Katılım bankalarından birinin, kredi müşterilerine, -galiba şimdilik- küçük ihtiyaçları için nakit kredi verdiğini duyan ve bu uygulamanın bizim yıllardır yazıp çizdiğimiz prensiplere aykırı olduğunu düşünen bazı okuyucularımızın talebi üzerine konuyu bir parça araştırdık.
Bugün ve yarın bu konu hakkındaki tesbitlerimizi paylaşacağız.
Önce genel olarak kredi meselesini izah edelim:
1. Geleneksel faizli bankalar yani mevduat bankaları, kendilerinden para isteyene “kredi” veriyor.
Bu kredi, “müşteri”si yönünden ya bağlantılı sözleşme kapsamında mal kredisi ya da –genellikle- nakit kredi.
2. Mal kredisinde, “üç bacaklı sözleşme” de denilen “bağlantılı sözleşme” kuruluyor ve banka nakit parayı kendi kredi müşterisine değil, müşterisinin gösterdiği mal veya hizmet satıcısına ödüyor. Sonra da kendi müşterisinden ilâvesiyle tahsil ediyor.
Ev kredisi ve araba kredisi gibi krediler böyle. Hatta leasing de çoğu zaman -en azından iktisadî olarak- böyle.
3. Nakit kredide ise, mevduat bankası, müşterisinin hesabına ödünç para aktarıyor. Kredi müşterisi hesabındaki nakit parayla dilediğini yapabiliyor.
Kredi müşterisi hesaptaki parasını kendi tercih ettiği mal ya da hizmetin karşılığı bedel olarak (ya da bedelsiz bağış vb. olarak) havale/EFT etmek suretiyle ödeme yapmak şeklinde harcıyor ya da şubeden veya ATM’den nakit olarak çekip dilediği şekilde kullanıyor.
Bu kredi biçiminde risk ve fayda tümüyle kredi alanın üzerinde. Banka parayla ne yapıldığına karışmıyor. O, sonuçta alacağı faize ve riskinin teminatına bakıyor.
4. Katılım bankalarına gelince; bunlar kendi müşterilerine verdiği paraya kredi demiyorlar, finansman diyorlar. Böylece bir farkı göstermeye ve netlik sağlamaya çalışıyorlar.
Şöyle ki:
Katılım bankaları -Kanunca yasaklanmış olmasa da- dinî yasaklığı sebebiyle, faiz karşılığı nakdî kredi kullandıramıyor. Yani müşterisinin hesabına nakit aktarıp “ben karışmıyorum, dilediğin yerde kullan” demiyor, diyemiyor.
5. Katılım bankalarının “ihtiyaç finansmanı”, bağlantılı sözleşmeler gibi yani üç bacaklı sözleşmeler türünden faaliyetler.
Kredi müşterisi –görünüşte banka adına ve bankanın verdiği vekâletle- malı ya da hizmeti satın alıyor, katılım bankası bunun parasını satıcıya peşin ödüyor ve sonra kendi kredi müşterisinden taksitlerle ve vade farkı ilâvesiyle tahsil ediyor.
6. Malın peşin bedeli ile vadeli bedeli arasındaki bu farka (ilâveye) mevduat bankaları çekinmeden ve adına önem vermeden “faiz” diyorlar. Aynı işi katılım bankaları da yapıyor ve bu vade farkının adına “faiz” değil “kâr payı” diyorlar.
Demek ki bu iş sebebiyle anaparaya eklenen fazlalık, -dinî anlamda caiz olmayan türden- bir “faiz” değil.
Buraya kadar katılım bankalarında nakit kredi yok. Diğer ihtimalleri ve uygulamaları da yarın anlatalım.