08 Temmuz 2014, Salı
Resmî yazışma kurallarına göre ast üste arzeder, üst asta rica eder.
Vatandaş devlete dilekçe yazarken dilekçesini arz ile mi rica ile mi bitirir?
Bizim yanlış kültürümüz ve devletçi eğitimimiz, bu soruya, “vatandaş devlete elbette arz eder” cevabı verdirir. Zira ilkokuldan itibaren devlete arz etmeyi öğrenmişiz.
Oysa bu doğru değil. Gerçek cumhuriyet bunu reddeder.
(Hatta padişahlıkta bile sadece memurlar amirlerine ve padişaha arz ederdi zira, “kul” yani bir tür köle idiler. Vatandaş ise teb’a idi kul değildi. Dolayısıyla vatandaşın devletle ve padişahla arasındaki ilişki memurun amiri ve padişahı ile ilişkisi gibi değildi.).
Gerçek cumhuriyet demokrasisiyle gelir, devleti hizmetkâr eder.
Vatandaş seçimle sandığı doldurur. Sandıktan çıkan vekiller kendi içinden bir hükümet çıkarır, devleti oluşturur; kanun yapar, devlete ve yargıya yön verir.
O halde demokratik cumhuriyette vatandaş devletin altında değildir ki devlete dilekçe yazarken talep etmekle yetinmeyip bir de arz etsin. Bu durum elbette devletin kendi içindeki hiyerarşisine mâni değil. Devlet sistem demektir, sistem demek hiyerarşi demektir.
Hiyerarşi ne demektir?
Mesela bir lise müdürü ilçe milli eğitim müdürüne bağlıdır, o gelince ayağa kalkar, makamını verir. İlçe Milli Eğitim müdürü kaymakama bağlıdır, kaymakam ziyarete gelince müdür onu makam koltuğunda oturarak ağırlayamaz. Zira onun makamı aslında kaymakamın makamıdır.
Kaymakam sahib-i makam değil kaim-i makamdır. Vali kaymakama ziyarete gelirse kaymakamın makamına oturur, zira makamın sahibi gelmiştir.
Bakan valiyi ziyaret ettiğinde de bu kere vali koltuğunu bakana terk eder. Zira zaten vali bulunduğu vilayette bakanların makamını doldurmakta, onları temsil etmektedir.
Başbakan bakanı ziyarete giderse koltuk başbakanın olur. Zira o en “baş” bakandır.
Cumhurbaşkanı başbakanın makamına ya da Bakanlar Kurulu toplantısına giderse başbakan baş koltuğu kendisine bırakır, toplantıyı cumhurbaşkanı yönetir.
O halde bütün siyasî ve bürokratik memurlar birbirlerine rica da etseler neticede cumhurbaşkanına “arz” ederler. Zira cumhurbaşkanı devleti temsil eder, yani devletin memuru olan onun memurudur. Cumhurbaşkanı aynı zamanda milletin birliğini de temsil eder.
Bu sebeple milletin fertleri cumhurbaşkanının karşısında saygılı durmak zorundadır.
Bu saygı bayrağa saygı gibidir. Milletin birliğine ve cumhurun ittifakına saygıdandır. Nitekim Cumhurbaşkanı bir mekana girince herkes ayağa kalkar, zira cumhurbaşkanı “cumhur”un başkanıdır, sembolik olarak “cumhur” oradadır.
Özetle devlet hiyerarşisi içinde cumhurbaşkanının üstü yoktur.
Ama hakikatte cumhurbaşkanının da üstü vardır: Millet yani cumhur.
Nitekim bayramlarda resmi geçitlerde sembolik olarak millet geçerken cumhurbaşkanı da ayağa kalkar, görünüşte önünden geçenleri ama aslında milleti hürmetle selamlar. O halde sonuç: Millet başbakana arz etmez. Bakana da genel müdüre … ve nihayet bir memura da arz etmez. Sadece rica eder ya da en doğrusu talep eder.
Nitekim davacı ya da davalı mahkemeye dilekçe yazarken arz etmez, sadece talep eder.
Bir fert küçük ya da büyük rütbeli bir memur olursa memuriyeti ile ilgili işlerde amirine arz edecek, tamam. Ama bir fert, vatandaş olarak, devletin nihaî karar mercii olan yargı organını oluşturan mahkemeye dahi arz etmiyorsa o fert yine bir vatandaş olarak neden devletin diğer birimlerine arz etsin ki?
Devlet dediğimiz şey, başbakanından memuruna kadar, bir hizmet aygıtı olmaktan başka nedir ki?
Ama reis-i cumhur başka. O icracı değil, muhalefeti de iktidarı da diğerlerini de birleştirici, “sembol” bir şahıs.
Öyle olmalı. Öyle kalmalı…
Okunma Sayısı: 14742
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.