Çorum’dan Süleyman Alıç: “Geçen günlerde ortaya atılan 6 yaşındaki bir çocuğun evlenip evlenmemesi, akil ve baliğ olmakla ergen olmak arasındaki farklar, ilgili ayet ve hadisler ve İslam alimlerinin görüşleri nelerdir?”
İşi Sarpa Sarmamalı
Eğri oturalım, doğru konuşalım. Çabuk kirlenen bir kamuoyumuz ve kirli bir bilinçaltımız var. Bir meseleyi konuşa konuşa çözülmez ve içinden çıkılmaz hale sokmakta üstümüze yok! Ve elbette kamuoyu olarak, altı yaşındaki bir kız çocuğunun ruh dünyasını -bu şimdi yirmi dört yaşında da olsa- yıkmaya hakkımız da yok.
Memlekette adalet varsa, hak varsa, hukuk varsa, adaletin ve hukukun kararlarını beklemeden konuşmaya zaten hiç yetkimiz yok!
Adalet yoksa, hak ve hukuk yoksa iş, işte aynen böyle bizim dedikodulu ağzımıza düşüyor! Suçlu bulmak için, suçlamadığımız kesim kalmıyor.
İşin aslını öğrenmeden, boşa üretilmiş kaygılarla, gereksiz korkularla, yetersiz bilgilerle konuşmak ise, işi hepten sarpa sarıyor!
Akil ve Baliğ Olma Şartı
Önce şunu tespit ve teslim edelim: İslam hukukunda evlilik yaşı, elbette ergenlik yaşı da denilen akil ve baliğ yaşıdır. Sadece ergen olmak yetmez! Ergen (yani baliğ) olmakla beraber, gencin akil de olması gerekir. Yani aklî melekelere yerinde ve sağlıklı olması da gerekir. Kendi kararını verebilecek reşit yaşta olması gerekir.
Çocuk hakkında karar vermeye anne ve babasının hakkı vardır. Tamam!
Fakat, eğer akil ve baliğ olmadan, çocuk hakkında anne ve baba tarafından bir karar verilmişse, bu kararın gizli tutulması, bu kararın çocuk üzerinde psikoloijk baskı oluşturmasına izin verilmemesi ve çocuk akil ve baliğ olduğunda kendi kararını hür bir biçimde ve etki altında kalmadan kendisinin vermesine yardımcı olunması şık olandır.
Aksi takdirde, eğer çocuk kendi kararını kendisi vermemişse, anne ve baba tarafından kendisi hakkında verilen kararı da kabul etmemişse ve istemediği bir evliliğe zorlanmışsa, çocuk lehine kul hakkı doğar ve çocuğun hukukunu dünyada anne ve babası korumadığında, mahşerde Allah bunun hesabını sorar.
Genç Kızın Tercihi Esastır
Hazret-i Âişe Vâlidemiz (ra) der ki: Bir genç kız gelerek, “Babam beni kardeşinin oğluyla evlendirdi. Halbuki ben istemiyorum.” Dedi.
Hazret-i Âişe (ra) genç kıza: “Peygamber (asm) gelinceye kadar bekle.” Dedi.
Resûlullah Efendimiz (asm) gelince, kızın babasına haber göndererek çağırttı ve kızının fikrini alıp almadığını sordu.
Kız bu defa: “Yâ Resûlallah! Ben babamın yaptığı işe karşı değilim. Fakat, evlenme işinde kadınların da söz hakkı var mı? Onu öğrenmek istedim.” Dedi.
Resûlullah (asm) şöyle buyurdu: “Kız evlendirilirken fikri sorulur. Eğer sükut ederse, izin vermiş sayılır. Eğer istemezse, evlendirmek câiz değildir.”1
Anlaşılıyor ki, son karar hakkı kızın kendisinindir. Bu karara saygı duymalı, kızın üzerinde ailevi baskı oluşturmaktan kaçınmalıdır. Aksi takdirde iş mahşere kalacaktır.
Eğer bir kız akil baliğ olmadan anne ve babası tarafından evlendirilirse, bu kız akil baliğ olduktan sonra bu nikahı fesh etme ve kocasını boşama hakkına sahip olur. Hakimler de kızın beyanıyla kızı kocadan boşar.
Kamuoyunda yayılan bu meselede yapılacak iş, eğer bir taciz yoksa, anneyi, babayı veya kocayı hapsetmek değil, kızı o kocadan boşamaktır. Ancak taciz ve istismar varsa, işin şekli tabiiki değişir. O zaman da hukuk gereğini yapar.
Bu meseleyi farfaraya verip buradan tarikata vuranlar, LGBT çarkında kızlığını ve gençliğini kaybeden nice küçük kızları görmüyorlar mı, sormak lazım.
Dipnot:
1- Nesâî, Nikâh, 36; İbn-i Mâce, Nikâh, 12