Siyasette yumuşama ve normalleşme tartışmalarında yeni etap CHP’nin kendi içindeki yörünge tartışması.
Bu tartışmalarda bizce asıl mesele CHP’nin eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde girdiği yeni yörüngede kalıp kalmayacağı ya da oradan çıkıp çıkmayacağı.
Çıkarsa hangi yörüngeye gireceği çok da önemli değil. “Daha Kemalist olmakla daha Atatürkçü olmak arasında bir fark var” diyenlerin ölçüsüzlüğü şaşkındır.
Gerilim taraftarlarının ve bulanık suda balık avlamaya çalışanların meseleye eski ve yeni liderlerin ve liderimsilerin söylemleri üzerinden yön ve şekil vermeye çalışmaları bizce çok da anlamlı değil.
Birilerinin, üstelik Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra kopacak fırtınayı çok iyi bilmesine rağmen, CHP’deki yörünge tartışmalarını fırsat bilerek “partimsi AKP”yi gerçek bir parti gibi görme ve gösterme gayretleri de bu arada sırıtıyor. Onu da ayrıca not edelim.
Ayrıca “sen Atatürkçü, ben Atatürkçü, hangimiz en Atatürkçü” tartışmaları da anlamlı değil.
Mesela Yılmaz Özdil gibi bir “Atatürkçü CHP’li”, Genel Başkan Özgür Özel’i, Atatürk’ün partisini “Cumhuriyet Ak Partisi” haline getirmekle itham ediyor.
Cevabını hem Özel ve hem de CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Deniz Yücel veriyor. Ama bütün bu tartışmalarda “kim daha demokrat” sorusu ya hiç yok. Ya da yeterince önde değil. Maalesef. Dolayısıyla normalleşmenin en önemli şartı ortada yok.
Adeta, şeker yok ama “olsun ben yine de helva yaparım” diyen işgüzar aşçılarımız çok!
Biz isteriz ki bütün siyasi akımların ileri gelenleri ve mensupları önce asgari ölçüde demokrat olsunlar ve sonra kendi farklı kimliklerini ya da renklerini ortaya koysunlar.
Ama olmuyor.
(Demokratlar da dağınık durumdalar. Sebepleri ve çareleri ayrı konu.)
Bu tartışmalarda Ertuğrul Günay gibi CHP’lilerin yeri ayrı.
Nitekim kendisinin konuyla ilgili bir X mesajı şöyle:
“Normalleşmek ‘hukuk devleti’ olmaktır. Hukuk devleti hakkı korumaktır; Anayasaya, yasalara ve ‘kanunsuz suç ve ceza olmaz’ ilkesine uymaktır; yasalar karşısında herkese eşitlik sağlamaktır. Demokrasinin işlemesi de ekonominin iyileşmesi de öncelikle buna bağlıdır.”
Biz, özünde ve genetiğinde demokratlık olmayan bir AK Parti’yi özellikle bu sebeple yirmi üç senedir eleştiriyoruz. Güzel söylemleri ve hayırlı icraatı, eleştirimize ve rezervimize mani olmuyor ve olmayacak.
Demokrat olmayan bir Cumhuriyet Halk Partisini de demokrat olmayan bir Cumhuriyet Ak Partisini de yirmi üç sene eleştiririz. Bazı güzel söylemler muhalefette iken güzeldir, tebrik ederiz ama o kadar.
Zira biliriz ki iktidarlar için önemli olan, ortaya demokratça ve adil bir icraat ve sonuç koymaktır. Muhalefetleri için de önemli olan bu hayırlı neticeye muhalefetiyle katkı yapabilmektir.
Yoksa iktidarın kitlesel zulmüne ses çıkarmayan bir muhalefet olsa olsa “sahibinin sesi” olur.
Bilhassa 15 Temmuz bahanesiyle 20 Temmuz 2016’dan itibaren adliyeyi de alet ederek yüzbinlerin hukukunu ihlal eden bir AKP ile adalet yürüyüşünden vazgeçen bir CHP arasındaki diğer farklar ve benzerlikler bizi çok da ilgilendirmez.
İlle de adalet ve liyakat, ille de demokrasi ve hürriyet…