Dizi Yazısı: A. Pınar Deniz - İstanbullu Sahabeler - 4
Ka’b bin Mâlik (ra) ile birlikte üç sahabî Tebük Seferi ile ilgili Peygamber Efendimizin (asm) çağrısına her nasılsa zamanında katılmamışlar, geri kalmışlardı. Elli gün gözyaşlarıyla, pişmanlıkla ve tövbe ile geçti. Nihâyet ellinci gün, sabah namazından sonra o ebedî müjde geldi.
KA’B BİN MALİK’İN BİR ANLIK GAFLETİ
Makbul bir tövbeye mazhar olan mümtaz Sahabilerden Kâ’b bin Mâlik’in (ra) hadisesi:
Ka’b bin Mâlik (ra) ile birlikte üç sahabî Tebük Seferi ile ilgili Peygamber Efendimizin (asm) çağrısına her nasılsa zamanında katılmamışlar, geri kalmışlardı. Daha sonra arkadan askere yetişmekte de geç kaldılar ve nihayet kadın, çoluk, çocuk, yaşlı ve birkaç münafıkla birlikte Medîne’de kalıverdiler. Peygamber Efendimiz de (asm), haklarında Allah’ın emri ve hükmü gelinceye kadar, özrü olmadığı halde Tebük Seferi’nden geri kalan, fakat doğru sözlü olmaktan da çekinmeyen Kâ’b bin Mâlik de (ra) dahil üç sahabî ile Müslümanların konuşmasını yasakladı. Müslümanlar, söz konusu sahabelerle konuşmaktan çekindiler. Peygamber Efendimizin (asm) bu şiddetli kararı, Kâ’b bin Mâlik’i ve iki arkadaşını (ra) çok derin üzüntüye ve göz yaşlarına boğdu. Âdetâ dünyaları başlarına yıkıldı. Tövbe etmeye başladılar. Allah’tan af bekliyorlardı. Allah’ın hükmü geciktikçe de, her geçen gün dehşetli bir kâbûs, her geçen dakîka dayanılmaz bir ıztırap yaşadılar. Her üç sahabînin de gözyaşları sel olup aktı.
Elli gün böyle gözyaşlarıyla, pişmanlıkla ve tövbe ile geçti. Nihâyet ellinci gün, sabah namazından sonra o ebedî müjde geldi.
Kâ’b bin Mâlik (ra) o anı şöyle anlatıyor: “İşte tam bu sırada Seli Dağı üzerinden birisinin, en yüksek sesiyle, ‘Yâ Kâ’b bin Mâlik! Müjde!’ diye olanca kuvvetiyle bağırdığını işittim. Hemen secdeye kapandım.
“Meğer, ellinci günün sabah namazından sonra Resûlullah (asm), Allah’ın bizim tövbemizi kabûl ettiğini ilân etmiş de halk bize müjdelemeye koşmuş! Arkadaşlarım tarafına da bir takım müjdeciler gitmişler. Bana da müjdelemek için Zübeyir bin Avvâm kısrağını sürmüş. Eslem kabîlesinden bir koşucu olan Hamza bin Amr da koşup Seli Dağı’nın üstüne çıkmış ve bunun sesi bana kısraktan daha çabuk gelmişti.
“Müjdeci bana gelince, üzerimdeki iki elbisemi çıkarıp müjdelik olarak ona giydirdim! Vallâhi o gün, bundan başka elbisem yoktu! Kendim Ebû Katâde’den emanet iki elbise aldım ve giydim. Hemen Resûlullah’a (asm) koştum. Halk bölük bölük beni karşılıyorlar, tövbemin kabûlünü tebrik ediyorlardı. Bana ‘Allah’ın tövbeni kabûlünü tebrik ederiz!’ diyorlardı.
“Mescide girdim. Resûlullah (asm) mescitte oturuyordu. Etrafında halk yer almıştı. Talha bin Ubeydullah (ra) ayağa kalktı, koşarak geldi, benimle musâfaha yaptı ve beni tebrik etti.
“Resûlullah’a (asm) selâm verdim. Resûlullah’ın (asm) mübârek yüzü sevincinden parlıyordu.
“Bana ‘Annenin seni doğurduğu günden beri geçen günlerin en hayırlısı olan bir günün hayır ve saadeti ile sana müjdeler olsun!’ buyurdu.
“Ben, ‘Yâ Resûlallah! Bu müjde senin tarafından mı? Allah tarafından mı?’ dedim.
“Resûl-i Kibriyâ Efendimiz (asm), ‘Hayır! Doğrudan doğruya Allah tarafından!’ buyurdu.
“Resûlullah (asm) sevindiği zaman mübârek yüzü bir ay parçası gibi parlardı. Biz de onun (asm) bu sevimli sîmâsından, sevinçli bir vahiy geldiğini anlardık.
“Resûlullah’a (asm), ‘Yâ Resûlallah! Allah’a ve Resûlüne teslim edilmiş hâlis bir sadâka olmak üzere, tövbemin kabûlü karşılığında bir şükür ve teşekkür olarak, malımın tamamından sıyrılıp çıkacağım!’ dedim.
“Resûlullah (asm), ‘Malının bir kısmını kendine koy! Bu senin için daha hayırlıdır.’ buyurdu.
“Ben de, “Şu Hayber’deki hissemi alıkoyayım. Yâ Resûlallah! Allah beni bu bâdireden ancak doğruluğumla kurtardı. Hayatta kaldıkça doğru söylemek de tövbemin tamamıdır!’ dedim.” (Müslim, Tevbe, 9)
O RİVAYET
Bir rivayete göre, Haliç Köprüsü inşaatı sırasında türbenin bulunduğu alan şantiye sahası olarak kullanılıyormuş. Kum kamyonları buraya gelip park ediyorlarmış. Bir şoför kamyonunu, bilmeden Hz. Ka’b’ın (ra) kabri üzerine park etmiş. Kamyondan aşağı indiğinde aracın altında yerden kan çıktığını görmüş. Telâş ve korkuyla şantiye sorumlusunun yanına gitmiş. Geri geldiğinde ise kamyonunun park ettiği yerin 10-15 metre yan tarafına taşındığını görmüş. Bunun üzerine orada bir araştırma yapılmış. Araştırma sırasında bulunan bir kitabede Ka’b yazısı görülünce, burası aslına uygun olarak Hz. Ka’b (ra) türbesi olarak yapılmıştır.
HZ. MUHAMMED EL ENSARî (ra)
Muhammed el Ensarî (ra) nisbesinden anlaşılacağı gibi Medineli’dir. Türbenin kitabesinde Ebu Eyyüb el Ensarî (ra) ile birlikte İstanbul kuşatmasına katıldığı yazmaktadır.
Ayvansaray caddesi üzerinde olup İbrahim Toklu Dede haziresine çok yakındır. Türbesi, Sultan II. Mahmut tarafından 1835 yılında genişletilerek yeniden inşa ettirilmiştir.
HZ. CABİR BİN ABDULLAH EL ENSARî (ra)
En çok hadis rivayet eden sahabelerden biridir. Hicretten 16 yıl önce Medine-i Münevvere de doğmuştur. Babası Abdullah bin Haram (ra) Uhud Harbi’nde şehit olan ilk sahabedir. Annesi Enise (Üneyse) binti Aneme (ra) sevgili Peygamberimize (asm) biat eden kadın sahabeler arasındadır. II. Akabe Biatı’na katılan 70 kişilik heyetin yaşça en küçüğüdür. Bedir ve Uhud’a katılamamıştır.
Bunun sebebi ise; babası Bedir ve Uhud Harpleri’ne katılınca onu kız kardeşlerini koruyup gözetlemekle görevlendirmesi ve savaşa katılmasına razı olmamasıydı.
Yedi kız kardeşi vardı. Hayatının sonlarına doğru gözlerini kaybeden Cabir b. Abdullah (ra) 697 yılında Medine-i Münevvere’de Akabe Biatları’na katılan son sahabeydi. Vefat ettiğinde 94 yaş civarı olduğundan Muammerun’dan (sahabeler arasında uzun yaşayan kimselere verilen ad) olduğu söylenmektedir. Henüz hayatta iken vefatından sonra cenaze namazını Haccac’ın kıldırmaması vasiyetini eden Hz. Cabir bin Abdullah’ın (ra) cenaze namazını Hz. Osman’ın (ra) oğlu Eban bin Osman (ra) kıldırmıştır.
Mescid-i Nebevî’de bir ilim meclisi oluşturmuş, geniş bir talebe halkası meydana getirmiştir. Talebelerinden biri de Hasan Basrî’dir.
1000’den fazla hadis rivayet eden 6 sahabeden biridir. 1540 adet hadis rivayet etmiştir.