Rahmi Bey: “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi, yaptıklarından sorumludur” (İsra Sûresi: 36) âyetini nasıl anlamalıyız? Bu âyete göre kalbimizden ve aklımızdan ne geçirirsek ondan sorumlu mu oluruz?”
Fiil Haline Gelmediği Sürece
Dinde düşünce suçu yoktur. İnsan hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırt etmek için düşünmek zorundadır. Düşüncelerimizle kasten fitne, fesat ve batıl şeyler üretmemek şartıyla düşünmek günah değildir. Fitne, fesat ve batıl şeyler düşündüğümüzde ise ancak bu düşünceler fiil haline geldiğinde suçlu ve günahkâr oluruz.
Şeytan ve nefis, içimize yığınla kötülük atmakta, vesveseler vermekte, fitne ve fücur ateşini yakmaktadır. Bunlara itibar etmedikçe… İtibar etsek bile fiil haline gelmedikçe suçlu olmayız.
İçimizden Geçenlerin Sorumluluğu
“Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi, onunla sorguya çeker de dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder.” 1 âyeti nazil olduğunda Sahabe-i Kiramın içine büyük bir kaygı düştü.
Nihayet Peygamber Efendimiz’e (asm) geldiler: “Ya Resulallah! Namaz, oruç, cihad ve sadâka gibi şeylerle yükümlü tutulduk. Biz bunları yapabiliyoruz. Şimdi de bu âyet nazil olmuştur ve bizi içimizden geçenlerden sorumlu tutmuştur. Buna gücümüz yetmez. Kalbimiz elimizde değil.” dediler.
Peygamber Efendimiz (asm): “Siz de öncekiler gibi “Semi’na ve asayna” (işittik ve isyan ettik) mi demek istiyorsunuz? Siz “Semi’na ve ata’na ğufraneke Rabbena ve ileykel’masir” (İşittik ve itaat ettik. Affına sığınırız Ey Rabbimiz. Dönüş Sanadır.) deyiniz.” buyurdu.
Bunun üzerine Sahabe-i Güzin Efendilerimiz (ra) “Semi’na ve ata’na ğufraneke rabbena ve ileykel’masir” demeye başladılar. Öyle ki, bu cümle ağızlarında virt oldu. Gece gündüz böyle söylüyorlardı. Nihayet Cenâb-ı Allah aynı sûrenin 285. âyetini nazil buyurdu. Bu âyette şu müjde vardı: “Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Affına sığınırız Ey Rabbimiz. Dönüş Sanadır.”
Ashab-ı Güzin (ra) bu âyette emredilen mutlak itaati gösterdikten sonra Cenâb-ı Allah yukarıda bahsedilen 284. âyetin hükmünü, 286. Âyet ile neshetti (hükümden kaldırdı).
Bu âyet ile mü’minlerin, ancak fiil olarak yaptıklarından sorumlu oldukları, hatta bundan da affedilebilecekleri bildirildi.
286. âyetin meali şöyledir: “Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır: “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”
Güzel Gören Güzel Düşünür
Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: “Allah iyilikleri de, kötülükleri de takdir etmiştir. Sonra bunu meleklerine açıklamıştır. Kim bir iyilik yapmayı düşünür ve sonra da yapamazsa Allah ona tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer o iyiliği gerçekleştirirse, Allah kendi katında on, yedi yüz ve daha fazla katı sevap yazar. Kim bir kötülük düşünür de, düşündüğünü yapmazsa, Allah buna günah yazmaz, hatta yapmadığı için sevap yazar. Eğer o kötülüğü yaparsa, Allah bir günah yazar. Allah ancak kendi eliyle helâke gidenleri helâk eder.” 2
Böyle kötü düşüncelerle hayalimizi kendi elimizle kirletmek şüphesiz doğru bir yol değildir. Bediüzzaman’ın, “Güzel gören güzel düşünür; güzel düşünen hayatından lezzet alır.” 3 Prensibini hayatımızda uygulamamız ve düşüncelerimizin de güzel olmasını sağlamamız gerekir. Güzel şeyleri düşünerek, çirkin hayallerin düşüncelerimize hâkim olmasını önleyebiliriz.
Dipnotlar:
1- Bakara Sûresi: 284.
2- Buhârî, Rikak, 31; Müslim, İman, 207, 208; Ebû Dâvud, Rikak, 70; Müsned, 1/279.
3- Mektûbât, s. 457.