İnsanın nefsi, gafletle mahiyetindeki nihayetsiz acz ve fakrı yani tarif edilemez güçsüzlüğünü ve sürekli ihtiyaç halinde oluşunu unutur.
Oruçlu değil iken, acıktığı zaman açlığın verdiği hırsla birlikte nimetleri anında midesine doldurup midesinin açlık hissini hızla giderdiği için açlıkla anlayabileceği acziyetini anlayamaz. Fakat oruçlu iken, açlık bastırdığında elini nimete uzatmak ister ama oruç akla gelir, yiyemez. Böylece midesindeki “açlık hissini” hissedecek zamanı olur. Anlar ki “ben demirden çelikten, hiç bozulmayacak iktidarda ve güçte değilim, küçücük midemin küçücük bir isteği bir gün gibi kısa bir süre karşılanmayınca kıvranıyorum.” Evet, nefis oruç ile acziyetini ve fakriyetini anlar ve ne kadar şefkat ve merhamete muhtaç olduğunu idrak eder. Bu idrak ile tam bir acziyet ve fakriyet şuuruna erip, kendisini Allah'ın şefkatine manevî bir şükür ile atar. Bu şükrü eda etmeyenler ancak kalbi gaflet ile çürümüş olanlardır. Zaten çürümüş bir kalp şeytanın emirlerine boyun eğmiş bir kalptir. Allah bizleri, oruç vasıtasıyla gaflet perdelerini yırtıp aczimizi ve fakrımızı idrak edip şükr-ü manevî eliyle rahmet kapısını çalanlardan eylesin. Amin.