Papanın yaydığı zehirli gaz, gazlı içecekleri gölgede bıraktığı için o konuya ara verip bununla ilgilenmek gerekti. Gayr-i Müslimlerle ilişki konusunda teorik olarak üç seçenek var: 1. Çatışma, 2. İlgisizlik, 3. Diyalog.
Dinimiz çatışmayı, şiddete başvurmayı, savaşmayı mutlak (kayıtsız şartsız) olarak değil, şartlı olarak caiz görüyor; şart da, karşı tarafın bizimle din veya toprak yüzünden savaşa girmesidir; yani Müslümanları dinlerinden döndürmek veya topralarını ellerinden almak için savaş açmalarıdır (Mümtehine suresi: 8-9). Bu takdirde Müslümanların kendilerini korumaları zorunludur, farzdır. Böyle bir durum yoksa Müslümanlar, gayr-i Müslimlerle barış içinde yaşarlar. Gayr-i Müslimler yönünden açık ve kesin bir tehlike varsa bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için gerekli tedbiri almak da tabiidir. Ortada meşru ve zaruri bir durum/sebep olmadıkça çatışma, şiddet, savaş İslam’ın tercihi değildir. Hristiyanlık tarihi, Hristiyan veya aynı mezhepten olmayanları dinlerinden ve mezheplerinden döndürmek için yapılan baskılar, savaşlar ve katliamlarla doludur, ama İslam tarihinde “Ya Müslüman ol, ya da boynunu kılıca uzat” şeklinde bir dayatmanın tek örneği bulunamaz. Cihad ve fetihler din (zorla dine sokma) savaşı değildir.
Hz. Peygamber devrinde bile çeşitli gayr-i Müslimlerle birçok ilişki kurulmuş, kimileriyle savaş, kimileriyle barış, kimileriyle antlaşma yapılmıştır. Bugün ise dünya küçülmüş, milli sınırlar şeffaflaşmış, uluslar ekonomik, ticari, siyasi, kültürel... bakımlardan adeta iç içe girmişlerdir. Böyle bir zeminde gayr-i Müslimlere karşı ilgisiz kalmak mümkün değildir.
Geriye üçüncü yol kalıyor ki, bu da farklı gruplar arasında diyalogdur. Diyalogun amacı, “dinler ve kültürler arası çatışmanın kaçınılmaz olduğu” tezine karşı, “farklı grupların bir ülkede ve bir dünyada hürriyet ve adalet içinde beraber yaşamalarının mümkün olduğu”nu ispat etmektir, bunu yaşayarak göstermektir. Diyalog ne tavizdir, ne de başkalarını hoşnut kılmak için değişmezleri değiştirmektir; diyalog karşılıklı olarak, tam da yukarıda yerini gösterdiğimiz âyette Kur’an’ın dediği gibi “gayr-i müslimlerle iyilik ve adalet çerçevesinde ilişki kurmak”tır.
Papanın Almanya’da yaptığı açıklama işte bu diyalogu kurşunlamaya yöneliktir veya maksat bu değil ise de konuşma aynı sonucu doğurmaktadır. Ölen papa diyalog yanlısı idi, bu papanın diyaloga soğuk baktığı biliniyordu, konuşmasında işte bu soğuk bakış yankılanmaktadır.
Peki papanın amacı Müslümanlar ve ötekilerin lehinde midir, aleyhinde midir? Yani diyalog yerine çatışma, dışlama, nefret konduğunda bu tutum dünyamızı daha iyi bir noktaya mı götürecektir? Elbette ki hayır. Ama ne yazık ki, unvanı ve yeri itibariyle koskoca papanın gözünü din taassubu bürümüş, basireti yok olmuş, insanlığı şiddete sürüklüyor. Bu oyuna gelmeli, “al sana şiddet” diyerek onun ekmeğine yağ mı sürmeliyiz, yoksa basiretli hareket ederek, gerçekleri uygun yollarla anlatarak papanın oyununu bozmalı mıyız? Bana göre ikincisi.
Yeni Şafak, 17.9.2006
|