“Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tövbe edenlerdir.”
(Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30)
Hatalardır bizi kör kuyulara düşüren. Hatalardır yoldan çıkaran. Hatalardır insanlarla aramıza husûmet sokan. Hatalardır anne babaya isyana sürükleyen. İşlediğimiz günahların bedelini kolay kolay ödeyemeyiz. Belki pişman oluruz, belki unutur gideriz. İnsanın en tabiî fiillerinden biridir hata edip, günah işlemek. İnsan olmanın gereklerinden biridir. Atalarımız da derler ya hatasız kul olmaz diye. Öyledir hakikaten. Peygamberler bile küçük de olsa hata işlemişlerdir. Ancak insan olmanın diğer bir gereği de bu hatalarından dolayı vicdan azabı duymak, üzülmek, Allah’tan af ve bağışlanma dilemektir. Tövbe etmektir. Israrla arşın kapılarını aşındırmaktır… Ellerini açıp o yüce yaratıcıya, Rahman ve Rahîm olan ilâha sığınmaktır…
Tövbe sayesinde insan kendisini yeniden onararak, hayata güzel başlangıçlar yapabilir. Tövbe sayesinde ömrünü ahirete çalışmak üzere geçirebilir. Tövbe ile kulluğunun bilincine vararak huzur-u İlâhîye çıkmaya güç yetirebilir. Ya tövbeden uzak durduğunda? İşlediği her bir günah, kalbinde ve ruhunda derin yaralar oluştururken nasıl da kaskatı ve acımasız kesiliverir… İnanç dünyasında nasıl da zelzeleler ve sarsıntılar meydana geliverir… Sadece bu dünyaya yönelik çalışmalarla hayatını boş ve heba ile geçirebilir… Bu yüzden tövbenin sakin ikliminden ve huzurundan uzaklaşmamalı hiçbir zaman insanoğlu/kızı. Bu yüzden abdliğini hiçbir zaman hatırından çıkarmayarak, Gafur ve Rahim olan Yaratıcıya sığınmalı… Böylelikle hayrı kucaklayabilmeli... Hayırlı bir kul olabilmeli…
Altından kalkamayacağımız hatalardan dûr olmak duâsıyla…
|