“Gökyüzünde Ömer’e saygı göstermeyen hiçbir melek, yeryüzünde de Ömer’den korkmayan, O’ndan çekinmeyen hiçbir şeytan yoktur.”
(Hadis-i Şerif)
Önceleri İslâm güneşi kalbinde henüz doğmamış olan ve Ebu Cehil’in teklifini kabul eden Ömer bin Hattab ve sonrasında İslâmın kendisiyle kuvvetlendiği asil, âdaletli ve cesur bir halife olan Hz. Ömer (ra)
Evet Peygamber Efendimizin (asm) risaletinin altı yıl sonrasında Müslüman olmuştu Hz. Ömer. (ra) O zamana kadar müşrikler arasındaydı ve kuvvetliydi, cesurdu ve itibarlıydı. Müslümanların sayısı arttıkça, müşriklerin de eziyet ve baskıları artıyordu. Bir gün Ebu Cehil’in Rasulullah’ı (asm) öldürecek olana 100 deve vaad etmesi ve Hz. Ömer’in bu teklifi kabul etmesi vesile oldu hidayet güneşinin kalbinde doğmasına. Öncesinde gariptir ki Rasulallah (asm) Ebu Cehil veya Hz. Ömer’in İslâmı kuvvetlendirmesi için duâ etmişti.
Hz. Ömer bütün hiddet ve şiddetiyle giderken yolda yeni Müslüman olmuş olan Nuaym’a rastladı. Nuaym, Hz. Ömer’in Kâinatın Efendisi’nin (asm) “vücudunu ortadan kaldırmaya” gittiğini söylemesi üzerine kız kardeşi Fatıma’nın ve eşinin de Müslüman olduğunu, önce onları dinlerinden döndürmesi gerektiğini söyledi. Hz. Ömer şaşırmıştı. Bu sözler üzerine hışımla kardeşinin evine gitti. Kapıda durdu ve eniştesinin Kur’ân okuduğunu işitti. İçeri hızla ve öfkeyle girip eniştesini yakasından tutarak yere yatırdı. Hz. Fatıma’nın ağlaması ve Kelime-i Şehadet getirmesi abisinin öfkesini dindirmişti. Okudukları âyetleri tekrar okuyup açıklamalar yaptılar. Âyetler Hz. Ömer’in kalbini yumuşatıp hakikate kapı açmıştı. Hz. Ömer, Rasulullah’ın (asm) huzuruna vardı ve Müslüman oldu. Bunu öğrenen müşrikler korktular, telâşlandılar. Bu sıralarda gösterdiği çabalardan dolayı Efendimiz (asm) Hz. Ömer’e hak ile batılın arasını ayıran mânâsına gelen “Faruk” ünvanını verdi. İslâmiyeti yaymak için Hz. Ömer bir an bile durmadı. Cennetle müjdelenmesine ve Peygamber Efendimizin (asm) çokça iltifatına mazhar olmasına rağmen O, kulluğun gereği olarak daima korku ve ümit arasında bulunup, ameline güvenmedi. Hz. Ömer takvasıyla, ihlâsıyla ve ibadetiyle zirvedeydi. Öyle ki ölümü kendisine her gün hatırlatması için birini vazifelendirmişti, taki saçına aklar düşünceye dek. Kendisini her akşam hesaba çeker “Ey Ömer, bugün Allah için ne yaptın?” Sorusunu sorardı (Allah bizleri ölümü her gün hatırlayan ve nefsini her gece hesaba çekenlerden eylesin)
Hz. Ömer’in adalet timsali olduğu bilinir ve kıyamete kadar bilinecektir de. O Müslüman olmadan önce de, sonra da, kimsenin hakkını yemedi. Halife olduğunda da Müslümanların yükü üzerindeydi, uyku uyumuyor “acaba insanların içinde bir derdi olan var mı?” diye düşünüyordu. Bebeğinden yaşlısına herkesin hakkını korudu. İdare ettiği o insanların Allah’ın emaneti olduğunu biliyordu. Yasakladığı bir şeyi önce kendi nefsine ve ailesine tatbik ederdi. Müslüman olsun olmasın yanında herkes rahatlıkla hakkını arayabiliyor, şikâyetini dile getirebiliyordu. Hz. Ömer kim olduklarına değil, haklı olup olmadıklarına bakıyordu. O Allah’a nasıl hesap vereceğini düşünüp her konuda titiz davranırdı.
Adaletine dair pek çok menkîbe ve kıssalar vardır. Lâkin burada her birine yer vermek imkânsızdır. Onu sayfalarca anlatmak varken kısa da olsa hatırlatmak şahsım adına bir onur. Halife olduğu an ettiği duâsı ve manidar sözleriyle son verelim yolculuğumuza:
“Allah’ım, bana yardım et. Beni doğru yoldan ayırma. Senin vazettiğin esaslara göre, benden hak arayan insanlara adalet tevzi ederken, bilmeden bir yanlışlık yaparsam beni affet. Üzerimde insan hakkı olarak benim canımı alma. Huzur-u adaletinde, hesap gününde beni bir mahlûk hakkı ile rezil etme. Allah’ım, sana sığınıyorum. Ben zayıfım, âcizim, Sen kadirsin, zayıfların , âcizlerin yardımcısısın. Benden de yardımını esirgeme, Amin.”
Hazreti Ömer’den bir kaç tane de vecize takdim ediyoruz:
“Cenâb-ı Allah’ın, bize ihsan ettiği en büyük heybet; nimet-i İslâmdır. Her türlü şöhretimiz; Müslümanlığa aittir. Şahsımız için ise; sâdelik kâfidir.”
“İnsan evinde ailesine karşı çocuk gibi olmalı, dışarıda ise erkek gibi davranmalıdır.”
“Bana hatalarımı gösteren kimseden Allah razı olsun.”
“İnsanlara muhtaç olmamaya gayret ediniz. Böylece hem dininizi korursunuz hem de insanların en kerimi olursunuz.”
Kaynak: Sahabiler Ansiklopedisi