Hilmi Özkök Paşa’yla bugüne kadar tanışmadım. Ama Genelkurmay Başkanı olduktan sonra kendisini yakın takibe aldığımı söyleyebilirim.
İlk istihbarat kaynaklarım Türk diplomatlarıydı. Özkök Paşa’yla birlikte seyahat etmiş, toplantılara katılmış, çalışmış Büyükelçi arkadaşlarımın izlenimleri olumluydu.
Komutan’ın soğukkanlı muhakeme tarzı, dengeli yaklaşımları, ılımlı üslubu, genel formasyonu ve entelektüel düzeyi konusundaki değerlendirmeler iyiydi.
İki noktayı merak ediyordum:
Orgeneral Özkök’ün genel olarak demokrasi ve Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine ilişkin tutumu, resmi söylemin dışındaki bakışı nasıldı?
Duyumlar genellikle olumluydu.
Genelkurmay Başkanı olarak son sözün siyasal iktidar tarafından söyleneceğini içine sindirmişti. Bir başbakana, bir dışişleri bakanına, “Sizin gibi düşünmüyoruz. Ama madem böyle bir karar alıyorsunuz, siyasal sorumluluk sizin olduğuna göre, buyrun yapın” diyebilecek bir demokrasi kültürü vardı Özkök Paşa’nın.
Kendisini izlemiş, bazı toplantılar nedeniyle yakınında bulunmuş üst düzeyde bir diplomat arkadaşım şöyle demişti:
“AB yolunda son derece kritik bir kavşağa gelirken, Özkök Paşa’nın Genelkurmay Başkanlığı Türkiye için bir şanstır.”
Neydi o kritik kavşak?
Kıbrıs ve uyum yasaları...
Kıbrıs’ta Annan planı gündemdeydi. AB’ye uyum yasaları çerçevesinde Terörle Mücadele Yasası’nın değiştirilmesi, Kürtçe çerçevesinde bazı adımların atılması, Milli Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliği’yle ilgili yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyordu.
İşte bu kritik kavşakta asker sürekli kışkırtıldı. Bazı kaygılar istismar edildi, kaşındı, saptırıldı. Hükümetle ordu karşı karşıya getirilmek, çatıştırılmak istendi.
Böyle bir dönemde, AB yolunda Türkiye’nin belki de en kritik noktasında, bir Özkök Paşa değil de bir başka komutan, varsayalım, bir Hüseyin Kıvrıkoğlu Paşa, bir Aytaç Yalman Paşa, bir Şener Eruygur Paşa söz sahibi olsalardı, tıkır tıkır işler miydi AB süreci?
Sanmıyorum.
Özellikle Kıbrıs dolayısıyla Türkiye’nin AB teknesi çoktan karaya oturmuş olurdu. AB’nin yeminli düşmanları, bunu iyi bildikleri için son kale olarak Kıbrıs’ta mevzilenmişlerdi.
Plan çok yalındı:
Annan planı torpillenecek ya da Kuzey Kıbrıs’ta Annan planına hayır çıkacak ve Türkiye’nin AB yolu kesilecekti!
Ankara’da askeriyenin içindeki bazı odaklarda psikolojik savaş için düğmeye basıldı. Vatan haini listeleri el altından basına dağıtıldı. Kıbrıs’la ilgili Bürgenstock ve New York gibi en kritik zirvelerde askerin müdahalesi kışkırtıldı,—özellikle New York’da—son ana kadar askerden hükümete karşı bir bildiri beklendi.
Olmadı hiçbiri.
Özkök Paşa geçit vermedi.
Oysa, Annan planı konusunda Genelkurmay Başkanı olarak Özkök Paşa’nın da kaygı ve çekinceleri vardı. Bunları kapalı kapılar arkasında, anayasal platformlarda dile getirdi, eleştirdi. Başbakan Erdoğan’a, Dışişleri Bakanı Gül’e de söyledi.
Ama son söz hükümetindi.
Özkök Paşa’nın bu gerçeği, farklı beklentiler içinde olan Rauf Denktaş’a o tarihte şöyle ifade ettiği söylenir:
“Anayasal olarak buraya kadar!”
İşte bu yüzden sevmediler Özkök Paşa’yı.
Kimler mi?
Ulusalcı-milliyetçiler... Kızılelmacılar... Denktaşgiller... “Genç subaylar rahatsız!” diye manşet çektirenler... 27 Mayıs darbesi sırasında Demokrat Parti’yle birlikte devrilen Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun örneğini vererek Özkök Paşa’ya aba altından sopa gösterenler... Siyasette kışlaya dönüp bakma alışkanlığından hiç vazgeçmeyenler... “Sel gelir bir kütük kaparım” hesabıyla askerin siyasete müdahalesi için çığırtkanlık yapanlar...
Liste uzatılabilir.
Önemli olan bu listeyi oluşturanların ortak noktasıdır. İki sözcüklüdür bu nokta:
Demokrasi korkusu!
Bu korkudan dolayı Özkök Paşa’yı sevmediler. Onun entelektüel derinliğinden rahatsız oldular. Demokrasi kültüründen nasiplerini almadıkları için de Özkök Paşa’yı anlayabilmeleri zaten uzak ihtimaldi.
Geçen hafta TBMM Başkanı Arinç’a veda ziyareti sırasındaki sözleri, Özkök Paşa’nın demokrasiye ilişkin bakış açısını iyi özetliyordu:
“Siyaset kurumunun güçlenmesi ve itibarının artması önemlidir. Demokrasi, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu tek şeydir. Demokrasiyle ülkemizin daha da güçleneceği ve bölgesinde örnek bir ülke olacağına, demokratikleşme çabalarının devam edeceğine inanıyorum.”
Bu sözler, Özkök Paşa’yı neden sevmediklerinin bir özeti sayılabilir.
Özkök Paşa’yı sevmeyenler galiba umutlarını dün Genelkurmay Başkanlığını devralan Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a bağladılar.
Milliyet, 29 Ağustos 2006
|