Acz, insanın pek karşılaşmak istemediği ve örtmek için çabaladığı bir duygu. Belki de kibir, gurur, büyüklenme eğilimleri ve zulümler bu arayıştan kaynaklanıyor.
Ancak ne kadar çabalarsa çabalasın, her insan bu duygunun hayatının bir parçası olduğunu algılıyor, bütün çabalarına ve örtme gayretlerine rağmen bu duygudan ve özellikten kurtulamadığını kabullenişi aslında acziyetini derinden hissettiği anın yaşanması anlamına geliyor. Belki de acz yarasının en önemli tedavisi ya da tedavisine yönelik ilk adım, örtmek ya da yok saymak yerine onu kabul etmek. Çünkü örtmeye çalıştıkça, varlığına dair her emâre sıkıntıya sokuyor. Bu, anksiyete şeklinde tarif edilen ciddi sıkıntı, endişe ve gerilimlere yol açıyor. Kaçmak ve görmek istemedikçe, algıda seçicilik oluşuyor ve inadına önünüze çıktığını zannettiğiniz çıldırtıcı bir varlık âlemi ile karşı karşıya olduğunuzu zannediyorsunuz.
Oysa bu özelliği kabul edip Sonsuz bir Güç’e dayanmak hâli bu yaranın tek çaresi. Örttükçe içten içe büyüyen yaranın çaresine bakmak arayışı içine girdiğinizde yaranın varlık sebebi sizi yaratılış maksadınız ile buluşturuyor. Bu aczin Sonsuz bir Kudret’e dayanmaya sevk için O Kudret’in rahmeti, yani size yönelik sonsuz sevgisinden kaynaklandığını algılıyor ve siz de O’nu çok seviyorsunuz. O’nun her an yanınızda olduğunu bilmek müthiş bir rahatlık veriyor. Artık aczinizin oluşturduğu korku ve endişelerden O’na dayanmakla kurtuluyorsunuz. Bu durumdan kaynaklanan sevginizi de bir şekilde ifade etmek istiyorsunuz. Bunun ne şekilde olması gerektiğini araştırmaya başlıyorsunuz ve artık siz kulluk ve ibadet noktasına çok yakınsınız. Bu duygular ve algılar ile ibadetin hazzını çok daha belirgin yaşayacak, aczinizin bu noktaya ulaştırması sebebiyle o hâlin varlığından çok memnun olacaksınız. Derdin bizzat derman olması böyle bir hâl olsa gerek…
|