26. Söz’ün Zeylinde Hakikat yolunun hatveleri anlatılırken Birinci Hatvenin; Necm Sûresi’nin ’Nefislerinizi temize çıkarmayın’(32. âyet)’iyle de işaret edildiği gibi, nefsi temize çıkarmamak olduğu ifade edilmiştir.
Zira insan, karakteri ve fıtratı gereği nefsini sevmektedir. Hem yalnız zâtını severek, her şeyi nefsine fedâ etmekte, Mâbud’a lâyık bir tarzda nefsini överek, çok üstün bir yere koymaktadır. Mâbud’a lâyık bir tenzih ile nefsini bütün kusurlardan tenzih ederek mütemadiyen kendi nefsini temize çıkartmaktadır. Elinden geldiği kadar kusurları kendine lâyık görmeyip kabul etmemektedir. Nefse aşırı düşkün bir tarzda ve şiddetli bir şekilde avukat gibi sürekli kendini müdafaa etmektedir. Hattâ fıtratına konulan ve Mâbud-u Hakikî’nin hamd ve tesbihi için ona verilen uzuvları, duyguları, lâtifeleri ve istidadı, kendi nefsi için kullanarak ‘Nefsinin arzusunu kendisine ma’bud edinip onun her emrine uyan kimse…’1 sırrına mazhar olur hale gelmektedir. Sadece kendini görüp, kendine güvenip, kendini beğenerek, adeta nefsine tapar hale gelmektedir.2 Oysa kötülüğü emreden nefse Üstad Bediüzzaman, şu sıfatlarla hitap etmektedir; nadan, bihuş, pürvesves, tembel, şikemperver, bedbaht, sabırsız, sersem, dünyaperest, mağrur, riyakâr, vb. Bu sıfatlar göstermektedir ki, nefis dersini şeytandan almakta ve insanı Allah’a düşman yapmaya çalışmaktadır. Hz. Yusuf’un ‘ben nefsimi temize çıkarmam’ sözünden de anlaşıldığı üzere nefis şeytandan aldığı dersle insanı daima tuzağına düşürmeye çalışmaktadır. Hz. Yusuf (as) Züleyha ile imtihanını, Allah’ın rahmeti ve delilini görerek kendi lehine çevirdikten sonra, “muhakkak ki, nefis kötülükleri emredicidir”3 demiştir. Bu sebeple acz, fakr, şefkat, tefekkür tariki olan Nur mesleğinde nefsin bu yönüne binaen ‘aczini ve kusurunu bilmek’ makamıyla ubudiyet yolunda dergâh-ı İlâhî’ye sığınmaktır vazifemiz.
Binaenaleyh, Peygamberimiz (asm) insanın en büyük düşmanının “nefis” olduğunu ifade etmiştir ve “Allah’ım sen beni göz açıp kapayıncaya kadar nefsimin eline bırakma!” diye duâ etmiştir. Bu durum gösteriyor ki; “Ya Rabbi Sen bizi nefs-i emmarenin şerrinden koru” diye duâ etmek mü’minin önemli bir vazifesidir. Yine Hz. Muhammed (asm) bir savaştan sonra, “Biz küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” buyurmuştur. Bütün bu ve benzeri ifadeler, nefsin insanı kötülüklere teşvik eden özelliğine işaret etmektedir. Bu anlamlar göz önüne alındığında, insanın nefsini beğenmesi, sevmesi yani bir anlamda nefisperest olması insanın; kötülükleri isteyen nefsin arzularına boyun eğdiğinin göstergesidir. Bunun yanında insanı nefisperestliğe teşvik eden faktörler de bulunmaktadır. Ve nefsin bu özelliklerini bilmek pek ehemmiyetlidir. Çünkü nefis tembellik kulağıyla şeytandan ders alarak onun vesveseleriyle benliği (eneyi) vartaya düşürmektedir. Ancak eğer onun mahiyeti bilinirse ona karşı mukavemet edilebilmektedir. Zira Üstad’da Vesvese Risalesi’nde demiyor mu, ‘vesvese öyle bir şeydir ki, cehil onu dâvet eder, ilim onu tard eder.’ Öyleyse nefisperestliğe sevk eden sebepler ve çareleri üzerinde yoğunlaşmak gerekecektir.
Bir sonraki şerh çalışmamızda bu konu üzerinde mütalâa edelim inşallah.