Nur Hareketi, Kur’ân’ın i’câzının âleme ilânı olan Risâle-i Nur Külliyatı’nın etrafında teşekkül eden İslâm’ı ilân ve imanı ihya hareketidir. Serinin ana karakterleri de Nur talebeleridir.
Bu hizmetin kıyamete kadar devam edeceği tesbitini nazara alınca, bende Risâle-i Nur hizmetinin, Bediüzzaman’ın vefatından sonraki safhalarının da anlatılması gerektiği kanaati hasıl oldu.
İslâm Yaşar ile Nur Hareketi Serisi’ni konuştuk
RÖPORTAJ: Selçuk Subaşı
Fotoğraflar: ERHAN AKKAYA - Yeni Asya
Nur Hareketi adlı ikinci beşlemeniz, roman tadında okunan Bediüzzaman Beşlemesi’nin ardından yayın hayatına girmişti. Set yakın bir zamanda gözden geçirilmiş şekliyle yeni baskısını yaptı. Serinin hem iddialı, hem şümullü bir adı var. Nur Hareketi, ismini hangi tarihî ve sosyal dinamiklerden alıyor. Setin sayfalarını araladığında okuyucuyu neler bekliyor?
Bu hareketin müessisi olan Bediüzzaman Said Nursî; ‘Ruh en münevver bir nurdur’ diyerek ruhu, nur şeklinde tarif ettiğine göre Nur Hareketi genelde hilkat hakikatinin ifadesidir. Bezm-i Elest’te başlayan, dünya hayatında mânâsını bulup tekâmül eden, kabirden geçip mahşerde yenilenerek ebede uzanan bir tenevvür halidir.
Özelde ise, geneldeki mânâyı muhtevî olan Kur’ân’ın, icâz şeklinde tecelli eden i’câzının âleme ilânı olan Risâle-i Nur Külliyatı’nın etrafında teşekkül eden İslâm’ı ilân ve imanı ihya hareketidir.
Nur Hareketi adını bu tarihî ve sosyal dinamiklerden alıyor. Okuyucu setin sayfalarını araladığında onu, mânâ itibariyle hilkat hakikatinin şifreleri ve Saadet-i Dâreyne giden yolun ferdî, cemaatî ve içtimaî tarifi bekliyor.
Okuyucu bunun yanı sıra memleketin siyasî, içtimaî, askerî yönden en hareketli yıllarına Risâle-i Nur ölçüleri içinde Nur cemaatlerinin nazarı ile bakma, ihtilâllerin, demokrasiye, memlekete, millete verdiği zararları, cemaat bünyesindeki meşreb hareketlerini, cemiyetin meslek farklılıklarını müşahede etme ve hayatî dersler çıkarma fırsatı bulacaktır.
Ayrıca kendisini Nur Hareketi mensubu olarak gören, bu hareket içinde kalıcı hizmetler yapmak isteyen ve serinin asıl muhatabı olan gençlerin; fıtratlarını, kabiliyetlerini, hissiyatlarını nazara alarak neler yapabileceklerini gösteren canlı hayat ve hizmet misâllerine bakarak hizmet içinde hayat hedefi seçmelerini bekliyor.
BEDİÜZZAMAN’IN VEFATINDAN SONRAKİ SAFHALARIN ANLATILMASI DA BİR İHTİYAÇTI
Bediüzzaman Beşlemesi’nin yazılması için yetkili istişare kurullarınca vazifelendirildiğinizi biliyoruz. Bu set hangi ihtiyaçtan doğdu? Nur Hareketi Serisi’nde böyle bir süreç var mı?
Aslında başlangıçta benim böyle bir hedefim olsa da Nur Hareketi için yetkili kurulların öyle bir teklifi yoktu. Umumî İstişare Heyeti Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatını roman tarzında yazdırmaya karar vermiş, Sepetçioğlu, Bahadıroğlu gibi meşhur romancılara teklif etmişti. Merhum Sepetçioğlu’nun yazdığı iki eser tetkik heyeti tarafından beğenilmemiş, Bahadıroğlu ise Bediüzzaman’ın hayatının Barla, Eskişehir gibi bazı safhalarını yazdığı için maksat hâsıl olmamıştı.
Bunun üzerine mesele Umumî Meşveret Heyeti’nde görüşülmüş ve gıyabımda, Bediüzzaman’ın hayatının bütünü ile ilgili bir çalışma yapmama karar verilmişti. Ben de on sene içinde Bediüzzaman Beşlemesi’ni yazmıştım ve eser cemaatten ve cemaat dışı çevrelerden büyük ilgi görmüştü.
Bediüzzaman Hazretleri’nin ‘Risâle-i Nur bu asrı, belki gelen istikbali tenvir edebilir bir mu’cize-i Kur’âniyedir’ sözünü nazara alınca bende bu hizmetin kıyamete kadar devam edeceği, dolayısı ile Risâle-i Nur hizmetinin, Bediüzzaman’ın vefatından sonraki safhalarının da anlatılması gerektiği kanaati hasıl oldu.
Bu set işte o ihtiyaçtan doğdu. Ben setin plânlamasını yaptım, ilk eser olan Serencam’ı yazarak Yeni Asya Neşriyat’ın tetkik heyetine verdim. Onlar böyle bir talepte bulunmadıkları halde teşebbüsü isabetli buldular, eseri beğenip neşrettiler. Ben de yine her kitaba iki sene kadar zaman ayırarak on sene içinde seriyi tamamladım. Böylelikle sizin ‘ikinci beşleme’ tabir ettiğiniz beş kitaptan müteşekkil Nur Hareketi Serisi Y.A.N. listesindeki, kitapçı raflarındaki ve okuyucu kütüphanelerindeki yerini aldı.
Belge Roman tarzında kaleme aldığınız sette hadiseler birinci tekil şahıs üzerinden anlatılıyor. Siz de o dönemlere bire bir şahitlik yaptınız. ‘Ben’ tercihi bu yüzden mi?
Üslûp cihetiyle, Bediüzzaman Beşlemesi’nde okuyucu dinleme makamında idi. Geçmiş zaman anlatıldığı için öyle olması gerekiyordu. Nur Hareketi Serisi’nde okuyucuların kahir ekseriyeti, eserlerde işlenen hadiseleri yaşadığı veya yaşayanlardan dinlediği için ‘Ben’ tercihi, okuyucuyu hadiselerin içine çekme maksadına matuftur.
Bu tercihte benim de o zamanlarda yaşamamın ve hadiselere bire bir şahitlik etmemin veya hadiseleri yaşayanları tanımamın da tesiri vardır elbette. Ama bu vesile ile üslûbu yeknesaklıktan kurtarıp ifade tarzını hareketlendirerek telâffuzu zenginleştirme imkânı da sağlanmıştır.
ROMAN, HAKİKATLE HAYALİN İNSİCAMLI İŞLEYİŞİDİR
Eserde romancı muhayyilesinden esintiler de görüyoruz. Yaşanmış hallerle beslenmiş ve roman üslûbunu bulmuş diyebilir miyiz?
Yaşanmış veya yaşanması mümkün hadiseleri anlatmak şeklinde tarif edilen roman, hakikatle hayalin insicamlı işleyişi ile meydana gelir. Eserde hayal, hakikat dengesi bozulmamalıdır. Çünkü hakikat öne çıkarsa hatıra, hayal hakim olursa masal özelliği taşır.
Belge romanlarda her ne kadar bütün hadiseler hakikat olsa da eseri hatıra yığını olmaktan kurtarmak için araya hayalî maceraların serpiştirilerek okuyucunun muhayyilesinin harekete geçirilmesi gerekir. Fakat hayalî maceralar hakikate gölge düşürmemelidir.
Nur Hareketi Serisi’nde de bu denge gözetilmiş, olanla olması gereken mezcedilmiştir. Seriyi meydana getiren eserlerdeki kahramanların ekseriyeti yaşayan insanlar, bilinen kişilerdir. Bunların arasında yaşanmasa da okuyucunun muhayyilesini meşgul eden hayalî tipler ve hadiseler de vardır.
Meselâ serinin bütün kitaplarında yer yer devreye giren, görünüp kaybolan ve seri boyunca varlığını koruyan ‘Mahzun Yüz’ tiplemesi hayal mahsulüdür. Ona atfedilen hadiseler de yaşanması mümkün olmakla birlikte yaşanmamıştır. Bu da eserde fantezi olsun, okuyucunun zihnini meşgul etsin diye değil, kast-ı mahsusla işlenmiştir.
Çünkü fert ve cemaat cihetiyle serinin ana karakterini teşkil eden Nur Talebeleri, Said Nursî’yi tanıtmakla, Risâle-i Nur’u anlatmakla mükelleftirler. Bunun da âdeta fertler adedince nâ-mütenahî yolları vardır. Yeni yetişen nesiller o yolları öğrenerek fıtratlarına yakın olanı örnek alıp kendilerine mâletsinler ve hizmet hayatlarında kullansınlar diye hizmet hatıralarını anlatmak Nur camiasında âdet haline gelmiştir.
Mahzun Yüz karakterinde ve ona Nurlar’ı tanıtan I. şahıs tiplemesinde farklı cins, değişik dinî-etnik mensubiyet, irtibat kurma şekli ve bir nevî kültür bilmecesi mahiyeti taşıyan bahçe, çiçek, nağme, güfte, mahremiyete riayet, hicabî haslet tercihleri ile olabilecek en zor ihtimal seçilip başarılı netice elde edilerek hem serinin eserleri arasında merak hissi tahrik edilerek hadise devamlılığı sağlanmış hem de hayalen de olsa harama girmeden hizmet etme örneği gösterilmek istenmiştir.
YARIN: Ayasofya Fatih’in vakfiyesine uygun bir şekilde açılmalıdır