Bazı isimler vardır asırlara damgasını vurur. Belki de kıyamete kadar ismi ve unvanı devam eder.
İşte Gavs-ı Azam Abdülkâdir Geylânî (ks) Hazretleri de böyle bir Zattır. Gavsiyet ve Kutbiyet ile birlikte Ferdiyet makâmına da mazhardır. Bu noktaya işareten Bedîüzzamân Hazretleri de “Cem-i kutbiyet ve ferdiyet ve gavsiyet1/İle üç sütun üzerinde durur. Râyet-i ulviyet-i Şeyh-i hakkanîdir2 hitab-ı Abdülkadir. İlham-ı Hüdâ, kitab-ı Abdülkadir. Bâzü’l-eşheb3 ferd-i ferîd-i deveran4. Gavs-ı Âzam Cenâb-ı Abdülkadir.”5 diye gavsiyet, kutbuyet ve ferdiyetine işaret etmiştir. Ayrıca “Şimdi anlıyorum ki, Gavs-ı Azam’da kutbiyet ve gavsiyetle beraber “ferdiyet” dahi bulunduğundan, ahirzamanda, şakirtlerinin bağlandığı Risâle-i Nur, o ferdiyet makamının mazharıdır.”6 diyerek Gavs-ı Azam Abdülkâdir Geylânî (ks) Hazretleri’nin makamı ile, Nur Talebelerinin bağlanmış oldukları Risâle-i Nur’un makamına işaret edilmiştir.
Gavs-ı Âzam Şeyh Abdülkadir-i Geylânî Hazretleri Risâle-i Nur Külliyatı’nda çokça yer almış bir âlimdir. Neredeyse Külliyatın bütününde bu isme tevafuk edilir. Bu tahşidatın elbette çok mühim sırları vardır. Gavs-ı Âzam Şeyh Abdülkadir-i Geylânî Hazretleri, Bedîüzzamân Hazretleri’nin mânevî bir üstâdı ve verese-i nübüvvet sırrıyla rabıtası olan bir âlimdir.
Çünkü “İmam-ı Ali radıyallahü Anh, On Sekizinci Lem’a’da, Sekizinci Şuâ ile Yedinci Şuâ’da (eminni minelfecet) “Beni kurtar, emân ve emniyet ver.” fıkrasıyla kerametini Hayber Kalesi’nin fethi gibi, Eskişehir ve Denizli Mahkemesi’nden harîka bir tarzda kurtulacağımızı kerametiyle (Lâtahşe, Lâtahşe) “Çekinme, çekinme!” kelimeleriyle zahir ediyor. Çünkü evlâdından olan Gavs-ı Geylânî (ra) kendi omzunda Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın kademini gördüğü gibi, evlâdından olan ve her asırda Âl-i Beyt’ten gelen mehdî ve müceddid verese-i enbiya olan muhakkikleri, fertleri görüp, kendi kademini o mübarek gelecek zatlara basmış. Hususan Risâle-i Nur’un müellifi, zamanın Abdülkadir’i Üstâdımız Saîd Nursî Hazretleri’ne sair evliyaya muhalif olarak müphem değil, sarihan haber vermesi bizce birinci âlden7 olduğu kat’îdir. Çünkü, sinek gibi bir mahlûkun üstâdımızı taciz etmemesi neslinden olan Abdülkadir-i Geylânî’den irsiyet almıştır. Gerçi üstâdımız mahkemelerde ehl-i vukufa karşı ikinci Âl-i Beytten8 olduğunu onlara ispat etti, fakat maksadı tam ihlâsa muvafık olduğu için, kendi şahsını azlediyor. Kur’ân’ın bir elmas kılıcı olan Risâle-i Nur’u gösteriyor.”9 Görüldüğü üzere Bedîüzzamân Hazretleri hem maddî, hem de mânevî Âl-i Beyttir. Verese-i nübüvvet yoluyla Şahsiyet-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm sırrıyla müceddid-i ahirzaman olarak Hz. Ali (ra) ve onun evlâdından olan Gavs-ı Geylânî’ye bağlıdır. Çünkü Hz. Ali (ra), Âl-i Beytin şahs-ı mânevîsini temsil ediyor. “Âl-i Beytin şahs-ı mânevîsi ise, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bir nevi mahiyetini gösteriyor.”10
Bu sırdan dolayıdır ki Bedîüzzamân Hazretleri o mânevî üstâdlarına eserlerinde ayrı bir yer açmış ve Gavs-ı Âzam’a müstakil bir Risâlede O’nun (ks) kendisine ve Risâle-i Nur’a işaret ve beşaretlerini net olarak izhâr etmiştir. Gavs-ı Âzam Şeyh Abdülkadir-i Geylânî Hazretleri de tâ kendi asrından, sonra gelecek olan verese-i nübüvvet silsilesinin son halkasına tahşidatla işaret etmiş ve O’nun şahsını muhafaza ederek mânevî korumasına almıştır. Ayrıca açık ve net olarak eserlerine işaret ederek yaptığı hizmetin makbuliyetine kuvvetli bir emare olarak “Korkma, söyle!” diyerek Sözleri yazmasını ve en musîbetli zamanlarında manen hep yanında olarak ona ferec ve eman vermiştir. Böyle bir üstâdın mânevî yardımını, korumasını ve duâsını alan Bedîüzzamân Hazretleri her daim O mânevî üstâdını duâlarına dâhil etmiştir.
Gavs-ı Âzam Şeyh Abdülkadir-i Geylânî, âzam-ı aktâbdır. Aynı zamanda da Üstâdımızın Üstâdıdır. Bedîüzzamân Hazretleri Gavs-ı Azam Abdülkâdir Geylânî’nin (ks) mânevî tasarrufu altında olduğunu ifade eder. “Üstâdımız kendisi söylüyor ki: “Ben sekiz-dokuz yaşında iken, bütün nahiyemizde ve etrafında ahali Nakşî tarîkatında ve oraca meşhur Gavs-ı Hizan namıyla bir zâttan istimdad ederken, ben akrabama ve umum ahaliye muhalif olarak ‘Yâ Gavs-ı Geylânî’ derdim. Çocukluk itibarıyla elimden bir ceviz gibi ehemmiyetsiz birşey kaybolsa, ‘Yâ Şeyh! Sana bir Fatiha, sen benim bu şeyimi buldur.’ Acîptir ve yemin ediyorum ki, bin defa böyle Hazret-i Şeyh, himmet ve duâsıyla imdadıma yetişmiş. Onun için bütün hayatımda umumiyetle Fâtiha ve ezkâr ne kadar okumuşsam, Zât-ı Risâletten (asm) sonra Şeyh-i Geylânî’ye hediye ediliyordu.”11
Ayrıca Gavs-ı Azam Abdülkâdir Geylânî (ks), memattan sonra hayat-ı Hızırî’ye yakın bir nevi hayata mazhar olan evliyadır.12 Hatta “Gavs’ın hususî İsm-i Azamı “Yâ Hayy” olduğu sırrıyla, sair ehl-i kuburdan fazla hayata mazhar olduğu gibi; gayet meşhur Maruf-i Kerhî denilen bir kutb-i azam ve Şeyh Hayatü’l-Harranî denilen bir kutb-i azîm, Hazret-i Gavs’tan sonra mematları, hayatları gibidir. Beyne’l-evliya meşhur olmuştur.”13
Evliya Sultanı Abdülkâdir Geylânî (ks) Hazretleri “Aktab-ı Hamse-i Azîmenin14 birincisi ve Gavs-ı Azam namıyla müştehir”dir15. Çünkü O, “Habib-i Hudâ hem de Gavs-ı Azam, Sultan-ı evliya Şah-ı Geylânî”dir16. Bizler de “Dest-i gaybın da Gavs-ı Azam, Sultan-ı Evliya, Bâzü’l-Eşheb Seyyid Abdülkadir-i Geylânî Kuddise Sirruhu’l-Âlî Hazretleri olduğunu son defa öğrenmiş olduk.”17
Haftaya devam edelim inşâallah…
Dipnotlar:
1- Manevî makamların tamamı, toplamı.
2- Hakka ve hakikate uygun olan şeyhin, evliyanınyüce bayrağı.
3- Abdulkadir-i Geylânî Hazretleri’nin bir namı.
4- Benzersiz seçilmiş zat.
5- Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 2013, s. 262.
6- Kastamonu Lâhikası, 2013, s. 277.
7- Birinci Âl: Peygamber Efendimiz’in (asm) nesebisoyundan olduğu maddî âldir.
8- Gerçi mânen ben Hazret-i Ali’nin (ra) bir veled-i mânevîsi hükmünde ondan hakikat dersini aldımve Âl-i Muhammed Aleyhisselâm bir mânâdahakikî Nur Şakirtlerine şamil olmasından, ben deÂl-i Beytten sayılabilirim. (Bedîüzzamân)
9- Lem’alar, 2013, s. 418.
10- Lem’alar, 2013, s. 46.
11- Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 2013, s. 251.
12- Barla Lâhikası, 2013, s. 536.
13- Barla Lâhikası, 2013, s. 536.
14- Beş büyük kutup, şeyh.
15- Barla Lâhikası, 2013, s. 335.
16- Barla Lâhikası, 2013, s. 345.
17- Barla Lâhikası, 2013, s. 353.