DİZİ YAZISI: CEVHER İLHAN
[email protected]
***
“Üstad’ın lisanı müthiş bir ansiklopedidir. Her cümlesi bir ok gibi; müthiş bir şey. Hem fikir var, hem şiiriyet var; müthiş bir uslûp...”
A. Vapurlu: “Dün Kocatepe’ye Fâzıl Bey’in cenâzesine geldiniz. Fâzıl Abi’nin tâziyesinde 23. Söz okundu. İsmet Sezgin Bey de oradaydı; ona da o kitabı hediye ettim…
Demirel: Rahmetli Fâzıl Amca iyi bir dostumdu, oğlu da. 103 yaşında idi; ben ona “Osmanlı vatandaşı Fâzıl Bey” derdim. Demokrat bir insandı, dâvâsına bağlı idi.
Sabah da birine söyledim; Üstad’ın lisânı müthiş bir ansiklopedidir. Her cümlesi bir ok gibi; müthiş bir şey. Hem fikir var, hem şiiriyet var; müthiş bir uslûp…
“DİVÂN-I HARB-İ ÖRFÎ’DE BÜYÜK KAHRAMANLIK VAR…”
Demirel: (Yine elindeki Divân-ı Harb-i Örfî’yi göstererek) Burada büyük bir kahramanlık var. Okuyanın etkilenmemesi mümkün değil; kim okursa mutlaka etkilenir…
Mehmet Kutlular: Üstad Bediüzzaman diyor ki, “80 temel kitabı ezberledim.” Askerde Risaleleri tanıdım. Hoca oğlu idim, çok eski kitabım vardı; kitapçıda sattım; bir külliyat alacak kadar para çıktı. Üstadın, ‘İslâm’ın yüzde doksan dokuzu iman, ahlâk ve fazilettir; yüzde biri siyasete taallûk eder, onu da ulu’l-emirlerimiz düşünsün” sözünde büyük anlam var. Biz hiçbir zaman siyasete soyunmadık, siyaset yoluyla İslâmı anlatmak ya da siyasî parti kurmak gibi yollara tevessül etmedik. Ama her zaman demokrasinin, hürriyetçi parlamenter sistemin yanında olduk. Darbelere, demokrasi dışı dayatmalara karşı çıktık.
Siz de merhum Menderes’in bıraktığı yerden devam ettirdiniz. Hâkim güçlerin engellemerine rağmen iyi bir demokrasi mücadelesi verdiniz.
“DEVLETİN HALKLA BARIŞMASINA 60 SENELİK SÜREÇ YETMEDİ”
K. Güleçyüz: Köprü dergisinde daha önce çıkan İslâm, demokrasi, lâiklik eksenindeki röportajların güncellenip yeniden yayınlanmasını istiyoruz. Zira o röportajlar hâlâ medyada yer alıyor ve önemli birer belge niteliği taşıyor. Hatta AKP’nin Anayasa Mahkemesi’ne sunduğu “kapatma dâvâsı” savunmasında atıfta bulunulup referans verildi. Bu arada “Devleti toplumla barıştırmadık’ diyorsunuz; problem nerede?”
Demirel: Köprü’deki röportajları versinler, ben bundan memnuniyet duyarım. Tamam o röportajları yeniden yapalım, güncelleyelim. Ben sizi çağırayım; bu defa (geçmişten kalan) bütün alacaklarını tahsil et. Suallerini hazırla. Tamam mı…
Devletin toplumla barışması çok önemli bir mesele. Devletin toplumla barışması için 60 senelik çok partili siyasî sistem az geldi. Sistem kolay işlemiyor. Kişinin teşekkül etmesi lâzım. Bu kadar zor şartlarda halk ne yapar.
“ELİYLE, DİLİYLE, KALBİYLE DÜZELT”
Hz. Ömer’in, “Dicle kenarında bir kurt bir koyunu kaparsa” hâdisesine karşı vatandaş “Bana ne?” diyemez. Vatandaşın, milletin sahip çıkması lâzım…
Burada, “eliyle, diliyle, kalbiyle düzelt!” sözü çok önemli. Bir şekilde bu düzeltmeye katılmadığınız zaman yapılanlara ortak olursunuz. Millet yeterince tepki vermiyorsa, yeterince düzeltmiyorsa, ortak oluyor demektir. Mesele bu derece önemli.
“SANDIK FONKSİYONUNU YAPMAZSA PATLAR…”
(N. Tokdemir ile M. Kutlular’ın “siyasetin durumu”nu sorması ve C. İlhan’ın “siyaset yorumu”nu hatırlatması üzerine)
Demirel: Sandık çok önemli bir hâdise, fonksiyonunu yapmazsa patlar. Sandıktaki oylar hizmet olarak; ekmek, adâlet, hastane - sağlık hizmeti olarak geri döner. Halk memnunsa destek verir, değilse karşı çıkar.
Ancak hem onca şikâyet edip peşinden de “alternatifi yok” gibi gerekçelerle- destekliyorsa bunun izâhı olmaz. Neticede “Kul sıkışmazsa Hızır yetişmez.”
O zaman yeteri derecede sıkışmış demektir. Yoksa bunun izâhı yok. Vatandaş kendi kişiliğine dokunan yeri gösteriyorsa, vatandaş hakikaten sıkışmışsa cevabını verir. Şimdi kısmen verildiği görülüyor. Bu çok büyük bir anlam ifâde ediyor. Beklentilere bakılır…
“MAHKEME, BAŞKASININ VERDİĞİ İSTİKAMET DIŞINDA KARAR ALIYOR”
M. Kutlular: Adliyeyi de bozdular. “İlâhî ikaz” meselesinde Yaşar Nuri ‘İlâhî şamar’ diyor. Diyanet de aynı şeyi söylüyor, ‘İlâhî cezâ’ diyor. Ama onlara cezâ yok; bir tek bizim meselede uygulanıyor. Çifte standart var. Ayrıca sorgusuz – sualsiz tutuklamalar ve yargısız, hukuksuz infazlar yapılıyor.
Demirel: Gece yarısı alıp götürüyor. Üç gün tutuyor. Eğer suçu varsa ayrı mesele; ama medya peşinen kendi cezâ yazıyor. Siz adamın suçu ortaya çıkınca cezâ verin; bu olmuyor.
Adâlet, hak, hukuk herkese lâzım. Bir hâdise oluyor; mahkeme başkasının verdiği istikamet dışında karar vermiyor. Yani basın yönlendiriyor; adâlet ona göre cevap veriyor.
(Siyasî gidişat ve Demokratların –merkez sağın- toparlanması hakkında) Siyaset ay ay, hafta hafta değişir; bu gibi durumlarda hâdiseler günbegün değişir. Zor şartlar altında, ama eninde sonunda toparlanır. Bakalım, görelim…
“ŞARTLAR ORTAYA ÇIKARIR, BİRAZ DAHA VAKİT LÂZIM…”
(“Tek adamlık” ve siyasî iktidarın başındakilerin “Ne dersem o olur” havasıyla keyfî dayatmalara dair şikâyetler üzerine.)
Demirel: Üç mektup hikâyesi… Evvelâ, karşısındakini kötüle; sonra yayındakini kötüle; yetmiyorsa sen de bir mektup yaz!..”
(“Demek AKP daha çok devam edecek…” sorusu üzerine )
Demirel- O kadar değil…
A. Vapurlu: Burada Bediüzzaman’ın “mükemmel reis’ tavsiyesi” çok önemli…
Demirel: Onu şartlar çıkaracak! Şartlar demir-döver gibi. Hâdiseler yuvarlanır; çıkar. O kalabalığın içinde adam var; ama ortaya çıkmış değil. O kendi halinde çıkan bir hâdise değil, sosyal hâdiseler kendini (gereğini) çıkarır. Evet, her şey oturacak. Biraz daha vakit lâzım…
“BÜYÜK DEVLETLER BULABİLDİKLERİNİ KULLANIRLAR”
(Obama’nın Türkiye ziyareti ve Amerika ile ilişkilere dair:)
Demirel: Büyük devletler bulabildiklerini kullanırlar. Eyerlenmiş bir at bulduğunda hemen üzerine atlarlar. Atın rengini seçmezler, (atın rengi onlar için fark etmez), kim kendini taşıyabilirse taşıttırırlar.
İSLÂM DÜNYASININ DURUMU
(İslâm dünyasının vaziyeti hakkında:)
Demirel: Aslında bugün -ne yazık ki- “İslâm dünyası” gibi bir dünya yok; halkı Müslüman olan 55 ülke var. Ahalinin çoğunluğu Müslüman ülkeler. Bu ülkelerin Müslümanlığı da homojen değil, mükemmel de değil.
Tamam, ehl-i kıble tekfir edilmez, ama mesele Pakistan, İran, Endonezya her biri bir başka. Bugünkü şartlarda bunları bir araya getirmek mümkün değil. Arap âlemi on iki devlet; meselâ, Filistin meselesinde iki destekler, biri desteklemez.
Ve Türkiye’nin işlerine karışmasını istemezler; ne Suudî Arabistan, ne Mısır. Dediler zaten, “İşimize karışmayın!” diye.
(Kaddafi, Mısır, Suriye’nin, hepsinin, Afrika’nın rahatsız olduğu; İslâm dünyasının birliğinin ancak Avrupa Birliği gibi bazı siyasî, ekonomik işbirlikleriyle paktlarla olabileceği; Bediüzzaman’ın “Cemâhir-i Müttefika-ı Amerika (Amerika Birleşik Cumhuriyetleri) gibi Cemâhir-i Müttefika-i İslâmiye (İslâm cumhuriyetleri işbirliği)” mesajının beyân edilmesi üzerine:)
Demirel: Petrolsüz kaldık; Libya’da tanklar dolduruldu, ‘Transfer yapmadıkça göndermeyiz’ dediler. “Siz gönderin, paranızı gönderiyoruz” denildi, kâr etmedi. Dört yüz sene Osmanlı idâresinde kalan ülkelerde maalesef Osmanlı çok kötülenmiş, aleyhinde propagandalar yapılmış; 60’lı, 70’li yıllara kadar…
Onlarla konuştuğum zaman derlerdi ki, “Sizden neden köpeğine ‘Arap’ diyorlar.” “Ne Şam’ın şekeri ne Arabın yüzü” de bunun gibi Araplara karşı çok propaganda yapıldığı gibi bizde de bunun gibi çok menfi - aleyhte propagandalar oldu. Bunun etkisi çok oldu.
Ben Körfez’deki şeyhlerle görüşünce, diyordum ki, “Dışarıdan sebze, et, meyve alıyorsunuz, bunları Türkiye’den alın.” Cevapları, “Kimden ucuz bulsak ondan alıyoruz” oluyordu.
“HİZMETLERİNİZİ TEBRİK EDERİM”
M. Kutlular: Sizin döneminizde hiçbir sıkıntı olmadı; sıkıntılar tek tek aşıldı. “Başörtüsü meselesi” devreden çıkarıldı. Din eğitimi ve diğer hizmetler yapıldı. Hiçbir zaman meselelerimiz sahipsiz kalmadı. Sağolun, hep sahip çıktınız. Bu hususta millete hizmetinizden ve gösterdiğiniz samimiyetten müteşekkiriz.
Demirel: Samimiyet karşılıklıdır. Sabır ve hakta sebâtta devam lâzım. Çok güzel çalışıyorsunuz. Tekrar çalışmalarınızı, hizmetlerinizi tebrik ederim. Ben de size teşekkür ederim…
-DEVAM EDECEK-