"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsanın fiillerinin faili kimdir?

Süleyman KÖSMENE
24 Ocak 2017, Salı
Nadir Budagov: “Şu ifadeyi açıklar mısınız? 26. Söz: “Evet, eğer abd, hàlık-ı ef’âli bulunsaydı ve icada iktidarı olsaydı, o vakit ihtiyârı ref’ olurdu.”

MEYELAN VEYA TASARRUF

İnsanın fiillerinin faili konusu, Ehl-i Sünnet mezhepleriyle Mutezile mezhebi arasında ihtilaf edilen konulardan biridir. 

Ehl-i Sünnet mezheplerine göre kulun iradesinin özü, “meyelân”dan ibârettir. Yani cüz’î irâde, fiillerimiz öncesinde bilincimizde meydana gelen bir ön meyildir. Biz bir şeye meylederiz, bizim meylimizin hemen ardından, yani bizim niyet ve yönelişimizden hemen sonra Cenab-ı Hak yöneldiğimiz fiili yaratır. Ancak meyil ve yöneliş bize ait olduğundan sorumluluk da bize aittir; Yaratıcı sorumlu değildir.  

Mâtüridî’ler ve Eş’ârî’ler kulun yönelişinin özünde yatan “meyelân”ın, yani ön meylin statüsünü ve kime ait olduğunu tartışmışlardır. Mâtüridî’lere göre meyelân îtibârî bir emirdir, yani farazî (teorik) bir varsayımdan ibarettir; kula verilebilir. Fakat bu meyelân Eş’ârî’lere göre farazî değil, mevcuttur. Fakat bu meyelandaki “tasarruf” farazîdir ve kula aittir.

Bedîüzzaman Hazretleri burada her iki mezhebi birleştirir. O’na göre ister meyelan olsun, ister meyelandaki tasarruf olsun; her ikisi de nisbî bir emirdir, yani farazî bir semboldür, yani varsayılan bir hattır; hakîkî bir vücudu yoktur. Yani bu meyelan veya bu meyelândaki tasarruf bir varsayımdan ibârettir. Varsayım ise, tam bir illet istemez. Dolayısıyla küllî irâde, yani Allah’ın irâdesi kulun irâdesini ortadan kaldırmaz. 

SORUMLULUK KULA AİTTİR

Öyleyse, o farazî emir nasıl bir hareket yapar ki, hemen arkasından dilediği şey İlâhî kudret tarafından yaratılır ve sorumluluk kula ait olur?  

Saîd Nursî Hazretlerine göre, meyelan denilen bu emr-i itibârî bir rüçhâniyet kazansa, yani her hangi bir şey içimizde binlerce tercihler içinden bir tercih olarak doğsa ve diğer tercihlere nazaran üstünlük kazansa, onu fiiliyata geçirebiliriz. O anda onu terk edebilir veya yapabiliriz. İşte tercih ettiğimiz şey kötü bir fiilse, yani meylettiğimiz ve yöneldiğimiz şey çirkin bir iş ise, Kur’ân o anda insana diyor ki: “Yapma! Şerdir! Haramdır!” 

Mutezile’nin hatası burada ortaya çıkıyor. Mutezile diyor ki: “Kul kendi fiillerinin yaratıcısıdır.” Bu söz yanlıştır. Çünkü eğer böyle olsaydı, kulun iradesi olmayacaktı. Yani “abd, hàlık-ı ef’âli bulunsaydı ve icada iktidarı olsaydı, o vakit ihtiyarı ref’ olurdu.” Yani, eğer kul kendi fiillerinin yaratıcısı olsaydı ve icada gücü yetseydi, o vakit kulun iradesi ortadan kalkacaktı. Çünkü yaratmak Allah’a mahsustur. Kul kendi fiillerini yaratmış olsaydı bile bu, yaratma işini Allah’a mahsus kılmaktan alıkoymayacaktı. Kul, Allah’a mahsus yaratma sıfatıyla kendi fiillerini yaratmaya kalkınca da, bu defa iradesini kaybedecekti. Çünkü Allah’a ait bir sıfatı kullanırken bu defa kendi iradesi yerine Allah’ın iradesini esas alacaktı. Oysa irademiz her saniye başı defalarca tercihler yapıyor ve hepsinde de bağımsız hareket ediyor. Öyleyse irademiz, yaptığı tercihlerden ve tasarrufta bulunduğu meyillerden sorumludur. Demek, fiillerimizin yaratıcısı Cenab-ı Allah, sorumlusu ise biziz!

İÇİMİZDEKİ KÖTÜLÜK MEYLİNİ İPTAL ETMEKTEN SORUMLUYUZ

Burada Bedîüzzaman: “Madem katli yaratan Cenab-ı Hak’tır; niçin bana kâtil denilir?” sorusunu sorar ve cevaplar: Sarf İlmi kâidesince ism-i fâil, nisbî bir emir olan masdardan doğmaktadır. Yani kâtil ismi, “katl” mastarından doğmaktadır. Halbuki katli yaratmak hâsıl-ı bilmasdardır; yani katli yaratma fiili, katl mastarıyla ilgili gibi gözükse de, gerçekte katl mastarı ile ilgisi yoktur. Yani katl ayrıdır, katli yaratmak ayrıdır. Öyleyse kâtil ayrıdır, Hâlık ayrıdır. Katlin, yani ölümün Cenab-ı Hakk’ın yarattığı bir mahlûk olması, kâtili sorumluluktan kurtarmaz. Çünkü masdar, yani katl işi, yani öldürme fiili bizim kisbimizdir. Yani katli biz yaparız. Kâtil unvânını da biz alırız. 

Bu durumda biz içimizdeki öldürme meylini iptal etmemekten, bunu yürürlüğe koymaktan ve bir ölüme neden olmaktan dolayı sorumluyuz. Bizim tetiği sıkmamıza bağlı olarak, Cenab-ı Hakk’ın ölümü yaratmış olması bizi sorumluluktan kurtarmaz. Öldürme isteği ile harekete geçen ve öldürme fiilini işleyen bizden başkası değildir. O halde kâtil de bizden başkası değildir.1

Dipnot: 1- Sözler, s. 431

Konuyla ilgili makaleler:

Kader defterinden kudret sayfalarına

Okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/suleyman-kosmene/kader-defterinden-kudret-sayfalarina_419649

Kader Risalesiyle kader anlayışımızı yenileyelim

“Kadere îmân nedir? Kader değişir mi? Biz kendi hayatımızı ne derece yönlendiriyoruz?”

Okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/suleyman-kosmene/kader-risalesiyle-kader-anlayisimizi-yenileyelim_384360

Kader Risalesi'ni okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/risaleinur/sozler/#750

Etiketler: kader, kader risalesi
Okunma Sayısı: 6761
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı