Bir kardeşimiz, “Niçin önce meâl değil, mutlaka tefsir okumalı?” başlıklı yazımız üzerine, “Tefsir ile meal hakkında daha geniş bilgi verebilir misiniz?” diye sordu.
Tefsir; “Kur’ân’a dair geniş izah, yorum” demektir. Arapça “fesr” kökünden türemiş, örtülü bir şeyi iyice açmak, açıklamak, ortaya çıkarmak, demektir. Kur’an’da, “Onların sana getirdiği her misale karşı biz sana mutlaka bâtılı yok edecek, gerçeği ve en kuvvetli ve en güzel açıklamayı getiririz.” (Furkan Suresinin 33.) mealindeki metinde “tefsira” diye geçer.
Meal ve tercüme ise, bir metnin ve ayetlerin kelime karşılıklarını dikkate alarak verilen anlamdır. Halbuki, Kur’an ayetlerinin herbirisinde “sarih, zahir, batın, işari, remzi, hafi, imai…” manalar var. Zira, Kur’an Kelamullahtır… Mesela, biz, “cami, toplanılıp namaz kılınan yer”, “ev” içinde oturulan mesken, “üniversite” yüksek eğitim alınan okul demektir. Ama, bu 2, 4, 10 harfli kelimelerin herbirisi içlerindeki eşyalarıyla birlikte binlerce fonksiyonlu, onlarca bölümleri ve tarihi altyapıları olan binlerce mana ihtiva ederler. “Ev” kelimesi, “Oturulan yer, mesken” diye meallendirilebilir. Fakat, “ev” kelimesinin içinde evin yapımından tefrişine, içindeki nerede ise binlerce malzeme ve eşya, oturanlar ve faaliyetlerin on binlerce manalarını da ihtiva eder.
“Beyt-i Atik’i tavaf etsinler.” (Hac Suresi, 29.) mealindeki ayet: Beyt-i Atik Kâbe-i Muazzama, diye tercüme edilebilir. Ancak, çok eskiden beri Cenab-ı Hak tarafından her türlü tehlikelerden korunduğu ve kurtarıldığı ve hiçbir kimsenin ona mâlik olmayıp aslının hür olduğundan kinaye olarak bu isim verilmesi, dünyanın en eski ve kudsi ma’bedi olması. Kâbe kelimesinin diğer tarihi, dini ve hac farızasının şart ve usulleri, binası, vs., ve bunlara bağlı binlerce hakiki manaları “meal/tercüme” ile değil, ancak tefsir ile ve kısmen ortaya konulabilir.
İşte bunun gibi, elbette ayetlerin her bir kelimesi, hatta harfi binlerce mana yüklüdür. Tıpkı bilgisayarın harflerden oluşan şifresine basınca binlerce mana, manzaranın ve onların da milyonlarca manalarının ortaya çıkması gibi.
“Acaba, şu tarzdaki âyâtın hakikî tercümesi mümkün müdür? Elbette değildir. Olsa olsa, ya kısa bir meâl-i icmâlî veya âyetin her cümlesi için beş altı satır tefsir yazmak lâzım gelir… Meselâ, “Elhamdülillah” bir cümle-i Kur’âniyedir. Bunun en kısa mânâsı, ilm-i nahiv ve beyan kaidelerinin iktiza ettiği şudur: “Elhamdülillah”, yani, “Ne kadar hamd ve medih varsa, kimden gelse, kime karşı da olsa, ezelden ebede kadar hastır ve lâyıktır o Zât-ı Vâcibü’l-Vücuda ki, Allah denilir.” (Mektubat, s. 381.) İlaahir… “Elhamdülillah” kelimesinden ilm-i nahiv ve beyan kaidelerine göre en az yarım sayfayı tutan daha başka manalarını veriyor. Sonuç: Önce tefsir!..