"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bana bir yaşamak söyle! - Ân diyarı (55)

Ali HAKKOYMAZ
13 Temmuz 2024, Cumartesi
Şehirler çığlık çığlığa can çekişiyordu. Bu; çılgınlığın, deliliğin, kendini kaybetmişliğin ötesinde bir şeydi. Ne çok şey anlamını yitirmişti!

Suistimal…

Suihtiyar…

Suizan…

Suikast… gibi kötülük fotoğrafları hayatımızla kol kolaydı. 

Gaflet; artık devasını çok az kişinin bulabildiği bir “hastalık” adıydı.

Unutulan bir şey vardı.  “Bir şey…”dediğimiz “çok şey” aslında. Kendimiz yani ki unutulan kalbimiz… Orasından burasından çekiştirdiğimiz şu “yaşamak...”

Unutulmayan; hah işte yaşamak buymuş, dediğimiz o şey vardı ve bunu biz ne zaman unutmuştuk?!

Mesela aynalarda gözlerimize bakmayı unuttuk; kendimizden kaçar olduk. Birbirimizin gözlerine de bak(a)maz olduk. Göze bakamayanlar gönlümüze nasıl bakacaktı?! 

İnsanı insana götüren rüzgârlar çoktan bir kasırgaya tutulup gitmişti. Yorulduk mu, bıktık mı, kendimizden çoktan çıktık da haberimizin yokluğundan da mı haberimiz yok?! 

Bilgin Abi, bugün içine içine dalıp gittin; boyuna beni konuşturuyorsun. Selim Ali ile epeydir görüşemiyoruz zaten. Deli sorular soruyor bazen; beni de sıkıştırıyor. Sen de bugün susunca daldım gittim işte! 

Okuduklarımın çoğu beni bir menfaya bırakıyordu. Binlerce sayfa kitaptan sonra Banarlı’nın o serzenişini hatırladım şimdi de:

“Bilmem ki niçin okudum,

Kitaplar niçin  sizi?

Siz ki göstermediniz bana;

Saadetlerin çalkandığı denizi.” diyerek ağlıyordu belki de. 

Bu sadece bir örnek değildi. Hangi birini sayayayım burda; aradığımı bulamadım deyip dünyayı terke karar kılanların! 

Hepsi içimde ayrı ayrı bir yara, Bilgin Abi. Hayatın ne zaman hayat ve aradığımızın ne olduğu bilinmeyince kişi kendi kıyametini kendi koparıyordu. Vâ esefâ!

O zaman bana bir yaşamak söyle:

Dağların tesellisi gibi…

Kuşların neşesi gibi…

Yaprakların gölgesi gibi…

Anne şefkati gibi…

Davetlerin heyecanı gibi…

Çocuk cıvıltıları gibi…

Sabah kahvaltısının serinliği gibi…

Hastalıktan yeni çıkmış gibi…

Bir çocuğun masumiyeti gibi…

Riyasızlık gibi…

Her nefes doğduğunu görmek gibi…

Babanın kanatlarının altı gibi…

“Hayat-ı maddiye-yi nefsaniyeyi bırak!”diyor kitap. 

Uzak kaldığımız kalbin davetine seğirtelim o zaman. Ruhun rüzgârına verelim kendimizi; sırrolalım gitsin mi diyorsun Bilgin Abi? 

Bilmem! Kıyamete yakın bu zamanın tercümesini kimler okusun bana? İşte onu bulmalıyım. Bu zamanın dolaşık dilini çözeni…

Bana bir yaşamak söyle:

Teslim olup rahat edeceğim şeyler…Neydi beni feraha, felaha erdiren o şeyler; onlardan söyle!

Hep gidiyor etrafım; yalnız kalıyorum.

Annemi çok seviyordum gitti ve daha kimler…

Çok ayrılık, çok ölüm içindeyim. 

Gitmiş çocukluğum, gitmiş gençliğim…Bakıyorum hep yanı başımdalar; giden ne varsa. 

Ayrılıklar… en güzel bestelerin bitişi gibi…

Bahar sonu gibi…

Kader ağlarını sıkı sıkıya örüyor. Dönüşü olmayan yollara giriyorum. Her seferinde her nefesi özlemle bekliyorum; geldiği gibi gidiyor o da. 

Gidenlerin adı hasret oluyor; gelenler ayrılık… 

Bana kala kala bir “şimdi” kalıyor. 

İyi bu çok iyi… Bu iyinin en iyisinin adı olan “şimdi” ey, merhaba! 

Şimdiki hâlim merhaba!

Aynalardaki gözlerim merhaba! Ulaşamadığım hayallerim, özlemlerim, arzularım… iyi ki varsınız; merhaba!

Çok sık unuttuğum ve bana yine küsmeyen; beni hep bekleyen kalbiciğim, merhaba!

Okunma Sayısı: 804
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • HÇeşitcioğlu

    13.7.2024 12:24:24

    Şehirler çığlık çığlığa can çekişiyordu. Bu; çılgınlığın, deliliğin, kendini kaybetmişliğin ötesinde bir şeydi. Ne çok şey anlamını yitirmişti! Suistimal… Suihtiyar… Suizan… Suikast… gibi kötülük fotoğrafları hayatımızla kol kolaydı. Ashabı Kehf zamanı...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı