Kabirdeki yaşayış, herkes için farklı olacaktır. Bazı ortak paydalar olmakla birlikte herkes şahsına ait, müstakil bir hayat yaşayacaktır.
a. Peygamberler: Fâni vücutları ümmetlerinin arasından ayrılsa da, onların bedenlerini toprak çürütemez. Manevî hayatları itibariyle hayatları devam etmektedir. Özellikle bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) ümmetinin hayat tarzı ile daima alâkadardır. Onların yaptığı iyi şeylerden memnun, kötü şeylerden mahzun olur. Onların salavâtlarını işitir.
b. Veliler: Bazı büyük velilerin tasarrufları devam etmektedir. Kabre girmeleri buna engel değildir. Abdülkâdir Geylânî gibi.
c. Şehitlerin kendilerine mahsus bir hayat tarzları vardır. Bizim penceremizden bakıldığında ölü gibi görünseler de, gerçekte onlar ölü değildirler. “Allah yolunda öldürülenlere ‘Onlar ölülerdir’ demeyin; hakikatte onlar diridirler. Fakat siz anlayıp bilemezsiniz.” 1 Onlar ayrı bir hayat tabakasında yaşamaktadırlar. Ölürken ölüm acısını tatmadıkları için öldüklerinin farkına varmazlar.
d. Ehl-i iman ve salih amel işleyen insanlar için kabir, Cennet bahçelerinden bir bahçe hükmüne geçmektedir. Ölüm onlar için bir terhis tezkeresi olacaktır.
e. İnanıp da inancının gereğini yaşamayan insanlar için kabir, bir tecrit hapsidir.
f. Hiç inanmayanlar için ise, Cehennem çukurlarından bir çukur olacaktır.
Herkes dünyada nasıl bir hayat yaşıyorsa, ona uygun bir netice ile karşılaşacaktır kabirde. Sadece hayatın formatı farklı olacaktır. İyi bir hayat yaşamışsa, kabirde elde edeceği sonuç iyi olacaktır. Farklı boyutta mutluluğu yaşamaya devam edecektir. Kötü şekilde yaşanan hayatın sonucu da kötü olacaktır. Oradan geri dönüş olmadığı için pişmanlığın bir faydası olmayacaktır.
Dipnot: 1- el-Bakara 2/154
|