Havadaki demdemeyi, kuşlardaki civciveyi, yağmurdaki zemzemeyi, denizdeki gamgamayı, ra’dlardaki rakrakayı, taşlardaki tıktıkayı anlamlı bulan, gün batımını da müzik olarak algılayan bir bilinçtir Medresetüzzehra.
Eğitimde Bediüzzaman Modeli-13- Mustafa Öztürkçü
**
MEDRESETÜZZEHRA MÜZİĞİ
Modern vakitlerin, ahirzaman söylemlerinin insanımıza vurduğu en büyük darbelerden biri, hayata bakışta ve yaşayışta meydana gelen parçalanmışlıktır. Dinin Dünya işlerinden apayrı olduğu argümanıyla ortaya çıkan bu kaos; eğitim, sanat, ekonomi ve her türlü sosyolojik alanda bir çelişki yumağı olarak kendisini göstermiş ve şahsın iç huzurunu zedelemiş, ‘çarşı pazarı gül’ olmaktan çıkarmıştır. Evde, iş yerinde, okulda başka başka düşünen ve davranan insan tipi, gönül ve akıl dünyası, akıl ile vicdanı arasında bir armoni, bir müzik oluşturamamış, ‘sesi ve feryadı gül’ olan ortamın hoş sedasını susturmuştur.
İnsanı çelişki ve çatışmaların ördüğü bir yaşama biçimine sürükleyerek ahenksizliğin tam da ortasına düşürmüştür. Medresetüzzehra müziği, bu problemlere kesin çözüm getiren ve “Her şey, Allah’a aittir.” ilkesini kalp, akıl ve vicdan ekseninde bir orkestraya dönüştüren bir armonidir.
İlk insanla ilk söz; ilk âyetle ilk ses, insanlığın kendi ruhunda aradığı hakikatlere işaretlerdir. Ruhun huzuru, ancak kâinata yerleştirilmiş müziği tesbit ve içselleştirmekle mümkündür.
Kâinattaki olayların cilveleri altında, mahlûkat çalkanmakta, gaflet ehlinin kulaklarına firak ve zevâl çığlıkları; hidayet ehlinin kulaklarına zikir ve tesbih sesleri dağıtmaktadır. İşte Medresetüzzehra’nın çıkış noktası, bence buradadır: Firak ve zeval çığlıklarını değil zikir ve tesbih seslerini duyurmak.
Yer ve gökler Rabbi tarafından sürekli konuşturulan kâinattaki hareket, değişim ve dönüşüm, birer kelimedir; tesbih kelâmlarıdır. Koca kâinatı bir mûsıkî, bir fonoğraf hükmünde yaratan Allah, yeryüzünü, canlıları ve özellikle insanın başını bir Rabbânî fonoğraf tarzında yapmıştır. İnsanın ve bilhassa ‘insan kafasının’ en önemli sırrı -öne çıkan vasfı, güzelliği- ‘ insan kafasındaki nutuk yeteneğidir. Rahman Sûresi’nde (4. Âyet) , insana ihsan edilen nimetler arasında ‘beyanın, çok özel bir nimet olarak ‘öne çıkarıldığı’ görünmektedir.
İnsanın ortaya koyduğu belâgat, kâinattaki ses ve müzik armonisinin oluşturduğu belâgatı hem fark etmeli hem de kelâm itibarıyla bu muhteşem müziğin kodlarını taklit etmelidir. İnsan, hayal sanatıyla tabiatın öğrencisi, saklı bahçelerin izsüreni olmalıdır.
Medresetüzzehra eğitimi ve kâinat orkestrası
Medresetüzzehra eğitimi; güneşin bizlerle konuştuğunu, bize merhaba, hoş teşrif ettiniz dediğini, ay, yıldız ve denizlerin kendilerine özgü bir dille merhaba dediğini, “Bizi tanımaz mısınız?” diye hitap ettiğini, “Hiç de üzülmeyiniz, bizden sıkılmayınız.” diye seslendiklerini fark ettiren, bulutları, çiçekleri yoldaş eyleyen bir eğitimdir. Kuşlar, ya bir nimetin lezzeti ya da bir rahmetin inişini alkışladıkları için söylerler.
Akşamı ‘evi sevgiliye saran çiçekçi’ (Sezai Karakoç) olarak gören; havadaki demdemeyi, kuşlardaki civciveyi, yağmurdaki zemzemeyi, denizdeki gamgamayı, ra’dlardaki rakrakayı, taşlardaki tıktıkayı anlamlı bulan, gün batımını da müzik olarak algılayan bir bilinçtir Medresetüzzehra.
Bütün fıtrî sesleri, bir kâinat orkestrası olarak algılayabilmek, âlemden gelen manevî nidaları, rüzgârların terennümlerini, ıslık ve şakımaları, yağmurların ve kuşların Rabbanî tesbihatlarını iman nuru ile işitebilmek, akleden kalbin vicdanî kubbelerinde mümkün olabilir. Bu bağlamda en temel argümanlardan biri olan bülbül ve gül istiaresini sosyolojik ve psikolojik düzlemde bir mutluluk bağı olarak düşünebiliriz. Hayvanların bitkilere karşı şiddetli münasebetinin, aşk derecesine varan ihtiyacının beyanı, bülbülün gülle konuşmasında ve ona dertlerini dökmesinde sembolik anlam kazanmıştır. Bütün hayvanların hazin nağmeleri, aslında lâtif teşekkür ve coşkudur. Yaşama sevinci, işte bu tatlı sözlü hatiplerin mesajlarında saklıdır; yıldızların nurefşan bülbülleri de bizi bu müziğe çağırır.
Medresetüzzehra eğitimi; İlâhî bir musıkî dairesi hükmündeki kâinatın türlü türlü seslerle kalplere hüzünlerden ve Rabbanî aşklardan izler düşürdüğüne, ruhları nuranî âlemlere götürdüğüne şahit kılan bir eğitimdir. Küfrün kâinattaki leziz, manevî, yüksek sesleri matem seslerine dönüştürdüğünü, insanı ebedî yetimliklere ve sonsuz gurbetlere attığını duyumsatır.
Güneş, yağmur, su, ziya; çiçeklerde hayattır, bitkilerde terbiye ve gelişmedir, pis şeylerde kötü kokudur, ölülerde çürük kokudur. İşte Medresetüzzehra; rahmet ve nimetin değerini özümseterek imanın ruhlara nasıl da hayat verdiğini hissettirir, öğretir, hikmet coşkusu verir.
Medresetüzzzehra; parlak ve mübalâğalı, dengesiz sözden kaçan, hâlin gereğine, zamanın ilcaatına uygun, manevî hastalıkların teşhisine münasip, ispat ve iknaya dayanan bir eğitim sistemidir.
MEDRESE, MEKTEP VE TEKKE
Medrese, mektep ve tekke mensupları, fikir ve meşrep farklılıkları dolayısıyla birbirlerinden büyük ölçüde koptuğundan medreseliler, mekteplileri akide zaafı ve bidatçılıkla suçlamışlar; mektepliler, medreselileri yeni bilimlerden habersiz olmaları itibariyle eksik ve güvenilmez bulmuşlardır. Bütün bu görüş ve meşrep farklılıkları sonucunda İslâm ahlâkı sarsılmış; bizi medeni terakkiden de geri bıraktırmıştır.
Bunun çaresi, Bediüzzaman’a göre üç şeydir:
* Mekteplerde dinî ilimleri hakkını vererek okutmak,
* Medreselerde lüzumsuz kalan eski hikmete / eski felsefeye bedel öğrenilmesi gereken bazı yeni ilimleri öğretmek,
* Tekkelerde deniz gibi geniş ve engin bilgi ve kültüre sahip, ufku açık âlimler bulundurmak. (İçtimaî Reçeteler-1, s. 68-72)
Bediüzzaman’ın arzuladığı, hayal ettiği Medresetüzzehra; mektep (akıl), medrese (kalp) ve tekkeyi (vicdan) bir külliye gibi birleştirecek ve bir sonsuzluk müziği olarak bu Dünya’da dahi mutluluk inşa edecektir.
Medresetüzzehra müziği; yabancılaşmanın karşısındadır. Bu yabancılaşma; fıtrattan kopuşu, insanı iki cihanda mutlu kılacak bir çözümün şahsî hayattan tutunuz da sosyal hayatın her alanından kovuluşunu ifade etmektedir. İnsandaki lâtifelerin insana yabancılaşmasını önleme, lâtifeleri yerli yerinde kullanma ve eğitme çabası, iç huzura, gönül müziğine açılan yolun başlangıcıdır.
Medresetüzzehra; âhirete imanla ev, aile ve şehir hayatını öyle güzel bağdaştırıyor ki ‘şefkat, karâbet, muhabbet ve sadâkat’ten bahsediyor; ‘yüksek ahlâk, hakikî insaniyet saadeti’ diyor. ‘Güzel ahlâkın esasları olan ihlâs, samimiyet, fazilet, hamiyet, fedakârlık, rıza-yı İlâhî, sevab-ı uhrevî yerine garaz, menfaat, sahtekârlık, hodgâmlık, tasannu, riya, rüşvet, aldatmak gibi hâllerin tehlikesine ve çirkinliğine vurgu yapıyor. Ruhları ‘samimî hürmet, ciddî merhamet, rüşvetsiz muhabbet ve muavenet, hilesiz hizmet ve muaşeret, riyâsız ihsan ve fazilet, enaniyetsiz büyüklük ve meziyet’in güzelliğine çağırıyor.
Medresetüzzehra; eğitimde ırkçı söylemler yerine iman kardeşliğini, ayrıca insan kardeşliğini önceleyen bir yaklaşım sergiler. Din ve fen ilimlerinin birbiriyle barıştığı bir eğitim dizaynını öngörür. Buyurgan bir üslûp, propaganda dili, dayatmacı bir söylem kullanmadan her düzeye göre iman ilimlerini, buna paralel olarak değerler eğitimi verilmesini esas tutar; sanatın, hikâyenin, romanın, sinemanın ve bütün iletişim imkânlarının dilleriyle, ufuk açıcı bir tarzda, genç ateşpare zekâların önünde yollar açarak, evrensel boyutları ihmal etmeden güzelliklere yelken açar. Okul öncesi dönem de dâhil olmak üzere ilk ve orta öğretimde de din ve ahlâk eğitimini, her bir öğrencinin anlayabileceği bir tarzda, çoklu zekâyı esas alan bir mantıkla verir. Karakter eğitimi veya değerler eğitimi anlamındaki bu süreç, aslında ömür boyu devam edip gidecek bir süreçtir.
Medresetüzzehra, İslâmî terbiyenin zedelendiğinin, zihinlerin maneviyata yabancılaştığının, kalplerin Dünya hayatıyla sersemleştiğinin, bu çağın insanının hırçınlaştığının, bin yıllık bir medeniyetin nasıl tahrip edilmeye çalışıldığının, bilgisayar ve İnternetle oluşan iletişim ve bilgi imkânlarından yararlanmanın getirdiği ortamın insanları nasıl etkilediğinin, fantastik kitapların ve filmlerin niçin çok ilgi topladığının farkındadır. Medresetüzzehra müziğinin ruhlarda inşası, ancak dinî eğitimin hangi aşamada, nasıl, hangi dozlarda verilmesi gerektiği sorununun örgün ve yaygın eğitimin en önemli meselesi olmasıyla gerçekleşebilecektir.
MEDRESETÜZZEHRA’NIN DÜŞMANI
Gözünü sadece bu fani hayata diken, olayları yalnızca sınıf çatışmalarıyla yorumlayan, insanı kâinatın ortasında yapayalnız ve fırlatılmış zanneden, kötülük gibi görünen hadiselerin ardındaki hikmetleri okuyamayan, insanı sadece bedensel, cinsel yönüyle işleyip bu duyguları kışkırtan, her türlü tensel hazzı, ahlâk dışı ilişkileri, her özeli olduğu gibi anlatan, gösteren, bu konularda hiçbir sınır tanımayan bir sanat ve eğitim anlayışı, insana verilen kalp, sır, ruh, akıl, hatta hayal ve diğer yetilerinin yüzlerini sonsuz hayata çevirme niyetinde değildir ve Medresetüzzehranın düşmanıdır.
Diyanet İşleri Eski Başkanı Ahmet Hamdi Bey’e yazdığı bir mektupta “Nur Risaleleri medrese malıdır.” diyen Bediüzzaman, bir taraftan da münacat ve duâlar okumakta; dilinden Evrad-ı Kudsiyye’yi, İşrakiye’yi, Münacat-ı Veysel Karani’yi, tazarru ve niyazı düşürmemektedir. Bir yandan Haşir Risalesi, Ene ve Zerre Risalesi, Kader Risalesi, Mu’cizat-ı Kur’âniye Risalesi, Yirmi İkinci Söz, On ikinci Söz gibi aklı ikna eden, ispat ve izah eden eserler kaleme alırken bir yandan da İhtiyarlar Risalesi, Hastalar Risalesi gibi duygu yoğunluğu yaşatan eserler yazıyordu. Böylece kalplerin ve akılların müziğini işaretliyordu.
Medresetüzzehra, nesillere “terennüm, temaşa, hikmet” kodlamalarını keşfedecek bir müfredatla yaklaşır. Materyalist felsefe maddedir, gözlemdir, kuvvettir, cidaldir, kavgadır, unsuriyettir, nefsanî heveslerin tatminidir, beşerin ihtiyaçlarını çoğaltmaktır. Öz medeniyetimiz ise âlemi temaşa eder. Kâinata hâkim olan yardımlaşma ilkesine yaslanma ihtiyacındadır bu temaşa medeniyeti. Her şey, birbirinin imdadına koşmaktadır şu ahenk şarkısında. Birbirinin imdadına yetişmektedir yağmur ve tohum, buhar ve deniz, çekirdekler ve çiçekler.
Medresetüzzehra’nın hedefi
Medresetüzzehra, toplumdaki bütün şahıslar arasında diyalog ve etkileşimi müsbet yönde arttıracak bir maarif sistemini ve toplumsal yapıyı hedefler. Sadece başkalarına zarar vermeme tarzındaki bir hürriyet anlayışı yerine, insanın kendisine de zarar vermemesi ilkesini de içinde barındıran, aynı zamanda toplumu kucaklayıcı bir anlayışın hâkim kılınmasını amaçlar. Her kişinin farklı şahsiyet özelliği taşıdığını dikkate alarak insanın iç dünyasını estetik yönden geliştirici eğitim modellerine başvurur. Her türlü örgün ve yaygın eğitimde “Gözün gündüze benzeyen beyazı, geceye benzeyen siyahlığıyla beraber olmazsa, göz, göz olmaz.” (bk. Mektubat) ilkesinden yola çıkarak fikrin nuru ile kalbin ziyasını örtüştürür, ilimde kalbin anlayış ve yönelişini de hedefler.
Sözün özü: Medresetüzzehra müziği; insanı medeniyet olarak kabullenen bir zihniyetin, fıtratı nağme nağme dokuyan bir kardeşliğin, kalplere ahenk döşeyen bir derinlik ve mutluluğun adıdır. Bu müzik, iyi anlatılırsa, çağın kurtuluşu akıl-kalp-vicdan külliyelerinin şahdamarında bir şuur çağıltısı gibi parıldayacaktır.
Devam Edecek