Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt alınmasın, kızmasın. Bu ülkede askerin rolü tartışılmaya devam edecek.
Sivil-asker ilişkileri, askerin demokrasi içindeki yeri, sivilleşmenin önemi, askerin tarihteki rolü...
Bunların olumlu, olumsuz yanları akademik kuruluşlarda, medyada ele alınacak. Bilimsel çalışmalar yapılacak, kitaplar da, romanlar da yazılacak. Günahlar, sevaplar sergilenecek, sorgulanacak.
Bundan kaçış yok!
Çünkü kökleri modernleşme tarihimizin derinliklerine gider bu ülkede askeri rolü. Osmanlı döneminde, önemli reformların öncülüğünü de yapmıştır asker, ama tarihin bazı kepaze sayfalarını da yazmıştır.
Cumhuriyet gibi devrimci bir atılımı gerçekleştiren Atatürk ve dava arkadaşları da askerdir. Ama aynı süreçte, olumsuz sonuçları bugünlere kadar sarkan bazı aşırılık ve yanlışların altına da imza atılmıştır.
Demokrasideki ikinci sınıflığın, hukuk devletindeki az gelişmişliğin, Kürt meselesinin, din-devlet ilişkilerindeki sorunların, sivil toplumun gelişmesini engelleyen aşırı merkeziyetçiliğin, ekonomide gelişmeyi yıllar yılı köstekleyen devletçiliğin, askerin rejimdeki ağırlığının, bütün bunların tohumları Cumhuriyet devletinin kuruluş döneminde atılmıştır.
Sonra darbeler dönemi geldi.
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül.
Darbenin ‘post modern’i 28 Şubat.
Asker yaptı bu darbeleri!
Demokrasinin, hukuk devletinin kolu kanadı her seferinde kırılırken, askerin rejim içindeki ağırlığı arttırıldı.
Böylece istikrar mı geldi Türkiye’ye?
Kalkınma yarışında mı uçtuk?
Hukuk düzeni mi mükemmelleşti?
Hiçbiri olmadı.
Ayrıca, asker başından itibaren Kürt sorunu ve Güneydoğu’yu da tekeline aldı. Sivillere kapadı bu alanı...
Çözebildik mi bu sorunu?
Kıbrıs’ta söz hakkı ve ağırlık son tahlilde her zaman askerin olmadı mı? Ama Kıbrıs, Türkiye’nin AB dahil bazı alanlarda manevra alanını daraltıcı bir sorun olmaktan bugün bile çıkabildi mi?
Laiklik çerçevesinde, eğitim öğretim alanında, üniversitelerde, birçok kilit noktada, özellikle 12 Eylül Anayasası’yla birlikte askerin eli güçlenmedi mi?
Yanlış anlaşılmasın.
Bu ülkenin sorunları, çıkmazları hiç kuşkusuz sadece ‘askerin rolü’nden kaynaklanmıyor. Elbette bunu demek istemiyorum.
Bu açıdan ev ödevlerini yapmayan, demokratik kültürden nasibini almamış, asker karşısında yıllar boyu demokratik ağırlık yaratamayan, siyasal ve ekonomik yapısal reformlar konusunda siyasal irade ve cesareti olmayan, aşırı uslu sivil siyaset sınıfı da fazlasıyla sorumludur yaşanmış olan olumsuzluklardan...
Ancak, Türkiye gibi askerin ağırlığı tarihin içinden gelen bir ülkede, askerin rolünü ve ezberlerini tartışmadan, sivilleşme ve demokrasi içinde askeri yerli yerine oturtmaya çalışmadan siyaseti normalleştirmek ve herşeyin başı olan siyasal istikrarı kalıcı kılmak mümkün olamaz.
Bu da asker düşmanlığı değildir.
Tam tersine çağdaş bir çabadır. Eleştirel bir gayrettir, daha iyiyi arayan...
Bu konuda, asker-sivil ilişkilerini kapsayan önemli bir rapor yayınlandı bu yıl içinde. TESEV ile DCAF (Cenevre Silahlı Kuvvetlerin Demokratik Denetimi Merkezi) tarafından hazırlanan kapsamlı raporun adı şöyle:
“Almanak Türkiye 2005: Güvenlik Sektörü ve Demokratik Denetim”
Türkiye’nin güvenlik alanında çağdaşlaşmanın neresinde olduğunu araştıran raporda yok yok.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Milli Güvenlik Kurulu’nun, Jandarma’nın, MİT’in, askeri yargının, polisin, polis istihbaratının, Jitem-Jit’in, özel güvenliğin, köy koruculuğunun, Özel Harekat’ın, bütün bunların demokratik hukuk devleti ile bağdaşan, bağdaşmayan yönleri ele alınıyor. Bu alanlarda demokratik denetim konusu gündeme getiriliyor.
Türk demokrasisine bir katkı niteliği taşıyan bu tuğla gibi kalın raporun editörlüğünü, asker-sivil ilişkileri alanında Türkiye’de çok değerli bir uzman olan Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ümit Cizre yapmış.
Ahmet Yıldız, Zühtü Aslan, Gencer Özcan, Ümit Kardaş, Lale Sarıibrahimoğlu, İbrahim Cerrah, Ertan Beşe, M. Bedri Eryılmaz, Ferhat Ünlü, Önder Aytaç, Itır Toksöz ve Volkan Aytar isimli akademisyen ve uzmanlar da bu değerli çalışmada yer alan isimler.(x)
Demokratik tartışmanın sesini kesmenin herhangi bir yararı yok. Bırakalım herşey serbestçe tartışılsın. Duyguyu değil, aklı esas alalım. Ezberleri sorgulanmayan toplumlar ilerleyemez!
—————————————-
x Bu raporla ilgili olarak Şahin Alpay’ın Zaman gazetesinde çıkan 6.12.05 ve 8.07.06 tarihli köşe yazılarına da bakılabilir.
Milliyet, 1 Eylül 2006
|