Helâl nimet ve şükür |
BİR ÂYET,BİR YORUM
“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların helâllerinden yiyin ve eğer siz gerçekten yalnızca Allah’a ibadet ediyorsanız, O’na şükredin.” (Bakara: 2/172)
Bu âyette birinci olarak Cenâb-ı Hak helâl olan rızıklardan yememizi emrediyor. Bir sonraki âyette ise haram olan yiyeceklerin, leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların etleri olduğu beyan ediliyor. Âyete göre ancak mecbur durumda kalanlar bu haram olan yiyeceklerden ancak ölmeyecek miktarda yiyebilirler. Mecburiyetin ölçüsü de insanın açlıktan ölecek duruma gelmesidir. Bunun için bu âyete dayanarak, “Zaruretler haramı helâl kılar” denmiştir. Burada zaruret, insanın ölecek derecede aç kalmış olmasını ifade ediyor. Elbette ki Allah’ın helâl kıldığı bu yiyecekleri de helâl yoldan kazanarak yemek gerekir. Bazı âlimler demişlerdir ki, haram yemek insanı isyana sürükler. Hadislerde de haram yemenin duâların 40 gün kabulüne mani olduğu bildirilir. Bu âyetlerdeki hükümlere uyarak bizim yediklerimize, içtiklerimize dikkat etmemiz gerekir. Parayı nasıl kazandığımıza, haramla mı, helâlle mi beslendiğimize itina göstermeliyiz. Allah’ın emrine uyarak. Allahın bizler için ihsan ettiği helâl yiyecekler, şükrü gerektiriyor. Âyetin ikinci kısmı eğer sadece O’na ibadet ediyorsak O’na şükretmemizi emrediyor. Bir kudsî hadiste şöyle buyruluyor. "Ben insanları ve cinleri yaratıyorum, onlar başka şeylere tapıyor, Ben onlara rızk veriyorum, onlar başka varlıklara şükrediyor.” (Keşşaf, I, s. 240) Allah bu kainatı iç içe girmiş daireler şeklinde yaratmıştır. Bütün cansız varlıklar hayata hizmet ediyor, onun ihtiyaçlarını karşılamak için seferber edilmiş. Canlı varlıklar da rızka hizmet ediyor. Rızıklardan en fazla istifade edenler de insanlar. Yani bizleriz. İnsanların rızka aşk derecesinde bir bağlılıkları var. Bu kadar rızıklar ise şükür için verilmiş. Allah bu nimetlere karşı şükretmemizi istiyor. Şükrün ölçüsü ise kanaat, iktisat, israf etmemek, helâl yoldan kazanmaktır. Dil ile şükredip, kazancına kanaat etmeyen, iktisat etmeyip israf eden, üstelik haram yollardan kazanan insanlar gerçekte şükürsüz insanlardır, nimetlere karşı küfran-ı nimet içinde olan kimselerdir. Bu şekilde şükreden insanlara, “Lein şekertüm le ezîdenneküm” diyerek Allah nimetlerini arttıracağını vaad ediyor. Ne mutlu gerçekten şükreden insanlara.
Allah'ın razı olması herşeye bedeldir
BİR HADİS, BİR YORUM “Öyle bir Zatın rızası için amel et ki, herkese bedel sana kâfî gelsin.” (Camiüssağir, C. I., s. 334.)
Bu hadis-i şerif bize çok önemli bir ölçü veriyor. Bu ölçüye riayet edildiği takdirde dünya ve ahiret mutluluğunu elde etmek mümkündür. Yaptığımız her iş ve davranışta Allah rızasını esas almalıyız. Bu hadis-i şerifin iki yönü var. Birincisi kulluk görevleri ile ilgili. İkincisi de dünyevî işlerimizle alâkalıdır. Her ikisinde de Allah rızasını esas almamız gerekmektedir. Meselâ; namaz, oruç, hac, zekât gibi amelleri Allah için yapmazsak, gösteriş için, desinler diye, işlerimiz rast gitsin diye yapacak olursak bunların Allah katında hiçbir değeri olmaz. Maalesef toplumumuzda bu meselenin şuurunda olmayan insanlar var. Bu kardeşlerimiz niyetlerine dikkat ederlerse kazançlı çıkarlar. Bunları Allah rızası için yaparsak kulluk görevlerimizi yerine getirmiş oluruz. Başkalarını hoşnut etmek için yaparsak, bu bir nev'î amelî münafıklık olur. Diğer taraftan dünyevî işlerimizi yaparken de Allah rızasını esas aldığımızda dürüst bir insan oluruz. Güvenilir bir insan oluruz. Ticareti Allah rızası için yaptığımız da, sahtekârlık yapmayız, kimseyi aldatmayız. Bu da Allah’ı hoşnut edecek bir davranıştır. Devletin makamlarını şahsî çıkarlarımıza âlet yapmaz, milletin menfaatini ön plana çıkarırsak, bu da Allah’ı hoşnut eder. Rüşvet alıp vermezsek bu haramdan vazgeçip helâli tercih etmek anlamına gelir ve Allah rızasına uygun olur. Bütün bunları gerçekleştirmek, bütün amellerimizde Allah rızasını bir temel, bir ölçü olarak kabul edip uygulamak kolay değildir. Bunun için kendi davranışlarımızın niteliği konusunda tefekkür ve tahlile, analize ihtiyacımız var. Yaptığımız her amel ve davranışımızı sorgulamalıyız. Ben bu davranışı niçin yapıyorum? Birilerinin hoşuna gitmek için mi, Allah rızası için mi? Bu sorunun cevabını herkes kolaylıkla bulabilir ve Allah’a hakkıyla kul olan bir insan konumuna gelir. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri İhlâs Risâlesi isimli eserinde şöyle der: “Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı. Eğer o razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok.” Özellikle din hizmetlerinin, iman ve Kur’ân hizmetlerinin Allah rızası için yapılması önemlidir. “Ey nefis! Eğer takva ve amel-i salih ile Halık’ını razı ettiysen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur, o kâfîdir. Eğer halk da Allah’ın hesabına rıza ve muhabbet gösterirse, iyidir; şayet onların ki dünya hesabına olursa kıymeti yoktur. Çünkü onlar da senin gibi aciz kullardır.” Ölümlü ve aciz kullların Allah hesabına olmayan ilgi, alâka ve sevgileri kabir kapısına kadardır. Ondan sonra ise Allah’ın sevgi ve dostluğu bâkîdir. O halde Allah rızası için çalışmalıyız. Bizi bu dünyada ve ahirette ancak onun rızası için çalışmak mutlu eder. “Allah’ım, Sen bizi Senin rızana erişen, Senin rızan için amel eden, başkalarının rızasını kazanmak için çalışmayan kullarından eyle. Senin razı olman her şeye bedeldir.”
YRD. DOÇ. DR. ATİLLA YARGICI |
29.08.2010 |