Haberdar sitesi Genel Yayın Yönetmeni Said Sefa, Nurcuların; Cumhuriyeti ve demokrasiyi gerçek manasıyla savunan bir kesim olduklarını belirterek, Türkiye’deki vesayet sistemini değiştirebilecek birikime sahip tek sivil toplum hareketi olduğunu söyledi.
Aç Bir Parantez’in bu haftaki konuğu Haberdar sitesinin Genel Yayın Yönetmeni Said Sefa. Kısa bir süre önce Haber Nöbeti’ne katılmak için Diyarbakır’a giden Sefa’ya buradaki gözlemlerini aktarması için“Aç Bir Parantez” dedik. Said Sefa, sohbetimiz esnasında Türkiye’nin kronikleşen problemlerine de değinirken; Nurcuların, Türkiye’deki Vesayet Sistemi’ni değiştirebilecek birikime sahip olduğunu belirtti.
Haberdar’da yazdığınız bir yazıda “AKP’nin sürekli eleştirdiği ve Eski Türkiye diye nitelediği vesayetçi sistemin, yaklaşımı iç ve dış politikada üç temel unsuru esas alırdı. Yeni AKP, Eski Türkiye’nin bu reflekslerini bütünüyle kuşanmış ve her platformda bu tezleri fazlasıyla savunan duruma gelmiştir” diye bir ifade kullandınız. Ne demek istediniz burada?
Öncelikle sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: AKP'nin vesayetçi yapılarla anlaştığına şüphe yok. İttihat Terakki de diyebilirsiniz, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına sebep olan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerini benimsediğini söyleyen ama bunu her defasında suistimal eden yapı da diyebilirsiniz; adına ne derseniz deyin vesayetçi yapının bugünkü yüklenicisi AKP’dir. Toplum mühendisliği yapanların, bir yönüyle o vesayetçi yapıyı devam ettirenlerin zamanla düşüncelerinde şöyle bir değişiklik oldu: Bu vesayetçi yapı, laik, Kemalist, ulusalcı gelenekle, toplum üzerinde istedikleri mühendisliği yapamadıklarını fark ettiler. Toplum, Kemalist, ulusalcı, tekçi, dini literatürden uzak, muhafazakarlığı bilmeyen bu geleneği benimseyemedi, her defasında reddetti. 90 yıl önce vücuduna enjekte edilen ve 2 yılda bir enjekte edilmeye çaılşılan ilacı kabul etmedi. Toplum, ‘Tekçi, vesayetçi, mukaddesatla kavgalı’ bu yapıyı her defasında reddetti. Vesayetçi yapılar, toplumun kendisine bu şekilde dikte edileni benimsemediğini kavradıktan sonra gömlek değiştirdiler.
Erdoğan gömlek değiştirdi zannediyorduk?
Hayır. Vesayetçi yapı 2007 sonrası toplumun kendilerini benimsemeyeceğini fark etmesi sonrası, kendisi gömlek değiştirdi. O güne kadar Erdoğan’ı da eleştiren, muhafazakarlığı eleştiren, Türkiye toplumunu eleştiren, halkı hor gören adamlar birer ikişer Erdoğan’ı övmeye, Erdoğan için yazılar yazmaya, Erdoğan’ı kutsamaya başladılar, Erdoğan’ın sağında solunda yer edinmeye başladılar.
Danışmanlar, Perinçekgiller gibi mi?
Danışman taifesinin hemen hemen hepsi. Şimdi anlıyorsunuz ki eski vesayetin kullandığı adamları birer ikişer AKP’nin içerisine girmişler, orada siyaset yapmaya, politika üretmeye başlamışlar. Erdoğan’ın etrafında halkalanmışlar. O gücü keşfettiler bence ve bir değişiklik yaptılar. Enjekte ettikleri ilaç aynı ama şırınga farklı. Şırınga, mukaddesatçı bir şırınga görüntüsünde olduğu için vücut bu kez kabul ediyor. Fakat tepkimeler zamanla ortaya çıkacak. Kusacak toplum bunu, şuan farkında değil. İyi bir şey zannediyor. Oysa ki iyi zannettiği şey İttihat ve Terakki’den bu yana kendisine enjekte edilemeye çalışılan siyasî gelenekten başka bir şey değil.
Niye yapıyorlar bunu, toplumla ne dertleri var?
Hakimiyetlerini kaybetmemek için yapıyorlar bunu. Türkiye’yi normal bir devlet gibi tartışmak saçma olur. Müesses nizamı olan, ayakları yere basan, yapılarını kendi hukuki temellerine dayandırmış olsa, biz bugün bunları konuşuyor olmazdık. Zaten ülke de böyle olmazdı.Türkiye’nin kurucu iradesi olduğunu iddia eden vesayetçi gelenek, mukaddesattan uzak, toplumun değerlerinden uzak, toplumun kültürel yapısını, altyapısını yontmaya meyilli olduğu için, onun üzerine bir hakimiyet kurdu ve öyle ilerlediler. Anadolu ilk andan itibaren sanatla, sporla, eğitimle, hukukla, demokrasiyle farklı mecralarla tanışamadı. Ne kaldı? Kurucu felsefenin kendi etrafından oluşturmuş olduğu bir sınıf. Bu elitist sınıfın hakimiyeti hep devam etti. 100 yıllık vesayet geleneği bunun ürünüdür. Bırakmazlar o yüzden. 100 yıllık hakimiyeti kolaylıkla teslim etmezler.
Yani kontrol altına aldılar. Mücadele edip bir sonraki seçimde ya da bir sonraki fırsatta karşısına daha büyük bir rakip olarak çıkması tehdidine karşı etrafında kümelenip kontrol altına alıp, topluma da onun üzerinden yön veriyorlar şu anda?
Evet, çünkü AKP’nin çok zaafları var. Başta paraya olan zaafları, iktidara olan zaafları vs. Bunları çok iyi fark ettiler ve çok iyi kullandılar diye düşünüyorum.
ORTADA BİR ERDOĞANİZM VAR
AKP’de kırılma ne zaman oldu? 17-25 bütün kötülüklerin anası mı? Öncesi var mı? Çünkü AKP’deki otoriterleşme eğilimi 17-25’ten sonra büyük bir ivme kazandı.
Hiç şüphesiz ki 17-25 Aralık’tan sonra büyük bir kırılma oldu. Bu inkar edilemez. Bin defa desek ki “Bu AKP-Cemaat kavgasıdır, temelinde bu yatar.” Hayır! Onu çok aştı çünkü.
Artık bu işin bir AKP-Cemaat kavgasıyla alakası olmadığı görülüyor
Eğer bir değişimden ya da evrimden bahsedeceksek, bence AKP’nin kırılma noktası ne Gezi ne de 17/25 Aralık. Kırılma, Erdoğan’ın ‘ustalık dönemi’ söylemini dile getirdiği dönemdir. Ustalık dönemi başladı” dedikten sonrası. O zaman İstanbul İl Başkanı olan Aziz Babuşcu: AKP’nin diğer bileşenlere, yani liberallere, demokratlara vs. ihtiyacı olmadığını, inşa döneminde bunlara AKP içinde yer olmadığını, bunların hepsinden kurtulma dönemi olduğunu söyledi. Babuşçu’nun bunu söylediği dönemle, Erdoğan’ın “Bu bizim ustalık dönemimizdir” dediği dönem aynı dönemdir. Yani kırılma noktası burasıdır.
Sonrasında o söylemleri destekleyecek bir şekilde “ezeli ve ebedi genel başkan, doğal lider” vb. tanımlamalar falan. Hem AKP’liler açısından hem de tekçi, vesayetçi dediğiniz yapı açısından değerlendirmenizi istiyorum. Kemalizm’in yerine yeni bir İZM mi ikame edilmeye çalışılıyor?
Evet hiç şüphesiz: Erdoğanizm. Yapıya uygun.
Tekçi, vesayetçi dediğiniz yapı açısından da mı bu böyle?
Hayır. Onlar Erdoğanizm’i kullanıyorlar. Erdoğan’dan, Erdoğanizm çıkmayacağını biliyorlar. O vesayetçi, tekçi yapının ‘Yeni Türkiye’ gibi bir fantezisi yok, ‘Neo-Osmanlıcılık’ gibi bir bakış açısı yok. Erdoğan’dan ikinci bir kurucu lider meydana getirme bakışı hiç yok. Fakat bunu çok güzel pazarlıyorlar. Erdoğan’ı buna inandırmışlar. Bugün Erdoğan ile birlikte hareket edenler yarın Erdoğan’ın ipini çekerler. Herhangi bir ekonomik kriz olsun, milletin cebi bu krizden etkilensin, bu toplum kendi eliyle oluşturmaya çalıştığı Erdoğanizm’i yine kendisi indirecektir. İkinci bir tek adam anlayışı da yani; Kemalizm’den Eroğanizm’e bir dönüş olmayacak. Şu an evet, ortada bir Erdoğanizm var ama bu sanal bir İZM, ve bu gerçekliğe dönüşmeyecek. Buna bugün o Erdoğanizm’i oluşturanlar müsaade etmeyecek. Onun bu durumuna tahammül ediyorlar. Çünkü onun bugünkü konumunu kendi faydaları için kullanabiliyorlar; ama onun gerçekliğine tahammül etmeyeceklerdir.
BU DÖNEM 28 ŞUBAT'A RAHMET OKUTUR
Son başbakanlık genelgesi ile, “millî güvenliği tehdit eden örgüt ve yapılarla irtibatlı” olduğu öne sürülen memur sorgusuz sualsiz atılacak”. Yeni bir 28 Şubat sürecinin eşiğinde miyiz? Cadı avı başlıyor mu? Hukukî tarifi yapılmamış muğlâk suçlamalara dayandırılacak ihraçlar, zaten ağır yaralı olan hukuk devleti kavramını tamamen tahrip etmez mi? Bu genelge ile jurnal sisteminin önü açılmış olmuyor mu?
Bu dönem, 28 Şubat’a rahmet okutacak hale geldi. 28 Şubat ile mukayese edilemeyecek bir döneme gidiyoruz. Hiç şüpheniz olmasın 657’ye tabi olanların her biri büyük ihtimalle devletin istihbarat birimlerince fişlenmiştir. Ve alınan kararlar, fişlenenler üzerinden alınacaktır. Devletin tekçi, vesayetçi yapısına uygun olmayanlar ‘paralel’ ya da başka bir şey denerek sistemden atılabilir. Buna her şeye rağmen AKP içerisindeki Davutoğlu vb “Bu kadar da olmaz” derse belki engel olabilir; ama iş Erdoğan’a, Saray’a ve çevresine kalırsa hiç şüpheniz olmasın on binlerce kişi de olsa hemen atarlar, yani 28 Şubat’a rahmet okuturlar.
DEVLETİN SAİD NURSÎ ALERJİSİ VAR
Bu yasanın ne için, kimler için çıkarıldığı belli. Bu niyetle çıkarılmış olsa bile uygulamada çok geniş bir kitlenin etkilendiği görülüyor. Örneğin bazı üniversitelerde dindar/Nurcu öğretim üyelerinin ‘Paralel Yapı’ iddiasıyla üniversiteden uzaklaştırıldıkları biliniyor. AKP’nin bu genelge ile 2004 MGK’da alınan “Nurculuk Faaliyetleri ve Gülen Grubunu bitirme” kararını ‘Paralel’ kılıfıyla uygulamaya koyduğunu söyleyebilir miyiz?
Şunu net olarak söyleyeyim. Bu devletin Said Nursi alerjisi var. Böyle bir alerji olduğunu nereden anlıyoruz? İşte Bediüzzaman hakkında açılan davalara, mahkemeler, sürgünler...Yani bu yerleşik devlet düzeninin Gülen Cemaati ve Nurcularla problemi var. Böyle olduğu için de aynı endişeyi ben de taşıyorum. Farklı Nurcu kesimlerin hepsini tasfiye edebilirler, bunun bahanesini de ‘Paralel’ yapabilirler. Bırakın Nurcuları, AKP kendi içerisindeki tasfiyeyi bile bunun üzerinden yapıyor. Bu yeni bir problem değil.
Devletin Bediüzzaman’la, Nurcularla problemi olduğunu söylediniz. Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz?
Türkiye siyaset tarihini okuduğunuz zaman bunu net görürsünüz. Onlara karşı mahkemelerden, davalardan hiç bir zaman vazgeçilmemiştir. Kanaatimce tarikatlar, cemaatler, cemiyetler içerisinde en dinamik düşünen, düşünce yapısına göre adam yetiştiren ve böylece vesayetçi sistem için tehlikeli olan kesim Nurculardır. Çünkü Nurcular; diğer tarikatlar vs. gibi değiller, meselelere derinlikli bakabiliyorlar. "Neden tekçi bir geleneğin devamı olalım ki?" diye itirazları var ve çok okuyorlar. Karıncıların Cumhuriyetçi olduğunu düşündüğü için karıncalara yemek verdiğini söyleyen bir insanın geleneğinden bahsediyoruz. Gerçek manasıyla Cumhuriyeti ve demokrasiyi isteyen bir kesim oldukları için, vesayetçi yapı tarafından tehlikeli görünüyor olmaları normal. Dolayısıyla Nurculuk bu vesayetçi yapının korktuğu bir gelenek. Nurcular, bütün bu vesayet sistemini değiştirebilecek birikime, kabiliyete sahip en geniş sivil toplum hareketi olduğu için bütün oyunlar bu kesim üzerinde oynanıyor.
Röportaj:
Gökhan Yılmaz MGokhanYlmz
Ekrem Özden EkremOzden86
[email protected]
Fotoğraf: Mustafa Sait Önal
*
YARIN: İktidar alternatif medya istemiyor