Geçtiğimiz hafta Adana’da Çukurova 12. Kitap fuarı gerçekleşti. 300 yayınevinin katıldığı bu fuarda biz de Yeni Asya Yayınevi olarak yerimizi aldık.
Amacımız Risale-i Nur’u ve Risale-i Nur kaynaklı neşriyat kitaplarımızı dilimiz döndüğünce tanıtmak ve satmaktı. Çok güzel manzaralara şahit olduk. Kimi zaman hüzünlendik, kimi zaman neşelendik. Kimi zaman standa sığmadık, kimi zaman geçenleri çevirip Risale-i Nur’u tanıttık. Kimi zaman oturup iki dakika dinlendik, kimi zaman ayakta dolaşıp yorulduk. En çok da yorulduk. Elhamdülillah, değil mi ki en güzel yorgunluk hizmetin yorgunluğu? Hafız Ali Ağabeyin Barla Lâhikası’nda dediği gibi;
“Evet Üstadım! Şahidim ki, çok yorgunsunuz ve yoruluyorsunuz. Fakat o vazifenin kudsiyeti yorgunluğa değil, her şeye tercih edileceğini buyuruyorsunuz.”
Standa çekme yöntemimiz; “Dünya bu eserleri okuyor, siz hiç okudunuz mu?” diyerek merak uyandırmaya çalışmaktı. Dikkatini çekip standa gelenlere, “70 dile çevrildi bu eserler, Filipinlerde ders kitabı oldu, Üsküdar Üniversitesi’nde Risale-i Nur Ontolojisi bölümü açıldı. İncelemek ister misiniz?”
İstemem diyen neredeyse olmadı. Biz de başladık tanıtmaya; “Kur’ân-ı Kerîm’in tefsiri, ama imanî âyetlerin tefsiri bunlar. Neden? Çünkü bu asırda özellikle Adana gibi bir yerde ateizm-deizm çoğalmış, iman sarsılmış... Peki diğer tefsirlerden farkı ne? Sırr-ı temsil dürbünü. Meselâ diyor ki 2 asker, biri sağ yola biri sol yola... Başka farkı ne? Dünyevî lezzetlerin içindeki acıyı gösteriyor, sonra seçimini sen yap diyor...” Elhamdülillah, genç -yaşlı, açık- kapalı birçok kişi aldı. Birçoğuna belki hakkıyla tanıtamadık, daha güzel ilgi çekseydik belki daha çok kişi alabilirdi. Çünkü bu eserler fuarın gözdesiydi. En ilgiye değer olanıydı.
Standda müşahede ettiğimiz diyaloglardan bazılarını paylaşmak istiyoruz:
• Solcu aileden gelen solcu bir bayan. Risaleleri görünce “İşte bunu arıyordum” diyerek standa yaklaştı. “İnsanlar bundan neden korkuyor anlamıyorum, hep güzel şeylerden bahsediyor. Okumayan insan karşı çıkar ancak bu kitaplara. İnkâr eden insanlar nasıl yaşıyor onu da anlamıyorum, çok zor inanmadan yaşamak.” diyor. İman ve Küfür Muvazeneleri’ni tanıtıyoruz ve alıyor. Ardından numaramızı verip derslerimize dâvet ediyoruz.
• Kızının ilginç kitaplar okumasından mustarip bir baba. Risale-i Nur okusun istiyor, kendisi de yıllar evvel okumuş, temsilleri çok beğenmiş. Biz de âhiretin sokaklarında gezdiren Haşir Risalesi’ni tanıtıyoruz. 10. Sözde bahsedilen temsili özet geçiyoruz ve almaya karar veriyor kızı.
• Risale-i Nurlar’a iştiyakla bakan bir aile.. Hemen yanlarına gidiyoruz ve “evinizde Risale-i Nur var mı?” diye soruyoruz. Cevap; “Vardı bir zamanlar, hem de takım takım vardı..”
• Bir zamanlar savcı olan eşi hapiste olan bir bayan, internetten Medrese-i Yusufiye setini görüp gelmiş. “Eşime değil kendime alıyorum” diyor. “Eşim benden tevekküllü, o bizi teselli ediyor. Yasak değil, değil mi bu kitaplar?” Yasak olmadığını anlatıp seti veriyoruz bayana.
Geçen seneki fuarla karşılaştıracak olursak, bu sene standımıza gelen mağdurları daha tevekküllü gördük. Artık kadere rıza gösterip hayır cihetini araştırıyorlar gördüğümüz kadarıyla. Risale-i Nur’a bakışlarından bile belli oluyor mağduriyet yaşadıkları.. Acı geçmiş, ama acı çekmiş olmak geçmemiş. Herşeyde rahmetin izini, özünü, yüzünü aramaya başlamış birçoğu.
• Kâzım Güleçyüz gelecek mi diye soran bir müşterimiz; “İnternetten Yeni Asya’yı sürekli takip ediyoruz” diyor ve ekliyor; “Sesinizi daha gür çıkarın, sizden başka kalmadı. Medyadaki dilinizin kuvvetlenmesini diliyoruz.”
• Gözlerinden okuma aşkı belli olan bir anne-baba.. Çocukları için akıcı roman istiyorlar. Biz de her yaşa uygun olan çizgi-roman şeklindeki Peygamberimizin (asm) hayatını gösterdik. Çok beğendiler hemen aldılar. Ailecek okur yorumlarız diyerek gittiler. Bu çizgi roman fuarın gözdesiydi diyebiliriz, karne hediyesi olarak birçok aile çocuğuna aldı.
• Fuarda çok duyduğumuz bir cümle; ”Okudum bu eserleri, ama dili zor, anlamıyorum.” Hemen cevap veriyoruz; ”Okulda İngilizce öğrenmek için saatlerce kelimeler ezberledik değil mi? Yıllarca ders gördük, emek ettik. İşte, ahiretimizi kurtaracak bir esere neden gayret göstermeyelim, neden bilmediğimiz kelimeleri öğrenmeyelim? Hem psikolojide bilinç ve bilinçaltı kavramları var. Kısa ve noktalı cümleler bilince hitap eder. Uzun ve noktasız cümleler ise direkt bilinçaltına etki eder. Yani telkin suretini alır. İşte Risale-i Nur’u anlamasanız dahi okumaya devam edin. Bilinçaltına iniyor o. Yoksa bir anda canınız namaz kılmak istemez, nefsi ikna etmek lâzım, diğer duyguları etkilemek lâzım...”
Kardeşim yaşında bir oğlan çocuğu geldi; “Bir duâ kitabı istiyorum, ama ucuz da olsun” Peki dedim Cevşen verdim. “Bir de Gençlik Rehberi al, senin gibilerin okuması gerekiyor, imanını sağlam tutması gerekiyor, bak ne diyor...” diye biraz okuduk. “Sağol abla ya şimdiden huzur buldum, alıyorum bunları”
• Oğullarının imanını kurtarmak isteyen açık bir bayan. Hemen standda görevli olan ortaokullu Ömer’ler devreye girdi, derslerimiz var buyurun deyip telefonlarını verdiler. Biz de bayanın telefon numarasını aldık. Maşallah, yaşları küçük ancak hizmetleri büyük olan iki Ömer vardı standımızda. Okuldan çıkar çıkmaz standa koşan türden.
• İhraç edilip hapis yatıp çıkmış genç bir hemşire ve arkadaşı. Standımıza gelerek; ”Bugünü bekliyordum ne zamandır” diyor ve Risale-i Nurlar’a yapışıyor. Fiyatları soruyor ve yüzü yere eğiliyor. O sırada cemaatten bir ağabeyimiz kızların almak istediği Risale-i Nurlar’ın fiyatını ödüyor. Gözleri dolarak ayrılıyor kızlar.
• Standın çevresinde geniş açıda dolaşan bir ağabey.. Hafiften yüzünü ekşiterek bakıyor Risalelere. ‘Dünya bu eserleri okuyor, siz hiç okudunuz mu?’ diyerek çekmeye çalışıyoruz. “Okumam ben bunu, siyasî bu adam’ cevabını alıyoruz. “Partisi patırtısı yok, siyasetten de bahsetmez, adalet ölçüsü verir. Okursanız anlarsınız.” diyoruz. “Okumaya gerek yok biliyorum ben” diyor ve gidiyor. Ne diyelim, biz yıllarca okuyoruz daha bilemedik, okumadan bilenlere selâm olsun.
• 2 teettürlü kız geldi. Risale-i Nurlar’ı inceliyorlar. Okuyorsunuz galiba dedik. “Evet” dediler, “Meşveret cemaatindeyiz, dersanede kalıyoruz biz.” Sonra aralarında fısıldaştılar ‘Acaba bizim ablaları tanır mı ki?’ diye. “Kim sizin ablalarınız, psikoloji bölümünden falan kişi mi?” diye sordum. “Evet nerden biliyorsun?” dediler. “Üniversitede mescitte tanıştık, beraber Nur dersleri başlatmıştık. Hatta ilahiyatta da falan ablanız var değil mi, çok selâm söyleyin benden onlara” dedim ve selâmı üzerlerine vazife addederek ayrıldılar.
• Bir bayan geliyor, Risaleleri inceliyor. Okuyor musunuz? diye soruyoruz. Cevap;” Ben Nurcu değilim, ama okuyorum. Bizim Üstadımız sizin Üstadınız hakkında diyor ki; ‘Allah ona kalem vermiş.’ O yüzden biz bunları okuyoruz.’, “Sizin üstadınız kim?” diye soruyoruz, “Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri” diyor. Mustafa Hulusi Ağabey boşuna demiyor Lâhikada; ”Ey ehl-i tarîkat kardeşlerim, bilhâssa sizlere çok rica ediyorum, Risaleleri bir defa okuyunuz. Risaletü’n-Nur ve Mektubatü’n-Nur’un her bir satırında, bir kitabın tesirini bulamazsanız, bana ne derseniz deyiniz, kabul ediyorum.”
Fuarda şu dikkatimizi çekti ki, hangi cemaatten olursa olsun, hangi gruptan olursa olsun, herkes az çok Risale-i Nur okuyor. Her kesime hitap ediyor bu eserler. Çünkü asrın tefsiri..
Fuarlar sanki hizmetin dışarıya açılan kapısı gibi.. Bu kadar çok insana tanıtma fırsatı başka bir yerde olmuyor. Başka zaman diliminde sokaktan geçen insanı durdurup Risale-i Nur tanıtmaya çalışsak ters tepki alırız, ancak fuarda insanlar bu durumdan memnun. Kitabı almak için ikna edilmek istiyor, alacağı kitabı tanımak istiyor. Bunun bilincinde olarak fuarda emeği geçen herkese teşekkür ediyor, şimdi sıra hizmetin içeriye açılan kapısı ile iştigal etmekte diyoruz...