Türkiye’de Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni (TSK) etkisiz hale getirmek isteyenler var mıdır? Ya da, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısının terörle ortadan kaldırılamayacağını anladığı için, kötü niyetini demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi değer yargılarıyla ‘kamufle ederek’ üniter yapıyı bozmayı amaçlayanlar?
70 milyonluk kalabalık bir ülke olduğuna göre, Türkiye’de, “TSK etkisizleşsin” diye düşünen veya “Devletin yapısı üniter olmak zorunda mı?” düşüncesini aklından geçiren birileri de herhalde vardır. Ancak çırılçıplak gerçek çok farklı: Bugünün Türkiyesi’nde gazete manşetlerini işgal edecek çapta tartışma konuları değil bunlar...
Türkiye’de bugün ekonomik sıkıntılar ilk sırayı işgal ediyor. Genç nüfus iş bulmakta zorlanıyor; iş bulabilen şanslılar gelirleriyle geçinmekte zorlanıyor. Klasik ‘köy destekli ekonomi’ hızlı kentleşme yüzünden işlemez hale gelmeye başladı; gelir dağılımı adaletsizliği de varolan sıkıntılara tüy dikiyor..
Eğitim de bir başka önemli sorun. Yaygın eğitim anlayışından çağdaş sorunlarla baş edebilecek derinlikli bir eğitim anlayışına bir türlü geçemedik. Küreselleşmede Türkiye’nin payına düşen alanlar az çok belli; ancak o alanlarda daha iyi sonuç almayı getirecek bir eğitim sistemi yolunda adımlar atılmıyor. Okuma-yazma seferberliği yerine, artık nitelikli bir yönetici sınıf yetiştirmeye çaba sarf etmek zorundayız.
Terör de ülkenin çok önemli bir sorunu. Terörle etkin biçimde mücadele edilmesi, bu alanda herhangi bir gevşemeye mahal verilmemesi neredeyse herkes tarafından paylaşılan bir genel kabul. Terörle mücadele edilirken demokrasiden vazgeçilmesi, ya da temel insan haklarının çiğnenmesi gerekmiyor. Bu dengeyi koruyarak terörün üstesinden gelebilecek olgunlukta bir sisteme sahip Türkiye bugün.
Asker daha çok zorunlu askerlik uygulaması sebebiyle halkın gündeminde. Etkin bir askerî güce sahip olmak niyetiyle bağdaştırılabilecek bir talep bu aslında; hayatını savunma alanına adamış ‘profesyoneller’ için gerekecek maddî kaynağı, başka alanlarda çalışma imkânı bulmuş gençler bedelli askerlik uygulamasıyla ödemeye hazır olduklarını ifade ediyorlar.
‘Üniter devlet’ denilince akla ilk gelen coğrafî bütünlük oluyor; oysa o konuda endişeyi gerektiren güçlü bir ‘tehdit’ ortada yok. Ancak, zihniyet dünyası söz konusu olduğunda birlik ve bütünlüğü berhava edecek nice bubi tuzakları önümüzde kurulu. Temel değerlerin çoğu zihniyet açısından insanımızı bölecek biçimde kullanılıyor. Farklılıklarımızı zenginlik kabul etmemiz şart; aksi halde imparatorluk mirasçısı bir ülke olarak çok zorlanırız. Giyim-kuşamımızdan yaz tatilini nasıl geçirdiğimize, mezun olduğumuz okula ve günlük hayatımızdaki alışkanlıklarımıza kadar pek çok özelliğimiz birer çatışma unsuru haline dönüştürüldü. Bizi tıknefes bıraktıracak olan bu yanlışlıkta ısrar edilmesidir.
Benzer bir durum, yetkisiz etki kullanımında da kendini belli ediyor. Türkiye gibi anayasal cumhuriyetlerde görev ve yetkiler yazılı kurallarla belirlenmiştir; devletin bütün birimleri anayasanın kendileri için belirlediği alanda yetki uygularlar. Kimse, hiçbir kurum, anayasanın kendisine vermediği bir yetkiyi, gerekçe ne olursa olsun, kullanamaz. Türkiye, henüz, “Ya kullanmaya kalkarsa?” sorusunun cevabını veremediği için de sıkıntı yaşıyor.
Türkiye’de askerleri etkisiz hale getirmek, üniter yapıyı ortadan kaldırmak isteyen kişiler ve gruplar herhalde vardır. O kişi ve grupların istedikleri sonuca ulaşabilmeleri, ancak daha gerçekçi sıkıntıların üstesinden gelinmemesiyle söz konusu olabilir. Ekonomisi sağlam, vatandaşlarını iyi eğitmiş, terörü devre dışı bırakabilmiş, vatandaşlarının hiçbir ayrımcılığa uğramadan özgürlüklerini en geniş biçimde kullanabildiği bir ülke asla bölünemez.
Türkiye doğru yolda ilerliyor; karamsar olmak için bir sebep yok.
Yeni Şafak, 27 Ağustos 2006
|