egemen kültüre zıt olmak için deist olanlar da var. Ancak bu etkenler nadir görülüyor. Ayrıca gençler arasında araba almak, lüks arabaya binmek gibi şeyler nasıl havalı görünüyorsa, inanç da ‘havalı’ olmak için, diğerlerinden farklı olmak için kullanılabiliyor. Ama bu tarzdaki gençler neye inandıklarını, deizmin nasıl bir inanç sistemi olduğunu bilmeden, sadece farklı olmak için inanıyorlar.

Deist olanlarla yapılan röportajlarda deizmi seçmelerinin bir diğer sebebinin dini temsil ettiğini söyleyen insanların eylemlerinin inandıklarını söyledikleri şeylerle çelişmesi olduğu ortaya çıkıyor. Ebeveynlerin dinî düşüncelerini çocuklarına yaşayarak değil de dikte ederek öğretmeye çalışmaları da bir başka etken. Oysa inancımızı çocuklarımıza kendi yaşantımızla öğretmeye çalışsak daha başarılı oluruz. Ebeveynlerinin namaz kıldıktan sonra huzur dolduğunu, okuduğu Kur’ân’ı hayatına tatbik etmeye çalıştığını, of puf ederek değil de ibadetin lezzetini alarak oruç tuttuğunu gören çocuklar hiç şüphesiz ailelerinin sürekli namaz kıl, oruç tut gibi telkinlerine maruz kalanlara göre İslâm’ı kat kat daha fazla benimseyecekleri aşikârdır.

Öyleyse çocuklarımızı Deizm gibi sapık akımlara kaptırmamak için öncelikle ebeveynlerin kendilerinin İslâm’ı iyi anlamaları İslâm’ı yasaklar dini olarak lanse ettirmemeleri, çocuklarını bıktırmamak için dinimizin gereklerini yaşayarak öğretmeleri çok çok önemlidir. “İğneyi başkasına çuvaldızı kendine batır” düsturu gereğince burada dikkat çekmek gereken bir husus da bizlerin, yani Deizmi sapık bir akım olarak görüp Allah’a sığınanların, günlük hayatta acaba deistler gibi yaşadığı anlar oluyor mu?

Bu sorunun cevabı için Risale-i Nur Külliyatı’ndan Lem’alar adlı eserde İkinci Lem’a da geçen şu cümlelere müracaat ediyoruz: “Meselâ, utandıracak bir günahı gizli işleyen bir adam, başkasının ıttılaından çok hicab ettiği zaman, melaike ve ruhaniyatın vücudu ona çok ağır geliyor. Küçük bir emare ile onları inkâr etmek arzu ediyor. Hem meselâ, Cehennem azabını intac eden büyük bir günahı işleyen bir adam, Cehennemin tehdidatını işittikçe istiğfar ile ona karşı siper almazsa bütün ruhuyla Cehennemin ademini arzu ettiğinden, küçük bir emare ve bir şüphe, Cehennemin inkârına cesaret veriyor. Hem meselâ, farz namazını kılmayan ve vazife-i ubudiyeti yerine getirmeyen bir adamın küçük bir âmirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı tekdirden müteessir olan o adam, Sultan-ı ezel ve ebed’in mükerrer emirlerine karşı farzında yaptığı bir tembellik, büyük bir sıkıntı veriyor ve o sıkıntıdan arzu ediyor ve manen diyor ki: ‘Keşke o vazife-i ubudiyeti bulunmasa idi.’ Ve bu arzudan bir manevî adâvet-i İlâhiyeyiişmam eden bir inkâr arzusu uyanır. Bir şüphe, vücud-u İlâhiyeye dair kalbe gelse kat’î bir delil gibi ona yapışmaya meyleder. Büyük bir helâket kapısı ona açılır. O bedbaht bilmiyor ki inkâr vasıtasıyla, gayet cüz’î bir sıkıntı vazife-i ubudiyetten gelmeye mukabil, inkârda milyonlar ile o sıkıntıdan daha müthiş manevî sıkıntılara kendini hedef eder. Sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ısırmasını kabul eder.”

İnsan bir günah işliyor bu günahın Kirâmen Kâtibîn melekleri tarafından yazıldığını bilmek onun kaygı yaşamasına sebep oluyor ve hemen bir savunma mekanizması olan inkârı kullanarak meleklerin varlığını (haşa) inkâr edebiliyor. Yani bir mü’mini her sıfatı mü’min olmayabiliyor ve kendimizce zor durumda kaldığımız anlarda bizi her zaman her yerde gören ve işiten Allah’ın olduğunu (haşa) unutup yapmamamız lâzım gelen işleri rahatlıkla yapabiliyoruz. İşte burada yukarıda bahsettiğimiz husus devreye giriyor. İnandığımız gibi yaşamıyoruz. Yaşantımızla değil sözlerimizle, diktelerimizle inançlarımızı ve doğruyu anlatmaya çalışıyoruz. Oysa yaşantımızla inançlarımızı anlatmaya çalışsak kat kat daha etkili olacak.

Allah-ü Teâlâ bizlere inandığı gibi yaşayan, yaşadıkları doğru şeylerle etrafına örnek olan kullarından eylesin ve deizm, ateizm gibi akımlardan bizleri ve ailemizi korusun. Amin...

Etiketler: deizm
Okunma Sayısı: 5377
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı