“Mihenge vurmak” tabiri, eski çağlardan beri altının ve gümüşün saflık derecesini anlamakta kullanılan “mihenk taşına” istinaden mecâzî manası olarak üretilmiş bir deyimdir.
Türkçemizde bir deyim olarak kullanılmaya devam eden bu tabir genel manada bir şeyin kalitesini belirlemek için temel ölçülere vurmak ve tartmak manasında kullanmışlardır. Duyulan her sözün kalbe girmesine izin vermeden bir süzgeçten geçirilmesi manasına da gelmektedir.
Risale-i Nurda ve Nur talebeleri arasında ehemmiyetli bir yere sahip olan bu deyimi Üstad Hazretlerinin 1910’larda, Doğu Anadolu’da aşiretlere meşrutiyet, hürriyet, istibdat, meşveret gibi o günlerin popüler konularını anlattığı ve sual -cevap şeklinde tanzim edilerek yayınlanan ilk dönem eserlerinden Münazarat isimli Risalesinde okumaktayız.
“Hürriyet ve Meşrutiyeti takdir etmeyen kimlerdir” sualinin cevabı içinde, Üstad Bediüzzaman hazretleri muhataplarına güncel siyasi konular hakkında her duyduklarına inanmamalarını ve tetkik etmeden kabul etmemelerini izah ederken, bir şeyi ben söylediğim için de kabul etmeyin diyor ve kuyumcuların kullandığı mihenk taşı gibi “mihenge vurmadan” akıl süzgecinden geçirmeden kalbe girmesine müsaade etmeyin manasında ikazında şöyle diyor:
“Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz… İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. Bakır çıktıysa…” (ESDE, Münazarat- 173.sayfa)
Hayat-ı içtimaiyeye ait dersinde ticaret hayatına atıf yaparak, aldatıcı çok sözün alış-veriş dünyasında gezdiği gibi siyaset dünyasında da benzer yalan yanlış sözlere rastlayacaklarını ikaz ederek, o günkü muhatapları gibi kıyamete kadar Risale-i Nurlardaki elmas hakikatleri okuyacaklara da Kur’ânî bir ders vermiştir.
Üstadın bu deyimi kullanmaktaki maksadı hakkında gazetemiz yazarı Süleyman Kösmene 02 Kasım 2015 tarihli makalesinde geniş izahatta bulunduğundan biz bu hususuna temas etmeden, Üstadın kastettiği Mihengin ne olduğunu anlamaya çalışacağız. “Risale-i Nurun hocası Risale-i Nurdur” prensibinden hareketle, “mihenge vurma” deyiminin Külliyatta açılımını ararken “Şeytandan İstiaze Risalesi” olan “Onüçüncü Lem’a” karşımıza çıktı.
Bu Risalenin “On Üçüncü İşaretinde” şeytanın desise ve tuzaklarına düşen insanlara hitap ederken çaresizlik içinde kıvranan ahir zaman insanlarının eline, dini hayat, şahsi hayat ve sosyal hayatta selamet, sağlıklı fikir, doğru görüş sahibi olmak ve kalp selameti için “Mihenk Taşı” gibi bir ölçü ve rehber olarak KUR’AN ve SÜNNET terazisini ders veriyor ve şöyle sesleniyor: “…muhkemât-ı Kur’âniyenin mizanlarıyla ve Sünnet-i Seniyyenin terazileriyle a’mâl ve hâtırâtını tart. Ve Kur’ân’ı ve Sünnet-i Seniyyeyi daima rehber yap. Ve de, Cenâb-ı Hakka ilticada bulun.”
Rabbim her işimizi Kur’an ve Sünnet-i Seniyye mizanlarıyla tartmayı ve sosyal hayatımızda karşılaştığımız her hadiseyi “mihenge vurmayı” ve ona göre amel etmeyi nasip eylesin…