"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zaman mefhumu ve çeşitleri

Ali FERŞADOĞLU
13 Aralık 2016, Salı
Birçok velinin ve bir kısım safi kalpli insanların kısa zamanda birçok yerde bulunup göründüğü, tasarruflarda bulunduğu veya birkaç rekâtlık namazda Kur’ân’ı hatmettiği belirtilir.

Özellikle tasavvuf tarihi bu tür olayların menkıbeleriyle dolu. 

“Bast-ı zaman” ve “tayy-ı mekân” kavramlarıyla ifade edilen bu olguların anlam ve oluşum süreçlerini ele almadan önce, “zaman” mefhumu üzerinde duralım. Acaba zamanı zaman, mekânı mekân içinde yaşamak ve aşmak mümkün mü? Bu ve benzeri haller, ruhî/manevî/duygusal mı, yoksa gerçekleşmesi imkân dâhilinde mi? Akla uzak gibi görülen bu hadiselerin tabiat kanunları çerçevesinde gerçekleşmesinin mümkün olup olmadığının, zamanın genişlemesi ve mekân daralmasının sırlarını çözebilmek için öncelikle “zaman” kavramına göz atmalıyız. 

İzafi/nispi/göreceli bir kavram olan zaman, “dünyevî ve gayb/meleküti, maddeötesi/metafizik” olmak üzere ikiye ayrılır. Dünyevi zaman (ez-zamanü’d-dünyevî), “özel zaman” veya “fiziksel zaman” olarak da bilinir. Uzaydaki cisimlerin ay ve güneşin, (gezegenler ve yıldızların) hareketleriyle belirlenen bir zaman birimidir. 

İşte, dünyaya zaman girdiği için, gece ve gündüz, o büyük saatin saniyelerini sayan iki başlı bir mil hükmündedir. Sene o saatin dakikalarını sayan bir ibre vaziyetindedir. Asır ise o saatin saatlerini sayan bir iğnedir. İşte zaman, dünyayı, yokluk dalgaları üstüne atar, bütün geçmiş ve geleceği yokluğa verip yalnız şimdiki vücuda bırakır.

Bu tespitlerden zamanın, maddenin mekânda akıp gitmesiyle meydana geldiğini anlıyoruz.

Biyolojik zamanı da değerlendiren Bediüzzaman, şöyle der:

“Her şeyin bir hakikati olduğu gibi, ‘zaman’ dediğimiz, kainatta cereyan eden büyük bir nehrin hakikati dahi, Levh-i Mahv-İsbat’taki (Cenab-ı Hakk’ın, yazar, ifade eder, sonra bozar tahtası hükmündeki) kudret kitabının, yani kainatın sayfası ve mürekkebi hükmündedir.”1 “Şu yaratılanlar, İlahî izinle, zaman nehrinde mütemadiyen akıyor, gayb (görünmeyen) âlemden gönderiliyor, görünen âleme vücud-u zahirî (görünen vücut, madde, cisim) giydiriliyor, sonra gayb âlemine muntazaman yağıyor, iniyor. Ve Rabbanî (zamanı da terbiye) emriyle, mütemadiyen istikbalden gelip hale (şimdiki zamana) uğrayarak teneffüs eder, maziye dökülür.”2

Zaman bir ip, bir şerittir ki, o heybet ve azamet sahibi Sani’ her sene bir başka âlemi ona takıp gösteriyor. Yaratılanlar, “âlem-i gayb”dan gelerek “alem-i şahadet”e bir süre uğradıktan sonra yeniden “âlem-i gayb”a gidiyorlar. 

Dipnotlar: 1—Bediüzzaman, Mektubat, s. 41. 2—Bediüzzaman, age., s. 233. .

Okunma Sayısı: 5848
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı