Bir zamanlar Bayrampaşa’da hurda demir ticareti yapan Vedat Usta’nın iş yerine ara sıra çay içmeye uğrarım. Soğuk bir kış günü, yine çay içmeye gitmiştim. Vedat Usta kapıda keserle taş kömürü kırıyordu! Benim de evde keserle işim vardı. Bir iki gün için keserini ödünç istedim, kırmadı verdi. Ben işimi bitirdim. Ertesi gün bizim valide sultan keserle bahçe çapalıyordu. “Anne ne yapıyorsun, Vedat Usta’nın keseri geri vermek lâzım” dedimse de, “Vallâ bu keser benim elime çok uydu vermem. Sen başka keser al götür” dedi. Ben de çaresiz nalburdan yeni bir keser alıp getireceğimi söylemeye gittim. Durumu anlatttım Vedat ustaya, fakat ortağı Laz Mustafa Ceylân Usta bir türlü kabul etmiyordu. “İllâ keserimi isterim” diyordu. Ben de iki arada bir derede kaldım.
Bir gün annem komşuda iken, keseri buldum ve götürdüm. Annem gelince, keseri yerinde bulamayınca kıyameti kopardı. “Yapma anne sana yeni ve daha güzel bir keser alayım” dedim. Zar zor yatıştı. Birkaç gün sonra hava değişti kar, fırtına, buz derken. Bizim Laz Mustafa Ceylân, evinin önünde buzda kaymış. Ve ayağını burkmuş. Bizim Valide de kırık çıkık işlerinde ün yapmıştır. Vedat Usta da geceleyin ortağını bizim eve getirdi. Annem kırık çıkık malzemelerini hazırlarken, ben de “anne senin keseri alan adam bu!” dedim. Annem, hırsla odaya döndü ve bağırdı; “keser gelmeden hiçbir şey yapmam,” dedi. Ceylân Usta çaresiz ortağı Vedat Usta’yı gece saat 22.00 olmasına rağmen dükkâna gönderip keseri getirttirdi. Ondan sonra, malzemeleri getirdi bacağını tedaviye başladı.
Böylece bizim Valide Zümrüt Vatansever keserine kavuşmuş oldu.