Hz. Muhammed (asm) âleme teşrif etmeden önce, yani cahiliye döneminde insanın insana olan ne bir saygısı ve ne de değeri yoktu.
Hele ki kadınlar, kadın adı bile hiç bilinmiyordu. Mekke ve Medine’de kadın diye bir varlığın ne değer itibarıyla ve ne de kıymet itibarıyla değer ve kıymet ihtiva etmeyen bir varlık olarak muamele görüyordu. Akla gelebilecek her türlü kötü davranışlar ön planda yer edinmişlerdi.
Öyle cahiliye bir toplum ki kız çocuğunun bir nefes alışına tahammül edemeyip ya babasının ya dayısının ya da diğerlerinin elleri ile toprağa gömülmeye mahkûm ediliyorlardı. Toprağa gömülen kız çocuğuna suçun neydi de toprağa gömüldün sorusu sorulsaydı şayet?
Her halde cahil topluma soracağı tek soru şöyle olurdu: ‘Yaradanım senden beni gömmeyi mi emretti?’ diye sorardı. Onların yapmış oldukları cahilane akılları ve davranışları karşısında insan aklı adeta durgunlaşıyor ve tek bir kelime dahi söyleyemez hale geliyor. İşte böyle cahil bir toplumda Hz. Muhammed’e (asm) söz hakkı veriliyor. Verildiği zaman insan ve kadın da olması gereken yere ve dengeye kavuşuyor. İslm insanın asıl değerini insana takdim ederek var olan yanlış algılardan insanı kurtarıp gerçek manada hürriyetine kavuşturuyor.
Kişiliği bozulmuş olan bir kişi ne zaman Peygamber (asm) mektebinde kendini talebe olarak görüp o kişilik vasfına mazhar olduğunda işte o zaman gerçek kimliğini elde etmiş oluyordu. O vasfı kazandığında duygularını ve düşüncelerini hareketleriyle birleştiriyor ve hayatına o çizgide yön veriyorlardı ve o zaman bambaşka bir makama ve bambaşka bir seviyeye geliyorlardı. Adı ne oluyordu adı bir sahabe oluyordu, adı ne oluyordu adı her anışta radıyallahu anh söyleyerek bir defa değil her deyişte tarih boyunca duâ ile anılıyordu.
Kadına da kadın adını verdi ilim ile onu donattı ve olması gereken seviyeye getirdi. Bunu Hz. Muhammed’in (asm) kutlu hayatından anlayabiliyoruz.
Vefat ettiği sırada mübarek başını Hz. Aişe’nin göğsüne dayayarak o şekilde vefat etti. Buradan şu mana çıkartabiliriz. İslâm kadını nerden aldı ve nereye vardırdı işte onu görmüş ve anlamış oluyoruz.