"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Namaz tesbihatının çok hikmetleri var

05 Haziran 2020, Cuma 00:09
Bediüzzaman Hazretleri namazdan sonraki tesbihatı genişleterek altı bölüm halinde tertip etmiştir. Bu bölümler âyetlerden, hadislerden ve Mecmuatü’l Ahzab’dan alınmıştır. Bu tesbihatın her bir bölümünün ayrı ayrı hikmetleri vardır.

Risale-i Nur’da Evrad, Ezkâr ve Münâcât (5)
DİZİ: ALİ DEMİR - MUSTAFA USTA

Namazdan sonraki tesbihatlar tarikat-ı Muhammediyedir (asm) ve Velâyet-i Ahmediye’nin (asm) bir evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür. Sonra, bu kelimenin hakikati böyle inkişaf etti: Nasıl ki, risalete inkılâp eden velâyet-i Ahmediye (asm) bütün velâyetlerin fevkindedir. Öyle de, o velâyetin tarikatı ve o velâyet-i kübranın evrad-ı mahsusası olan namazın akabindeki tesbihat, o derece sair tarikatların ve evradların fevkindedir. Bu sır dahi şöyle inkişaf etti ki: Nasıl zikir dairesinde bir mecliste veyahut hatme-i Nakşiyede bir mescidde birbiriyle alâkadar heyet-i mecmuada nuranî bir vaziyet hissediliyor. Kalbi hüşyar bir zat namazdan sonra sübhânallah, sübhânallah deyip tesbihi çekerken, o daire-i zikrin reisi olan zât-ı Ahmediye aleyhissalâtü vesselâmın müvacehesinde (önünde, huzurunda) yüz milyon tesbih edenler, tesbih elinde çektiklerini mânen hisseder. O azamet ve ulviyetle sübhânallah, sübhânallah der. Sonra o serzâkirin emr-i mânevîsiyle, ona ittibaen elhamdülillâh, elhamdülillâh dediği vakit, o halka-i zikrin ve o çok geniş dairesi bulunan hatme-i Ahmediyenin (aleyhissalâtü vesselâm) dairesinde yüz milyon müridlerin elhamdülillâh, elhamdülillâhlarından tezahür eden azametli bir hamdi düşünüp içinde elhamdülillâh ile iştirak eder ve hâkezâ Allahu ekber, Allahu ekber ve duâdan sonra lâ ilâhe illâllah, lâ ilâhe illâllah otuz üç defa o tarikat-ı Ahmediye’nin aleyhissalâtü vesselâm halka-i zikrinde ve hatme-i kübrasında o sabık manayla o ihvan-ı tarikatı nazara alıp o halkanın serzâkiri olan zât-ı Ahmediye aleyhissalâtü vesselâma müteveccih olup ‘Elfü Elfi Salatin ve Elfü Elfi Selâmin aleyke yâ Rasûlallah.’ der, diye anladım ve hissettim ve hayalen gördüm. Demek tesbihat-ı salâtiyenin çok ehemmiyeti var.” (Kastamonu Lâhikası, s. 107-108).

Dolayısıyla namazlardan sonra yapılan tesbihat velâyet-i Ahmediye’nin (asm) bir evradıdır. Nasıl ki, risalete inkılâp eden velâyet-i Ahmediye (asm) bütün velâyetlerin fevkindedir aynen öyle de bu velâyet-i kübranın evradı olan namazın akabindeki tesbihat da bütün tarikatlerin ve evradların fevkindedir. Hem bu tesbihatı yapan adam serzakiri zât-ı Ahmediye aleyhissalâtü vesselâm olan bir zikir halkasının içine girer. Sonra o serzakirin yüz milyon müritleriyle manen omuz omuza otuz üçer defa elhamdülillah, Allahuekber der. Böylesi bir halkaya tembellik gösterip dâhil olmamak ise akıldan ne kadar uzak bir durumdur.

Bununla birlikte namazın akabindeki tesbihat hususî olarak Risale-i Nur Talebeleri için de önemlidir. 

Bediüzzaman Hz. bununla ilgili bir mektubunda şunları söyler: “Namaz tesbihatının sırrına göre, nasıl ki namazdan sonra tesbih ve zikir ve tehlille bir hatme-i muazzama-i Muhammediye (asm) ve zikir ve tesbih eden ve rûyi zemin kadar geniş bir halka-i tahmidat-ı Ahmediye (asm) dairesine tasavvuran ve niyeten girmek medâr-ı füyuzat olduğu gibi, ben ve biz de, Risale-i Nur’un geniş daire-i dersinde ve halka-i envarında ders alan ve duâ eden ve çalışan binler mâsum lisanların ve mübarek ihtiyarların duâlarına ve a’mâl-i salihalarına hissedar olmak ve duâlarına âmin demek hükmünde olarak, onlarla tayy-ı mekân ederek, hayalen omuz omuza, diz dize bulunmak hayaliyle ve niyetiyle ve tasavvuruyla kendimizi fevkalhad bahtiyar biliyoruz.” (Kastamonu Lâhikası, s.122).

Üstad Hz. her biri bin yerden gelen günahlara karşı bir dil ile nasıl mukabele edileceğini, nasıl galebe edip necat bulunacağını düşünürken ihtar edilir ki: “Risaletü’n-Nur’un hakikî ve sadık şakirdleri mabeynindeki düstur-u esasî olan iştirak-i a’mal-i uhreviye kanunuyla ve samimî ve sadık tesanüd sırrıyla her bir hâlis ve hakikî şakird bir dil ile değil, belki kardeşleri adedince dilleriyle ibadet edip istiğfar eder. (…) Bazı melaikenin kırk bin dil ile zikrettikleri gibi hâlis ve hakikî, müttaki bir şakird dahi, kırk bin kardeşinin dilleriyle ibadet eder, necata müstehak olur, inşâllah.” (Hizmet Rehberi, s. 72) İşte Risale-i Nur Talebelerinin birbirilerinin adına ibadet edip istiğfar etmelerinin bir veçhi de tesbihat iledir.

Tesbihat konusunda Müslümanlara özel tavsiyelerde bulunan Hz. Peygamber (asm): “Kim, her namazdan sonra otuz üç defa sübhânallah, otuz üç defa elhamdülillâh, otuz üç defa da Allahü ekber der, sonra da yüze tamamlamak için;  “Lâ ilâhe illâllahu vahdehû lâ şerike leh. Lehu`l-mülkü ve lehu`l-hamdü ve hüve alâ külli şey`in kadîr” (Allah’tan başka ilâh yoktur; yalnız Allah vardır. O tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na mahsustur. O’nun gücü her şeye kadirdir) derse, günahları deniz köpüğü kadar da olsa affedilir.” (Müslim, Mesâcid, 146) buyurmuştur. Bir başka hadiste de namazlardan sonra otuz üç kez bu tesbihatı yapanın derecesine kimsenin ulaşamayacağı belirtilmiştir. (Ebû Dâvûd, Vitir, 24)

 “Muhâcirlerden bazı fakîr Sahabîler bir gün Allah Resûlüne (asm) şöyle dediler:

‘Ya Resûlallah! Mal sahipleri yüksek derecelere eriştiler. Bizimle beraber namaz kılıyorlar, oruç tutuyorlar! Bizden ayrı bir de mallarıyla haccediyorlar, umre yapıyorlar, köle âzât ediyorlar, sadâka veriyorlar!’ 

Allah’ın Resûlü (asm):

‘Ben size bir şey öğreteyim mi? Onun sayesinde sizi geçenlere yetişir, sizden sonrakileri de geçersiniz. Hem böylece, sizin yaptığınızı yapanların dışında hiç kimse sizden daha fazîletli olmaz!’buyurdu. Büyük bir müjdeydi. 

Ashab-ı Kirâm (ra):

‘Buyurunuz yâ Resûlallah; öğretiniz!’ dedi. Resûl-ü Ekrem Efendimiz (asm):

‘Her namazın ardından otuz üçer defa Sübhânallah, Elhamdülillâh ve Allahu ekber dersiniz. Sonra da “Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh. Lehü’l-Mülkü ve lehü’l-Hamdü ve hüve alâ küllî şey’in kadîr” dersiniz; deniz köpüğü kadar bile olsa günahlarınız bağışlanır!’ buyurdu.” (Müslim, Mesâcid, 142).

Bediüzzaman Hz. namazdan sonraki tesbihatı genişleterek altı bölüm halinde tertip etmiştir:

1- Kametten sonra Vesile Duâsı bölümü

2- İstiaze (Allah’a sığınma) bölümü

3- Salâvat bölümü:

4- İstiğfar bölümü

5- Zikir bölümü

6- Duâ bölümü

Bu bölümler âyetlerden, hadislerden ve Mecmuatü’l Ahzab’dan alınmıştır.

Bu duâ zikir mecmuasının içinde ise şunlar yer alır:

Her tesbihatın akabinde Kur’ân’dan âyetler ve tesbihat içerisinde muhtelif yerlerde bulunan La ilahe İllallah kelime-i tevhidi, Ahzab Sûresi 56. âyet-i kerimesindeki emr-i İlâhî ile Resul-ü Ekrem aleyhüssalât-ı vesselâma sayısız salâvatlar;  kaynağı hadislere dayanan sabah ve akşam namazlarından sonra kabir azabından, şeytandan, nefisten, dünyadan ve deccalin şerrinden ve fitnesinden Allah’a sığınmak; yine hadislere dayanan Cehennem azabından ve sâir fitne ve kötülüklerden istiaze etmek; sünnet olan Cenâb-ı Hak’tan mağfiret ve merhamet istemek ve bunu yalnızca nefsimiz için değil, üzerimizde hakkı bulunan hoca ve üstadlarımız için, anne ve babamız için, talebe arkadaşlarımız için ve bütün ehl-i îman için istemek; Mecmuatü’l- Ahzab’da yer alan Duâ-i Tercüme-i İsm-i Azam, Duâ-i İsm-i Azam, Salâten Tûncina Duâsı.

Bu tesbihatın her bir bölümünün ayrı ayrı hikmetleri vardır. Meselâ otuz üç defa “Lailahe İllallah” denmesi ve muhtelif yerlerde de tekrar edilmesi “Kalbi pek çok şeylerle bağlayan bağları, ipleri kırmak içindir ve nefsin tapacak derecede sanem ittihaz ettiği mahbuplardan yüzünü çevirtmektir. Maahaza, zâkir olan zatta bulunan hâsse ve lâtifelerin ayrı ayrı tevhidleri olduğuna işaret olduğu gibi, onların da, onlara münâsip şerikleriyle olan alâkalarını kesmek içindir.” (Kastamonu Lâhikası, s. 101). 

Ayrıca “İnsanın hem şahsı, hem âlemi her zaman teceddüt ettikleri için, her zaman tecdid-i imana muhtaçtır. Zira insanın her bir ferdinin manen çok efradı var. Ömrünün seneleri adedince, belki günleri adedince, belki saatleri adedince birer ferd-i âher sayılır. Çünkü zaman altına girdiği için, o ferd-i vahid bir model hükmüne geçer, her gün bir ferd-i âher şeklini giyer. Hem insanda bu taaddüt ve teceddüt olduğu gibi, tavattun ettiği âlem dahi seyyardır. O gider, başkası yerine gelir. Daima tenevvü ediyor, her gün başka bir âlem kapısını açıyor. İman ise, hem o şahıstaki her ferdin nur-u hayatıdır, hem girdiği âlemin ziyasıdır. ‘Lâ İlâhe İllallah’ ise o nuru açar bir anahtardır. Hem insanda madem nefis, heva ve vehim ve şeytan hükmediyorlar çok vakit imanını rencide etmek için gafletinden istifade ederek çok hile ederler. Şüphe ve vesveselerle iman nurunu kaparlar. Hem zâhir-i şeriate muhalif düşen ve hatta bazı imamlar nazarında küfür derecesinde tesir eden kelimat ve harekât eksik olmuyor. Onun için, her vakit, her saat, her gün tecdid-i imana bir ihtiyaç vardır.” (Mektubat, s. 337-338)

İbnu Abbâs anlatıyor: “Resulûllah teşehhüdden sonra şunu okurdu: “Allahümme inni eûzü bike min azâbi Cehennem ve eûzü bike min azâbi’l-kabri ve eûzü bike min fitneti’d-Deccâl ve eûzü bike min fitneti’l-mahyâ ve’l-memât.”  “Allah’ım, ben Cehennem azabından Sana sığınırım. Kabir azabından da Sana sığınırım. Deccal fitnesinden de Sana sığınırım, hayat ve ölüm fitnesinden de Sana sığınırım.” (Ebu Dâvud, Salât 184) Ahir zaman dilimi içerisinde yaşayan bizler için bu zamanın fitnelerinden muhafaza olmak ve bunun içinde Allah’a sığınarak duâ etmek tahasungâhlarımızdan biridir.

Bu tesbih ve zikirlerle ilgili Peygamber Efendimiz’in (asm) müjde dolu haberlerinden bir kaçı ise şunlardır:

“Her kim, sabah namazından sonra diz çökmüş olarak, konuşmadan önce on defa “Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke lehü. Lehü’l-mülkü ve lehû’l-hamdü yuhyî ve yümîtü ve hüve alâ külli şey’in kadîr.” derse kendisine onlarca sevap yazılır, on günahı silinir, on derece yükseltilir, o günün tamamında her şerden emin ve emniyette olur, Şeytan’dan korunur ve o gün hiçbir günah ona ulaşarak amelini iptal etmez!” (Tirmizî, Daavât, 63).

Resulullah Haris et-Temimi’ye şöyle buyurmuştur:

“Akşam namazını kıldığın zaman yedi defa ‘Allahümme ecirnâ minen nâr’ der. Şayet bu duâyı okur, o gece ölürsen, Cenab-ı Hak seni Cehennemden uzak kılar. Aynı şekilde sabah namazını kıldıktan sonra okur, o gün ölürsen yine Cehennemden azat edilmiş olarak yazılırsın.” 

(Ebu Davud)

-DEVAM EDECEK-

Okunma Sayısı: 10603
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı