Vücudumuz, ihsan-ı İlâhî olarak kendini onarma ve iyi etme mekanizmasına sahiptir. Meselâ vücuda besin lâzımsa, ihtiyacı gidermek için beyin sinyal gönderir ve açlık duygusunu hisseder insan.
Aynen onun gibi, vücuda bir zarar geldiğinde hemen beyin sinyal gönderir ve acı duygusunu hissederiz. Devamında da beyin endorfin ağrı kesicisini salgılıyor. Bu endorfin hormonu, en güçlü ağrı kesici olarak bilinen morfinden bin kat güçlüdür. Meselâa büyük bir kaza geçirdiğimizde her yerimiz kan olsa bile ilk anda his kaybı yaşanır. Hani derler ya “sıcağıyla hissedilmez” diye. Çünkü vücut ani darbeye karşı yüksek dozda endorfin salgıladı ve ağrıyı kesti. Aynı şekilde psikolojik rahatsızlıklar için de bu hormon salgılanır. Ancak sabrı dağıtmak mıdır temel sebebi bilmem, bazı insanlara bu ağrı kesici kâfi gelmez. Aslında günümüzde çoğumuza kâfi gelmiyor.
O yüzden vücudumuz kendini korumaya alıyor:
• Meselâ dalgınlık baş gösteriyor. Zihin dalgınlık istiyor ki, ayrıntılarıyla düşünemesin olayları ve üzülmesin. Hayatı daha flu yaşıyor insan, sanki gözünün önüne bir perde koymuşlar gibi..
• Meselâ sürekli uyumak istiyor beyin. Uyusun ki kafasını kemiren düşünceler biraz dursun. Uyku için Risale-i Nur’da şu tarif yapılmaktadır:
“Uyku tekâlif-i hayatiye altında ezilen ve meşakkat çeken zîruhların istiratgâhıdır.”
• Meselâ çok yemeye başlıyor kişi. Çünkü yemek yemenin mutluluk hormonu salgılatan bir yönü var. Vücut bu mutluluk hormonunu depresyondan çıkmak için kullanmak istiyor. Bunun gibi psikosomatik davranışlar gösterir depresyondaki insan. Bu davranışların her birisi o ağrı kesicinin yetmemesi yüzündendir. Bu davranışları iyi gözlemlemek lâzım. Derine inmek lâzım. Yoksa insanlar, dalgınlık baş gösterdiğinde bunu gidermek için kahve üstüne kahve içiyor. Tabiki uzun süreli işe yaramıyor. “Ben neden şimdi durduk yere dalmaya başladım? Niye ofluyorum sürekli? Niye duvarlar üstüme üstüme geliyor?” demeli kişi. Bunu kendine sorarak üzüntüsünün kaynağına inmeli. Yani insan kendinin psikoloğu olmalı, insanı kendinden başka kimse daha iyi anlamaz. Bu yüzden kendini muayene etmeyi öğrenmeli insan.
Psikiyatrlar bu sebeple antidepresan ilâçlarını verir. Endorfin hormonu yeterli gelmediğinde ağrı kesici takviyesi yapar. Eğer yapmazsa insan daha kötü seviyeye gelebilir. Peki bu endorfin hormonunu tabiî yollarla arttırmanın, yani sıkıntılara karşı kendimizi ilâçsız güçlendirmenin yolları nelerdir?
Endorfini arttırmak için:
1. Gülümsemek.
2. Egzersiz. Meselâ günde yarım saat yürüyüş.
3. Fizikî temas (sevilen kişiye sarılmak, elini tutmak, masaj vs).
4. Olumlu telkin.
5. Su teması (elini yüzünü yıkamak-abdest-duş almak).
6. Komedi ve mizaha zaman ayırmak.
7. Acı biber tüketimini arttırmak; yakıcı yiyecekleri (pul biber, acı yeşil biber vs) yediğiniz zaman bunlar ağız içi ve boğazdaki mukoza tabakasını tahriş ederler. Vücut, tabiî savunma mekanizması olarak bu tahrişin verdiği rahatsızlığı gidermek için sür’atle endorfin salgılar.
8. Gece 23 ile 3 arası uyumak. Endorfin salınımı beyin tarafından sağlandığı için görevini biz uyku durumundayken çok daha rahat bir şekilde halletmektedir.
9. Ağlamak. Evet gözyaşları şifadır. Bilimsel araştırmalar gözyaşlarının, vücuttaki sakinleştirici hormonları salgıladığını, stresi azalttığını ve ruh halini iyileştirdiğini gösteriyor.
10. Düşünce yapınızı değiştirerek olayları farklı algılamak. Yani güzel görmek, güzel düşünmek ve hayattan lezzet almak...
Bu gibi maddeler çoğaltılabilir.
Haftaya 4. madde olan olumlu telkin konusu üzerine ‘ALL İZ VELL’ yazımızla devam edeceğiz inşallah.