Yeni Asya gazetesi imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular, NTV’de katıldığı ‘Neden?’ programında, İsmail Ağa’daki cinayet ile ilgili olarak “Kırk senedir medyanın içindeyim. Biz bu filmi çok gördük. Bunun örnekleri geçmişteki askerî müdahalelerdir. Acaba 28 Şubat gibi yeni bir müdahale zemini mi hazırlanıyor?” diye sordu.
Can Dündar, NTV’de ‘Neden?’ adlı tartışma programının ilkinde stüdyodaki konuklarıyla tarikat-siyaset-devlet ilişkilerini tartıştı. Programın ilk bölümünde konuyla ilgili ön bilgiyi Prof. Dr. Şerif Mardin aktardı. 2 saat 40 dakika süren programın diğer bölümlerinde ise stüdyo konukları Mehmet Kutlular, Yaşar Nuri Öztürk, Emre Kongar, Nur Serter, Ahmet Taşgetiren ve Nihal Bengisu Karaca konuyu çeşitli yönleriyle tartıştı.
Prof. Mardin’den sonra ilk sözü alan Mehmet Kutlular, Dündar’ın İsmail Ağa cinayetiyle ilgili sorusu üzerine “Kırk senedir medyanın içindeyim. Biz bu filmi çok gördük” diyerek İsmail Ağa Camii’ndeki olayın durduk yerde olamayacağını, bundan bir provoke ve müdahale kokusu aldığını ifade etti. Bunun örneklerini geçmişte 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat’ta da gördüklerini söyleyen Kutlular, konuşmasının devamında, dinî cemaat ve tarikatlarin Türkiye’nin bir gerçeği olduğu, bunları yasaklamakla bir yere varılamayacağı, bilâkis yeraltına girerek daha da gelişerek devam edeceği üzerinde durdu. Sadece tarikatlarda değil, her işte suistimallerin olabileceğini de vurgulayan Kutlular, bu gibi olumsuzlukları bahane ederek tarikatleri bütünüyle itham etmenin ve bunları bütün tarikatlere mal etmenin yanlış olacağını söyledi.
Kutlular ayrıca, tartışmanın “bilim-din” konusuna kaydığı bir yerde “Din ile bilimin çatışması mümkün değildir. Çünkü bilimlerin kaynağı olan kâinatı yaratan ile Kur’ân’ı gönderen Allah’tır. Nasıl olur da çatışabilir?” dedi.
Öte yandan, dinin yüzde doksan dokuzunun iman, ibadet ve ahlâka dair olduğu, ancak yüzde bir kısmının siyaset ve idareye baktığını vurgulayan Kutlular, İran’ın bu konuda iyi bir örnek olamayacağını söyledi.
İkinci olarak söz alan yazar Ahmet Taşgetiren ise, tarikatlerin esas olarak nefsi terbiyeyi esas aldığını, kişiyi insan-ı kâmil olma noktasına götürdüğünü izah ederek, bu müesseselerin yasaklanmasının doğru olmadığını dile getirdi.
Ardından Yaşar Nuri Öztürk, tasavvuf ve tarikat arasındaki farka değinerek, tarikatların yozlaştırıldığını ileri sürdü. “Bir şef var, bir de şeyh” diyen Öztürk, tarikatlardaki bu yozlaşmanın, bazılarında şeyhlerini aşırı derecede yüceltmeye kadar vardığına dikkat çekti. Ayrıca tarikatlardaki suistimalleri bahane ederek dindarları yobazlıkla itham edenlerin, laikler içindeki yobazları da görmezden gelmemeleri gerektiğini dile getirdi.
Nihal Bengisu Karaca ise, cemaat ve tarikatın birbirine karıştırılmaması gerektiğini, cemaatin daha geniş mânâlar ifade ettiğini söyledi. Bu anlamda Atatürkçü Dünşünce Derneği’nin de kendi içinde bir cemaat mânâsı ifade edebileceğini, kendi dogmalarının olduğunu dile getirdi. Ayrıca tarikat ve cemaatlerin dogmaları olduğunu dile getiren kimi çevrelerin, bilimi de bir din ve dogma haline getirdiğine dikkat çekti.
Daha sonra söz alan Nur Serter, ikna odalarındaki uygulamalardan ve oradaki gözlemlerinden bahsederek, öğrenciler ile cemaatler arasında bir tür çıkar ilişkisi olduğunu, bu ilişki sona erdiğinde öğrencilerin cemaatlerle olan ilişkisin de kesildiğini iddia etti.
Son olarak Emre Kongar, herkesin dininde, inancında serbest olduğu vurgusunu yaparak, asıl tartışılması gerekli konunun, hangi dinden olursa olsun bir mezhep, cemaat ve tarikatın siyaset yoluyla toplumu kendi değerleri doğrultusunda dönüştürmek istemesinin demokrasi ile ne kadar bağdaştığı olduğunu dile getirdi.
|