Risale-i Nur eserleri, muhtevası, telif ediliş tarzı, dili ve düzeni itibariyle diğer İslâmî eser ve tefsirlerden farklıdır.
Zira asrın yaralarına tiryaklar sunan, dinsizlik cereyanlarına karşı delil ve ispat metodunu kullanarak çağın tereddüt ve şüphelerini bertaraf eden; isyanlara, zulümlere ve toplumda meydana gelen kargaşa ve problemlere karşı İslâmî, imanî hakikatler eşliğinde çözümler sunan bir devalar manzumesidir. Nur Külliyatı; akıl, fikir ve mantığın ön planda olduğu bu çağa, rasyonel ve objektif izah yöntemleriyle Kur’ân hakikatlerini sunmasının yanısıra, buhranlar geçiren bu asrın kalb ve ruh yaralarına da çareler sunabiliyor. Nitekim bu Risalet'ün-Nur eserleri, muhtevasındaki iman ve tevhid hakikatleriyle geliştirmiş olduğu yeni bir üslûpla yani mantık ve muhakeme silsilelerini gözeten ikna kabiliyetiyle akıl ve kalbi tam olarak tatmin edebiliyor. Ayrıca da avamdan havassa kadar pek çok kitlenin anlayışına hatip olan bir belâgat ve uslûbu da kendisinde barındırıyor. Kısaca bütün bu hususiyetleriyle kalpleri fethedip akılların muallimi, ruhların sultanı, nefislerin terbiye edici konumunda imanları kurtarmak vazifesini yerine getiriyor.
Esasen tefsirler iki kısma ayrılmaktadır. Birinci kısım tefsir, malûm olunan, Kur’ân’ın bütün âyet ve ibarelerinin tek tek açıklandığı, izah edildiği tefsirlerdir. İkinci kısım tefsir ise, Kur’ân’ın imanî hakikatlerini kuvvetli delil ve izahlarla ispatlandırarak anlatan tefsirlerdir. Risale-i Nur Külliyatı bu ikinci kısmı esas tutan, Kur’ân’ın manevî mu'cizesi hükmünde bir tefsirdir. Çünkü bu asrın en çok ihtiyaç duyduğu hakikatleri keşfedip, en müşkül sorunlarını tesbit ve tayin ederek tedavi eden ve herkesin kendi kabiliyeti nispetinde yararlanabileceğini, anlayıp kabul ederek okuyanların asrın hakikatli bir âlimi olma sıfatını kazanabileceği bir şaheser niteliğindedir. Ekseriyetle dağlarda, kırlarda, cephede veya zindanların zor şartları altında tahakküm ve istibdat altında te’lif edilmiş olan bu eserler, muhtevasında barındırdığı en muğlak ilmî meselelere getirdiği çözümlerin yanısıra tartışma unsuru olan konuları da emsalsiz bir üslûpla izah edebilmiş, ahlâkî ve sosyal problemlere de benzersiz cevaplarla çareler sunabilmiştir.
Ayrıca Risale-i Nur’da anlatılan iman hakikatleriyle, insanlığı dalâlet karanlıklarından kurtulmaya dâvet ederken, kullandığı anlatım tarzında korku ve dehşet vermekten ziyade daha dünyadayken haramların yaşattığı Cehennemî haleti; iman ve ibadetin verdiği Cennetasa lezzetleri göstermek vardır ki; bu metod insanlığı sefahetten, gayrîmeşrû heveslerden alıkoyabilmektedir. İmanda bir Cennet ağacı çekirdeği, küfürde ise Cehennem tohumu saklandığını idrak ettiren bu eserler, haram lezzetlerdeki elemleri gösterip kalp ve ruhun hissiyata mağlûp olması engellenmekte, tahkiki iman nurlarını kalp ve ruhlara serpiştirmektedir.
Bununla beraber Risale-i Nur eserleri, fitne ve fesadın yoğunlaştığı bu deverandaki ahirzaman insanına; insaniyetin gereği olan ve mü’minlerde hakikî bir surette inkişaf edebilen kardeşliği, dayanışma ve yardımlaşma mesleğini Lâhikalarda ortaya koyduğu prensip ve düsturlarla beyan etmektedir.
Evet, bu asra öyle bir eser lâzımdır ki, insanlığı intibaha sevk etsin, vicdanları aydınlatsın, kalp ve dimağı çalıştırsın, ruhu hakikî mertebesine ulaştırsın. İşte Nur Külliyatına baktığımızda bu özelliklerin tamamına haiz olduğuna vâkıf olmaktayız. Bu sebeple Nur talebesi sıfatına haiz olmak isteyen bizler, bizi sırat-ı müstakime iletecek olan Kur’ân yolunu Sünnet-i Seniyye rehberliğinde İslâmiyetin şeairine en lâyık tarzda bu asrın fehmine sunan bu ‘Risale-i Nur eserleridir’ diyoruz.
Ve son olarak ifade edelim ki; ‘dünya nurunu arıyor’ diyen cereyanlara; hakikat şairi Mehmed Âkif’in haykırdığı: “O nuru gönder İlâhî asırlar oldu yeter! / Bunaldı milletin âfâkı bir sabah ister.” beyanına karşın bu niyazların kabul edildiğine bir işaret olarak bu Nur Külliyatı eserleri inkişaf etmiştir diye inanıyoruz.