Bin aydan hayırlı olduğu âyet tescilli Kadir Gecesini, aziz milletimiz bir değişik ihyâ etmektedir. Herkes elinden geldiği kadar o geceyi uyumadan geçirmeye çalışmaktadır. Hatırlarım da, çocukluğumuzda Kadir Geceleri geldiğinde, bir değişik haller olurdu. Mahallemizdeki birçok kadın gibi rahmetli annem de, Kadir Gecesini büyük camilerde ihya etmek için, iftardan hemen sonra erkenden (biraz da geç kalınca yer bulamama telâşından) hazırlıklar yapar; sabahlanacağından, sahur yemeğini de orada yapmak için gazocağı ve diğer yiyecek malzemeleriyle beraber sanki mesire yerine gidilir gibi, Aslanhane veya Hacı Bayram-ı Veli camilerine giderdik.
Tabiî, bizim için her ne kadar ibadet yeri olsa da, bir değişik mekân olduğu için, sanki eğlence yerimizdi camiler. Teravih namazları kılınır, geceyi ihyâ programları başlardı. Hocalar; Kur’ân tilâveti, ilâhiler, mevlidler okur; vaaz yapılır, bazıları da Kur’ân okuyarak, tesbih çekerek, nafile veya kaza namazı kılarak geceyi değerlendirirdi.
Sahur vakti yaklaştığında da, hanımlar çantalarından, filelerinden (o zaman naylon poşet yoktu) gazocaklarını çıkartır, yakmaya başlarlardı. Artık, sanki cami değil de, bir panayır yerinde hissederdiniz kendinizi. Gazocaklarının harıltılı yanma sesi, gaz-ispirto, kibrit kokuları birbirine karışmış olarak yemekler yapılırdı. Tabiî, o arada hanımların da konuşmaları falan, epey bir gürültü olurdu. Şimdiki gibi hazır yiyecekler yaygın olmadığından, oruç tutmaya matuf o yemek faslına kimse de bir şey demiyordu her halde, biraz mecburiyetten dolayı. Ara sıra hocalar, sessiz olunmasını söylese de, pek başarılı olunamıyordu. İşte, o değişik ve enteresan Kadir Gecesi halleri çocukluğumuzdan bugüne yansıyan unutulmaz karelerdi.
|