Bediüzzaman Hazretleri’nin önemli bir özelliği de; mesele ve hadiselere Kur’ân rasathanesinden bakıp değerlendirmesidir.
“Ben imanın gözüyle ve Kurân’ın talimiyle ve nuruyla ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın dersiyle ve ism-i Hakîmin göstermesiyle görüyorum ki” (Şuâlar, s. 71, YAN) diyerek, mazhar olduğu Kur’ânî hakikatleri izhar eder.
“Üç Bediüzzaman” tabirinin, Bediüzzaman Hazretleri’nin kendi tabiriyle hayatının üç safhasının olduğuna işarettir. Bunlar “Eski Said”, “Yeni Said” ve “Üçüncü Said” devreleridir.
Bediüzzaman Hazretleri’nin, bütün hayatında çektiği zorluk ve birçok hikmetlere mukabil, sıkça istinat ettiği âyetlerden biri de “Hasbunallahi venimel vekil” (Al-i İmran, 173) âyet-i olmuştur.
GÜNDE BEŞ YÜZ DEFA OKUDUM
Üstad diyor ki;
Bir zaman ehl-i dünya beni her şeyden tecrit ettiklerinden, beş çeşit gurbetlere düşmüştüm. Ve ihtiyarlık zamanımda kısmen teessürattan gelen beş nev’î hastalıklara giriftar olmuştum. Sıkıntıdan gelen bir gafletle, Risale-i Nur’un teselli ve medet edici envarına bakmayarak, doğrudan doğruya kalbime baktım ve ruhumu aradım. Gördüm ki, gayet kuvvetli bir aşk-ı beka ve şedit bir muhabbet-i vücud ve büyük bir iştiyak-ı hayat ve hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir fakr bende hükmediyorlar” (Şuâlar, s.101-YAN) Bu vesilelerle; Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur’da “Hasbüna”nın sırlarına dair, Kosturma’daki şöyle bir beyanı mevcuttur. Der ki;
KOSTURMA’DAKİ CAMİDE
“Harb-i Umumî’de esaretle, Rusya’nın şark-ı şimalîsinden, çok uzak olan Kosturma vilayetinde bulunuyordum. (...) Gerçi daha kendimi ihtiyar bilmiyordum, fakat Harb-i Umumî’yi gören ihtiyardır. Kırk yaşında iken kendimi seksen yaşında bir vaziyette buldum. O karanlıklı uzun gece ve hazîn gurbet ve hazîn vaziyet içinde hayattan ve vatandan bir meyusiyet geldi. Aczime, yalnızlığıma baktım, ümidim kesildi. O halette iken Kur’ân-ı Hakîm’den imdat geldi; dilim “Hasbünallahu ve’nimelvekil” (Al-i İmran, 173) dedi, kalbim de ağlayarak dedi: “Garibim, kimsesizim, zaifim, güçsüzüm, imdat dedim, affını istiyorum, yardımını diliyorum dergâhından ey Allah’ım..” (Lem’alar, s. 522, YAN)
HZ. YUŞA (AS) MAKAMINDA
Bediüzzaman Hazretleri’nin İstanbul’da maruz kaldığı sıkıntılara mukabil, İstanbul’da medfun, Hazret-i Yuşa (as) mekânındaki hali de dikkat çekicidir.
Yıl 1922 yılı başları, Bediüzzaman Hazretleri kırk beş yaşlarındadır. İstanbul’da bulunduğu yıllarda, Beykoz sırtlarında Yuşa Tepesi’ne inzivaya çekilmektedir. Üstad Bediüzzaman ‘hasbüna’nın bir sırlarına dair bazı değerlendirmelerde bulunur. Der ki:
“Hasbüna ile intisab edilen zat, öyle bir zat-i vacib’ül vücud ki, bu mevcudat-ı seyyale onun icad ve vücudunun daima teceddüt eden tecelliyatının ancak bir mazharıdır. (Lem’alar, s. 831, YAN)
Bediüzzaman Hazretleri, ‘Hasbüna’nın sırlarından birisini de, şu ifadelerle izah eder:
“Ben on üç sene evvel yüksek bir yer olan Yûşa Tepesi’nden dünyaya baktım, birbiri içindeki mevcudat tabakatına ve mehasinine herkes gibi meftun idim. Âdeta şedit bir muhabbetle alâkadar idim. Hâlbuki pek zahir bir surette fena ve zevalde yuvarlanmalarını aklen müşahede ettim. Dehşetli bir elem ve firak; belki hadsiz firaklardan gelen bir zulmet hissettim. Birden “Hasbunallahi ve ni’me’l-vekîl” âyeti otuz üç mertebesi ile imdadıma yetişti.” (Lem’alar, s. 823, YAN)
“ÜÇ DEVRELİ HAYAT’
Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatı sırlar ve garipliklerle dolu olmasıdır. Bu özelliklerinden dolayı, ehl-i ilim zatlar ona ”Bediüzzaman” lâkabını vermişlerdir.
Bediüzzaman Hazretleri hayatını üç devreye ayırmıştır. Eski Said, Yeni Said ve Üçüncü Said olarak bilinen hayat devrelerinin üçü de bir bütün olarak bilinmeli.
“Bediüzzaman” lâkabı bu üç Said’in, bir Bediüzzaman’ı olmuştur.
BEDİÜZZAMAN MÜCEDDİTTİR
“Bediüzzaman kendini sürekli yenileyen bir müceddiddir. Bu sebeple; Eski Said, Yeni Said ve Üçüncü Said tabirleri kesinlikle “hatadan dönme” olarak yorumlanamaz. Bediüzzaman’ın üç hayat devresini de bir tekâmül seyri olarak görmek gerekir. Meselâ, ilk hayat devresi olan Eski Said, sonraki hayatı için bir hazırlık zamanı (mukaddemat-ı ihzariye) mahiyetindedir. Medreselerde on beş sene eğitim alınarak elde edilen birikimi Eski Said’in on üç yaşlarında üç ay gibi kısa bir sürede elde etmesi, onun hayatının ilerleyen zamanlarında imanî ilimleri üç ayda ders verebilecek bir Kur’ân tefsirini telif etmesinin bir basamağı ve müjdecisidir. Yine küçüklüğünde büyük âlimlerle münâzarası ve o âlimlerin her türlü sorularına etkileyici cevaplar vermesi, Risale-i Nurlar’ın her kesimden insanın anlayacağı bir seviyede iman hakikatlerini izah edeceğinin bir işaretidir.” (Köprü Dergisi, sayı.112)