“Evet zâhire mübtelâ olan akıl, şu keşmekeş kâinatta perestiş ettiği şeylerin zevâlini görmek ile me’yûsâne feryad eder ve bâki bir mahbubu arayan ruh dahi ‘Lâ ühıbbü’l-âfilîn’ [Batıp gidenleri sevmem. (En’âm: 76)] feryâdını ilân ediyor.”
(Sözler, 2004, s. 345)
Akıl zâhire, yani görülene müptelâ ve düşkündür. Gördüğü ile hükmetmek aklın muktezasıdır. Aklı gözüne inenlerin ise derdi ve yaraları çok derindir. İşte görünüşe ve gördüğüne düşkün olan akıl, şu karmakarışık kâinatta, çok düşkün olduğu matlûpların sönmesini ve yok olmasını görme neticesinde şiddetli üzülme ve meyusiyetle feryad eder. Ruh ise sonsuz bir sevgili ve mahbub arar. Bu arayışı ile ruh “Batıp gidenleri sevmem” feryadı ile fani olanlardan alâkasını kesip bakiye müteveccih olur.
“İstemem, arzu etmem, tâkat getirmem müfarakatı.”
(Sözler, 2004, s. 345)
Ayrılıklar istenmez, arzu edilmez ve takat getirilmez. Çünkü bütün ayrılıklar ebede müştak olan ruhun derdine derman olamaz.
|