Van ve çevresinde ”Bediüzzaman Ressamı” olarak bilinen Van’lı Ressam Hüseyin Ayça, çizimleriyle göz ve gönüllere hitap ediyor.
Kendine ait atölyesinde çalışmalarını 1970 yıllarından günümüze kadar devam ettiren Hüseyin Ayça ile bir Van seyahatımızda, çalıştığı işyerinde görüştük.
Röportaj: Mustafa Öztürkçü
Bizi sıcak bir ilgiyle karşılayarak, çalışmaları hakkında bilgi veren, Hüseyin Bey’in en önemli özelliklerinden birisi, Bediüzzaman ile alâkalı olarak onun, Van’da ve sair şehirlerde kaldığı Nur’lu mekânları tuvale yansıtmasıdır.
Başarılı bir biçimde hayata geçirdiği Bediüzzaman ve mekânlarına dair projenin mimarlarından birisinin de, gazetemiz Yazı İşleri Müdürü ve karikatüristi İbrahim Özdabak olduğunu ifade edelim.
Yaptığı çizimlerle gönüllere hitap ederek, Bediüzzaman’ı anlama ve anlatmaya yönelik çalışmaları taktirle karşılanan Hüseyin Ayça ile yaptığımız sohbeti ve suallerimize verdiği cevapları okuyucularımızla paylaşmak istiyoruz.
Hüseyin Bey, kendinizden kısaca bahseder misiniz?
1959 Van doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimi Van da tamamladım. 1998 yılında Van Yüzüncüyıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Bölümünü bitirdim. Daha sonra İstanbul’da çeşitli reklâm atölyelerinde grafik tasarım işleri yaptım. Bunun yanı sıra çocukluğumdan beri resim yapmaya çok hevesli olduğum için bu işi de devam ettirdim. Ayrıca Van’da özel bir eğitim kurumunda öğretmenlik yaptım. Van’da sahibi olduğum reklâmcılık firmasında çalıştım ve bu süre içerisinde yirmibeş civarında elemanı reklâmcılık alanında yetiştirdim. İstanbul’da kaldığım süre içerisinde Yeni Asya Gazetesi’nin Yenibosna’ya taşındığı ilk yıllarda bir müddet çalıştım. Evli ve üç çocuk babasıyım.
Bildiğim kadarıyla, 1970’li yıllarda başlayıp, günümüze kadar devam eden ressamlık mesleğini yürütüyorsunuz. Bu mesleği tercih etmede en önemli etken ne oldu?
Çocukluktan beri resim yapmaya karşı duyduğum heves etkili oldu. Genellikle yağlı boya olarak yaptığım çalışmaları daha sonra sulu boya tarzı çalışmalara yönelttim. Sulu boya çok zor olmasına rağmen çok keyifli ve heyecan verici olduğu için bu tarzı tercih ettim.
Yaptığınız çalışmalar, çizdiğiniz mekân resimleri, çevrede olsun, sosyal medyada ve bir çok yerlerde oldukça ilgi görüyor. Bunun sebebi nedir sizce?
Daha önce de bahsettiğim gibi suluboya çok heyecan verici. Van temalı ağırlıklı çalışıyorum. Kendi yaşadığım mekânları, evleri ortaya çıkarmak niyetiyle çıktığım bu tarzda Van’ın eskiye dair fotoğraflarını suluboya olarak çalışmaktayım. Bu çalışmalar bir belgesel niteliği taşıdığı için söz konusu ilgi alâkanın bundan kaynaklandığını düşünüyorum.
Özellikle Bediüzzaman posterleri ve kaldığı mekânlarla alâkalı yaptığınız çalışmalar oldukça ilgi ve alâkaya mazhar oldu. Bunun sebepleri nelerdir?
Yaptığım çalışmalar içindeki en önemli çalışma Nur Menzilleri Takvimiydi. Nur Menzilleri Bediüzzaman Said Nursî’nin kalmış olduğu mekânları ihtiva etmekteydi. Söz konusu proje gazetemizin karikatüristi İbrahim Özdabak’a aittir. Resim konusunda sizin aracılığınızla proje bana açıklanınca bende seve seve kabul ettim. Böyle bir şeye nail olursak kendimizi çok mutlu hissedeceğimizi belirttik. Ve ardından hızlıca çalışmalara başladım. Bu resimler içerisinde en çok ilgimi çeken Bediüzzaman Said Nursî’nin Rus esaretinden firar ettiğinde kaldığı Tatar Camii’dir. İbrahim Özdabak’ın Rus arşivlerinden çıkartmış olduğu siyah beyaz fotoğrafı renklendirerek çalıştığım bu eserin bende ki yerinin ayrı olmasının sebebi ise merhum dedemin Bediüzzaman ile birlikte Rus esaretinde kalmış olmasıdır.
Sizin bundan otuz yıl önce çizimini yaparak şekillendirdiğiniz, Bediüzzaman’ın “Sözler” adlı kitabının kapağı, Van’da en işlek bir cadde olan Cumhuriyet Caddesi, Beşyol mevkiinde yüksek bir yerde teşhir edilmektedir. Bu hususta neler söylersiniz?”
Merhum kardeşim Uğur Ayça’yla en büyük hayalimizi birlikte gerçekleştirdik. O zamanki mevcut malzemelerden sac üzerine yağlı boyayla yaptık. 28 Şubat döneminde verilen bir kararla yerinden söküldü. Ancak bir müddet sonra daha büyüğünü (şimdiki halini) yaparak bıraktık. Şehrin geneline bakıldığı zaman bütün eski yapılar yıkılarak yapıldığı halde bu eserin bulunduğu yere dokunulmaması öyle sanıyorum ki Risale-i Nur’un şahs-ı manevisinin nelere kadir olduğunun göstergesidir. Bununla birlikte değinmek isterim ki Sözler Yayınevi’nin İstanbul Cağaloğlu’ndaki merkezinde de aynı eseri yapmak nasip olmuştu...
Söylemek istediklerim bu kadar, teşekkür ediyor, çalışmalarınızda başarılarınızın devamını dilerim.
Biz de Hüseyin Bey’e teşekkürlerimizi sunuyoruz...