"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir fert dahi, umumun selâmeti için feda edilmez

04 Şubat 2019, Pazartesi
Hz. Ali (ra) “Suç işleyenindir, birisinin hatası ile bir başkası mesul olamaz!” âyetini esas aldı. “Suçu sabit olmayanı katlederek suçları çoğaltmakla, masumları öldürmekle biz de kâtil oluruz ve bu meseleyi de çözmüş olamayız” dedi.

Hûlefa-i raşidînin yönetim anlayışı ve tarihte dinin siyasete alet edilmesi (4) -M. Ali Kaya

***

5. Hz. Osman (ra) Zamanındaki Fitnelerin Başlıca Sebepleri

1. Bu dönemde sahabe neslinin büyük bir çoğunluğunun vefat etmiş olması, yaşayanların çoğunluğunun da kendi köşelerine çekilmeleri. Onların azalması bir cihetle hayrın azalması demekti. Hayırlı insanlar vefat edip sağ olanlar da köşelerine çekilince ortalığı şerli insanlar doldurdu.

2. Fetihlerle hilâfet yönetiminin sınırlarının genişlemesi ve kabiliyecilik fikrinin yaygınlaşması. Endülüs’ten Hindistan hudutlarına kadar çok geniş bir sahayı kaplayan devletin içerisinde, çeşitli din ve ırklara mensup zimmi statüsünde topluluklar vardı. Bunlar, mağlûp düştükleri İslâm Devleti’ne karşı her fırsatı değerlendirerek baş kaldırıyorlardı. Yahudi unsuru ise, İslâm Ümmeti’ni parçalayıp yok etmek için İslâm’ın temel prensiplerini hedef almıştı. Müslüman olduğunu iddia ederek ortaya çıkan bir takım Yahudi asıllı kimseler, zuhur eden huzursuzlukları körükleyip fitne alevini her tarafa yaymaya çalışıyorlardı. 

Bunlardan birisi etkili nifak hareketlerinin ortaya çıkmasını sağlayan ve tam bir komitacı olan Abdullah b. Sebe’dir. İbn Sebe Yemenli bir Yahudidir. O, samimî kimselerin haklı şikâyetlerini kullanarak insanları Hz. Osman’a karşı kışkırtıyordu. 

 3. Sınırların genişlemesi ile çeşitli düşüncelere, fikirlere ve inançlara sahip insanların İslâm devleti içerisinde bulunmaları. Hatta Medine’de dahi bir çok farklı milletlere mensup olan insanlar bulunuyordu.

4. Hz. Osman’ın (ra) yumuşak ve cezalandırmaktan çok affı tercih eden bir halife olması. Kötü niyetlilerin bu durumu istismar etmesini netice verdi.

5. Hz. Osman’ın (ra) akrabalarını büyük memuriyetlere getirmesi. Onun buna yönelmesindeki sebep, Hz. Osman, itimat edeceği insanları yönetime getirmesidir. Bu sebeple mühim yöneticiliklere kendisine bağlı olan akrabalarını getirmişti. O böyle hareket etmekle otoriteyi sağlamaya çalışıyordu. Çünkü akrabaları Hz. Osman’a çok bağlılardı ve emirlerine uyuyorlardı. Hz. Osman’ın akrabalarını memuriyete getirmesi, bazı muhaliflerin tepkisine sebep olmuştu.

6. Peygamberimiz (asm) Hz. Osman (ra) Zamanında Fitnelere Maruz Kalacağını Haber Vermişti

Hz. Âişe’den (ra) gelen bir rivayete göre, Peygamberimiz (asm) “Yâ Osman! Durum şu ki: Bir gün gelecek Allah, sana bir gömlek giydirecek. Eğer onu çıkarmaya seni zorlarlarsa, onu onlar lehine çıkarma” buyurmuştu.” (Mansur Ali Nasıf, Tac, 3: 329; Sünen-i İbn-i Mâce, 1: 41.) Allah’ın giydireceği gömlek “hilâfet” olarak yorumlanmıştır. Nitekim, isyancılar da hilâfet gömleğini ondan çıkarmak için Medine’ye gelmişlerdi; onu hilâfetten hâl’ etmek istiyorlardı. Fakat o, Allah Resûlü’nün bu tavsiyesinden dolayı bâğîlerin dediklerine yanaşmadı.

Hz. Aişe (ra) fitnecilerin Medine’yi işgal ettiği zaman Hac münasebeti ile Mekke’de bulunuyordu. Bu sebeple Medine’deki işgalcilere bu hadisi söyleme fırsatı bulamamıştı.

Fitne doğruya benzeyen yanlıştır. Bu sebeple âlimler fitne gelmeden emarelerinden onun fitne olduğunu bilip halkı uyarırlar; ama zahire göre hüküm veren halk da buna inanmazlar ve cahiller fitne gelip yapacağını yapıp gittikten sonra fitneye kapıldıklarını anlarlar. Bunun için Peygamberimiz (asm) “Fitne uykudadır, Allah onu uyandıranlara lânet etsin!” (Suyutî, Fethu’l-Kebir, 2:280.) buyurmuşlardır.

7. İçtihattan Kaynaklanan İlk Muhalefetin Oluşması

Hz. Ali (ra) ilk olarak Hz. Osman’ın katillerini bulup cezalandırma problemi ile karşılaştı. Bu meseleyi “Adil” bir şekilde çözüme kavuşturması gerekiyordu. Zira Hz. Osman’a (ra) yakın olan Hz. Muaviye (ra) Hz. Osman’ın (ra) kanlı gömleği ile hanımı Naile’nin kesik parmaklarını Şam’a getirtmiş ve “Halifenin kanını dökenlerden intikam alma yemini ederek Mescidde teşhir etmişti.” (İbnü’l-Esir, el-Kâmil, 3:196.) 

Hz. Ali (ra) bu meseleye el attı; ancak katili tanımak, teşhis etmek ve bulmak mümkün olmadı. Naile katilleri tanımadığını ve teşhis edemediğini söyledi. Katil olduğu iddia edilenler ise bunun bir iftira olup böyle bir şeye bulaşmadıklarını söylediler. Asiler de katilleri gizleme konusunda ellerinden geleni yaptılar ve “Hepimiz Osman’ın katiliyiz!” dediler. 

Hz. Ali (ra) “Adalet-i Mahza’yı esas alarak “Suç işleyenindir, birisinin hatası ile bir başkası mesul olamaz!” (En’am Sûresi, 6: 164; Fatır Sûresi, 35:18; Zümer Sûresi, 39:7; İsra Sûresi, 17:15.) âyeti ile “Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir” (Mâide Sûresi: 5:32.) âyetin mânâ-i işarîsiyle, bir mâsumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir fert dahi, umumun selâmeti için feda edilmez. Cenâb-ı Hakk’ın nazar-ı merhametinde hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için iptal edilmez. Bir cemaatin selâmeti için, bir ferdin rızası bulunmadan, hayatı ve hakkı feda edilmez. Hamiyet namına, rızasıyla olsa, o başka meseledir” diyerek “Adalet-i Mahza”yı esas aldı. Suçu sabit olmayanı katlederek suçları çoğaltmakla, masumları öldürmekle biz de kâtil oluruz ve bu meseleyi de çözmüş olamayız” dedi. 

 Hz. Zübeyir (ra) ve Hz. Talha (ra) ise ortada bir fitne var ve Medine ve hilâfet makamı işgal edilmiş durumda. Hal böyle olunca İslâm’ın istikbali tehlikede ve toplumda huzur ve asayişin temini için yüzlerce insan da feda edilse yeridir. Bu bir nevi “Ehvenüşşerdir” diye bir nevi adalet-i izafiyenin tatbikini istediler ve Hz. Ali’nin içtihadından ayrıldılar. (Bediüzzaman, Mektubat, 2005-İstanbul,  15. Mektup, s. 89-90.)

Hz. Ali (ra) ise “Adalet-i mahzâ kabil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez. Gidilse zulümdür” diye zulme asla rıza göstermeyeceğini ifade etti ve bu konuda kararlı olduğunu gösterdi. Yönetimde esas olan adaleti sağlamaktır, bu konudan taviz verilemezdi. İlk üç halifenin uyguladığı “Adalet-i Mahza”yı kendisinin de uygulayacağını söyledi. Hz. Osman’ın (ra) Medine’yi ve kendi evini işgal edenlere karşı zor kullanarak silâhla mücadele etmeye müsaade etmemesini delil gösterdi. Hz. Zübeyir (ra) ve Hz. Talha’nın (ra) o zaman Hz. Osman’ı (ra) destekleyip şimdi neden bu fikirden vazgeçtiklerini sordu. Onlar da “Şimdi adalet-i mahzanın kabil-i tatbik olmadığını ve çok müşkülat bulunduğunu” ifade ettiler. Hz. Zübeyir (ra) ve Hz. Talha (ra) adaletin temini, asayişin sağlanması, dinin korunması ve hilâfet makamının işgalden ve baskılardan korunması için maslahat gereği “Adalet-i nisbiye” üzerine içtihat ettiler. Bu münakaşa ve içtihat farkı siyasete girdiği için savaşı netice vermiştir. 

Bediüzzaman yukarıda özet olarak verdiğimiz hususları izah ettikten sonra meseleyi şöyle bağlar: “Madem sırf lillah için ve İslâmiyetin menafii için içtihad edilmiş ve içtihaddan muharebe tevellüd etmiş; elbette hem kâtil hem maktul ikisi de ehl-i Cennettir, ikisi de ehli sevaptır diyebiliriz.” (Mektubat, 88-89.)

Hz. Ali (ra) ise “Adalet-i mahzâ kabil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez. Gidilse zulümdür” diye zulme asla rıza göstermeyeceğini ifade etti ve bu konuda kararlı olduğunu gösterdi. Yönetimde esas olan adaleti sağlamaktır, bu konudan taviz verilemezdi. İlk üç halifenin uyguladığı “Adalet-i Mahza”yı kendisinin de uygulayacağını söyledi. Hz. Osman’ın (ra) Medine’yi ve kendi evini işgal edenlere karşı zor kullanarak silâhla mücadele etmeye müsaade etmemesini delil gösterdi. Hz. Zübeyir (ra) ve Hz. Talha’nın (ra) o zaman Hz. Osman’ı (ra) destekleyip şimdi neden bu fikirden vazgeçtiklerini sordu. 

Onlar da “Şimdi adalet-i mahzanın kabil-i tatbik olmadığını ve çok müşkülat bulunduğunu” ifade ettiler. Hz. Zübeyir (ra) ve Hz. Talha (ra) adaletin temini, asayişin sağlanması, dinin korunması ve hilâfet makamının işgalden ve baskılardan korunması için maslahat gereği “Adalet-i nisbiye” üzerine içtihad ettiler. Bu münakaşa ve içtihad farkı siyasete girdiği için savaşı netice vermiştir. 

Bediüzzaman yukarıda özet olarak verdiğimiz hususları izah ettikten sonra meseleyi şöyle bağlar: “Madem sırf lillah için ve İslâmiyetin menafii için içtihad edilmiş ve içtihaddan muharebe tevellüd etmiş; elbette hem kâtil hem maktul ikisi de ehl-i Cennettir, ikisi de ehli sevaptır diyebiliriz.” (Mektubat, 88-89.)

Hz. Ali’yi bu kararlı tutumundan vazgeçiremeyen ve katillerin bulunmasından ümidini kesen Hz. Zübeyir (ra) ve Hz. Talha (ra) Hacca gitmek için izin isteyerek Mekke’ye gittiler. Hz. Aişe (ra) daha önce gittiği için zaten Mekke’de bulunuyordu. 

Hz. Ali’nin (ra) azlettiği ve görevinden uzaklaştırdığı valiler yükte hafif pahada ağır servetleri ile Mekke’de toplanmaya başladılar. (İbn-i Esir, el-Kâmil, 3:197; Yakubî, Tarihü’l-Yakubî, Necef-1358, 2: 154-155.) Hz. Ali’nin (ra) azlettiği valiler de buraya gelince Hz. Zübeyir ve Hz. Talha (ra) kendilerini buradaki muhalefet cephesinin içinde buldular. Siyasetten Hz. Ali’ye muhalif olanlar Hz. Zübeyir, Hz. Talha (ra) ve Hz. Aişe’nin (ra) içtihadlarını kendi siyasetlerine alet ederek haklılıklarına delil gösterip muhalefet cephesini genişlettiler. 

Bu durumu gören ve takip eden Hz. Muaviye’ de bundan siyasî bir sonuç elde etmek fikri ile Hz. Ali’ye (ra) biat etmeyi çeşitli bahanelerle sürekli erteledi.

Okunma Sayısı: 3401
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı