"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Çare demokrasi ve adaleti inşa etmek

05 Eylül 2024, Perşembe 00:40
Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal Yeni Asya’ya gündemi değerlendirdi: “Demokrat Parti’nin misyonu, demokrasi ve adâleti işler hale getirecek, refahı artıracak onurlu bir çıkış yolunu inşa etmektir.”

CEVHER İLHAN  - MEHMET KARA - MUHAMMET ÖRTLEK - BAŞKENT SOHBETLERİ

EKONOMİ, ULUSLARARASI KÜRESEL KAPİTAL FİNANSIN KISKACINDA

Ekonominin gidişatına “iktidar cephesi”nde de yoğun eleştiriler yapılıyor. AKP içinden Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in istifasının geri çevrildiği söylentileriyle iktidar mahfillerinde artan tartışmalarda çöküşteki ekonominin düzeleceği beklentileri tükeniyor. Suni sahte gündemlerle karambola getirilse de hâlen Türkiye’nin birinci gündemi olan ekonomik tabloyla dair genel değerlendirmeniz nedir?

Bugün ekonomiyi sadece son bir iki yıllık uygulamaları değerlendirerek anlamlandıramayız. Yirmi yıllık topyekûn bir tercihin sonucu AKP iktidarı, uluslararası küresel kapital finans sisteminde tarım başta olmak üzere ekonominin bütün altyapısını tasfiye etti. 

Ekonomi, üreten Türkiye’nin küresel örgütlenmelerle, küresel ağ ile iletişimi değil, bir tüketici unsuru olarak konumlandırılmış ve kaynağı yurt dışına transfer üzerine kurulmuş. Enflasyonun kaynağını gıda enflasyonu gösterip Türk çiftçisinin alın terine göz dikilmiş. Çiftçimiz üreten olarak memnun olmadığı gibi tüketen milyonlarca insan da memnun değil. 

Bizim geleneğimiz, başta tarımla - çiftçiyle özdeş rahmetli liderimiz Süleyman Demirel olmak üzere köylüyü, çiftçiyi desteklerken aynı zamanda milyonlarca insanın şehirde gıdaya erişimini sağlamak için her türlü desteği yapmıştır. 

Bugün tercih edilen politikanın çıktısı ise belli. Yüz binlerce, milyonlarca insanın işsiz kalmasına sebebiyet veren, yoksullaştıran politikaları dayatıyorlar. İktidarın “ekonomi ve tarım politikası”, yurtdışı baz alınarak - sıcak para kaynaklarıyla geçici olarak görece, yükselen piyasaların, gelişmekte olan ekonomilerin içerisinde- daha fazla faiz yoluyla ülkenin kaynaklarının yurt dışına transferi üzerine kuruludur. 

ÜLKE KAYNAKLARI YAĞMA DÜZENDE KEYFİLİKLE YAĞMALANIYOR 

Bu açıdan bugün Türkiye yanlış bir tercihle karşı karşıya bırakılmış. Enflasyonun iki kök sebebi var. Birisi siyasi; Türkiye’deki keyfi rejimin, hukuksuzluğun, demokrasi açığının ortaya çıkardığı risk primi var. Yirmi yıldır ülkenin kaynakları kötü yönetiliyor. 

Ayrıca öncelik sıralaması da yanlış. Etki analizine baktığınızda maalesef bütçe imkânlarının çarçur edildiği, yolsuzluk, usulsüzlük ve denetimin olmayışı kaynakların hebâ edildiği bir “düzen” var.

Enflasyonun kök sebebine baktığınızda, geniş kitlelerin yoksulluğu pahasına asgari ücrete, memur maaşlarına, emeklilere zam yapmayarak talebi düşürmek yoluna gidiliyor. Oysa Türkiye’de ilk 25’in harcamalarının, toplam hane halkı harcamalarının yüzde 60’ını tuttuğu verileri ortada. 

Buradan bakınca yanlış teşhislerle yürünecek yolda enflasyonu düşürmenin çok uzun zamana yayılacağı milyonlar tarafından büyük bedeller ödeniyor. 

O açıdan Türkiye’nin geçiştirici, konjonktürel ve zamana oynanarak Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yoksulluğa mahkûm ettiği kitleleri sosyal yardımlarla ayakta tutma politikası iflas etmiş. Bu bakımdan yağma düzeninde ülke kaynaklarının keyfilikle yağmalandığı ve içinden çıkılamaz hale geldiği süreci yaşıyoruz... 

ÇÂRE BÜTÜN YAPISAL BOZULMAYI TERSİNE ÇEVİRMEKTİR 

“AKP’li Türkiye” Erdoğan’la çift haneli enflasyonu, çift haneli faiz ve işsizlik oranları kırılmalarını yaşıyor. Türkiye bugün yapısal olarak işgücü piyasasının bozulmasıyla mukayeseli rekabet gücünü yitirmiş. İstihdam, yoğun sektörlerin Mısır başta olmak üzere başka ülkelere kaçmasıyla karşı karşıya. 

Tek çıkış yolu var; bütün bu yapısal bozulmayı tersine çevirecek şey, Türkiye’de siyasi iklimin değişmesidir. Bunun da kaldıracı iktidar değişimidir. Zira “Erdoğanlı Türkiye”nin ekonomide ve diğer meselelerde geri dönüşü başarabilme imkânı yoktur. 

Bunun içindir ki Türkiye’nin bir siyasi iklim değişikliğine ihtiyacı var. Son seçimlerde vatandaşımız irâdesini göstermiştir ortaya. O noktada asıl olan bu cenderenin içerisinde onurlu çıkış yolunu inşa edebilmektir. 

Demokrat Parti olarak gayemiz, Türkiye’nin imkân ve kapasitesini, risklerini de göz önüne alarak en azami noktada milletimizin lehine, ülkenin milli güvenliğini pekiştirecek, refahını artıracak, demokrasi ve adâlet mekânizmasını tekrar işler hale getirecek onurlu bir çıkış yolunu Türkiye’nin önüne inşa etmektir; Demokrat Parti olarak vazifemiz budur; bunun için çabalıyoruz. 

“YENİ ANAYASA” YALANCI ÇOBAN HİKÂYESİNE DÖNMÜŞ…

Alây-ı vâlâ ile başlatılan “yumuşama - normalleşme” fiyaskosunda başta ekonomide “hedef”in tutturulamadığı vartada iktidardakilerin en üst düzeyde yeniden “yeni anayasa” tartışmalarını temcit pilavı gibi ısıtıp servis etmelerinin maksadı nedir?

Siyasi iktidarın söyleyecek sözü bitmiş, psikolojik üstünlüğü yerel seçimle beraber tamamen kaybetmiş, zaman kazanma peşinde. Bu yüzden demokrasi ve “yeni anayasa” retoriği üzerinden güya her seçim sonrası denedikleri bir teşebbüsü deniyorlar. Tanzimat’tan bu yana Türkiye’de hep “anayasa gelecek dertler bitecek” modunda propagandası yapılmış. Oysa sadece anayasalarla dertlerin bitmediğini tarih bize bildiriyor. Sormak lazım; mevcut anayasa ile neyi yapacaklardı da engellendi? 

Bundandır ki Demokrat Parti olarak âdeta iktidarın bir aparatı haline gelmiş Meclis Başkanı eliyle yürütülen “yeni anayasa” görüşmelerine katılmadık, görüşme talebini reddettik. 

AKP’nin “yeni anayasa” adı altında yürüttüğü “yalancı çoban hikâyesi”ne dönmüş, hiçbir şekilde bu aldatmacanın ne tarafı ne de aparatı olacağız. O açıdan nâfile çabalar var. “Tilkinin kırk hesabı var, kırkı da kümes üzerine” derler; iktidarın “yeni anayasa” lâfı da o hesâp.  

Sayın Erdoğan’ın demokrasiyi, hukuku, temel hak ve hürriyetleri içselleştirmediği yirmi yıllık icraatı ortada. Hem hukuku katleden hem de muhalefeti suçlayan bir Şark kurnazlığını görüyoruz. 

Her türlü israf ve şatafat içerisinde bu ülkenin kaynaklarını harcayacaksınız; sonra çıkıp muhalefeti “elitizm”le suçlayacaksınız. Sayın Erdoğan Mart kedisi gibi hem yakıyor hem bağırıyor… 

YANLIŞLAR SİLSİLESİ, BİR KİŞİNİN YÜRÜTMEYİ, YARGIYI VE YASAMAYI KONTROL KEYFİLİĞİNİN BEDELİ

Partili Cumhurbaşkanı daha önce muhalefete savurduğu hakaretlere yenilerini ekliyor. Saray danışmanları da tahkirler, tehditler savuruyor. Bütün bu atraksiyonlara neler söylersiniz? 

Türkiye’de etkin bir siyasi yönetim modeli, işleyen bir demokrasi ve bir adâlet ve hukuk mekânizması istiyoruz. Ne var ki iktidarın çıkış noktası burası değil. Zira özellikle suçüstü yakalandıkları yolsuzluklardan dolayı ayakta ölmek gibi bir mecburiyetleri var. 

Siyasi iktidarın tek derdi, her ne pahasına olursa olsun ayakta ölmek, ister meşruiyet kılıfına uydurulmuş yollarla, ister gayri meşru yollarla bu iktidarını sürdürmek. Bir CHP Grup Başkanvekili Meclis’te iktidar partisi grubuna “Tamam, biz CHP olarak geçmişte devletin partisiydik, ama şimdi siz parti devletisiniz” demişti. Durum bu.

Aslında dünya siyaset bilimi literatüründe herkesin ortak kabulü olmuş, sert kuvvetler ayrılığına dayanan “başkanlık modelleri” de, klasik bildiğimiz “parlamenter demokratik modeller” de meşru yönetim modelleridir. Ama Türkiye’de “kuvvetler uyumu” diye kurulan sistemle bir kişinin yürütmeyi, yargıyı ve yasamayı kontrol ettiği mekânizmayı, güya 15 Temmuz darbe teşebbüsünü de referans göstererek, bölgede uluslararası krizleri, Suriye ve PKK meselesini de içine dahil eden meydan okumalarla karşı karşıyayız. 

Böyle bir mekanizma kurulmuş. İşte bütün bunlar keyfiliğin bedelidir, keyfiliğin çıktısıdır. Bu yanlışlar silsilesi içerisinde maalesef bu yanlışları yapanlar değil de milyonlarca insan bedelini ödüyor. Ve on yıllar boyu bu yanlışların bedelini ödeyecek siyasetlerin hâsılası bu. 

“SURİYE POLİTİKASI”YLA TÜRKİYE VE BÖLGE YENİ TEHDİTLERLE KARŞI KARŞIYA KALMIŞ…

Son günlerin bir diğer konusu “Suriye politikası”ndaki çelişkilerle Suriye ile diyalog ve çözüm meselesi de hâlâ sürüncemede. Sarayın “Suriye politikası”na tahliliniz nedir? 

Suriye meselesinde iktidarın “Suriye politikası”yla bölgenin daha da parçalandığı, Türkiye’ye dönük yeni yeni tehditlerin zemininin oluşturulduğu, milyonlarca sığınmacıyı kapımızın önünde bulduğumuz duruma düşülmüş. Doğrusu AKP’nin -2011’den önceki- en doğru politikalardan birisi, Suriye ile yakalanan diyalogdu. Ama -son on üç yıldır- bu olumlu politik tercihin belki yirmi, elli, yüz katı yanlış politikalarla Suriye’deki iç krize “Şam’da rejim değiştireceğiz” diyerek müdahil olunması oldu. 

Halbuki Türkiye’nin yeni yeni yumuşak güç unsurlarıyla bölgede bir derinlik oluşturarak, tüccarıyla, müteşebbisleriyle, sivil unsurlarıyla, arkasına askeri ve ekonomik gücünü koyarak kudret kapasitesine denk bir siyaset izlemesi gerekirdi. Bunu yapmayıp bir takım muhayyel, romantizmden beslenen tercihlerle kotarılan “Ortadoğu politikası”nın getirdiği yer ortada. 

Bundandır ki AKP iktidarında “Erdoğanlı Türkiye”nin “Suriye politikası”yla en yakın can yakıcı risklerinden biri Suriye meselesi olmuştur. Orada ABD gözetiminde Suriye’de âdeta bir PKK devletinin AKP eliyle kurulduğu duruma düşülmüştür. 

Son tahlilde bugün 884 milyar dolarlık Pentagon bütçesinden 10 milyonlarca dolar PYD’ye para aktarılmıştır. Fırat’ın doğusu - batısı büyük güçlerin bir tarafta Rusya, diğer tarafta ABD’nin âdeta zımni bir mutabakatla nüfuz sahasına ayırdıkları alanda, Afrin’de Fırat Kalkanı harekâtıyla Türkiye maalesef onca şehidi vermiştir. 

“BUGÜN ALLAH İÇİN NE ÇALDIK” DİYENLERDEN HER ŞEY BEKLENİR 

Bunun içindir ki sağlam, istikrarlı, bölgenin istikrarına, Türkiye’nin millî güvenliğine ve refahına hizmet edecek bir politik tercihi yapmalıyız. Büyük liderimiz merhum Demirel’in bize miras bıraktığı temel ölçü şudur; “dış politikada dost çemberler oluşturacaksınız ve o dost çemberler eliyle hem millî güvenliğinizi temin edecek hem de ekonomilerin ihtiyaç duyduğu kaynağa erişeceksiniz…”

Özü itibariyle demokrasiyi bir konjonktürel program olarak benimseyenler, mağdur olduklarını iddia ettikleri müddetçe bu kavramlara sarılanlar, gücü eline geçirdiklerinde kendileri dışındaki herkese hukuksuzluk icat etmeyi gözlerini kırpmadan yapabilirler. Çünkü ellerini açıp “bugün Allah için ne çaldık” diyenlerden her şey beklenir…

BİRTAKIM ÖNGÖRÜLERİMİZ, HAZIRLIKLARIMIZ VAR; GERÇEKLEŞTİRECEĞİZ…

Mahalli seçimlerden sonraki son süreçte, otoriterleşen “tek adam rejimi”ne karşı muhalefet cenâhında demokratik işbirliği tartışmaları yapılıyor. Son dönemde darbelerin, ara dönemlerin dağıttığı, milletin değerlerini buluşturan, ayrıştırmayan, kamplaştırıp kutuplaştırmayan mâkul demokratik siyasetin siyasi birlik oluşturması, hatta Demokratların Demokrat Parti’nin etrafında toparlanmasıyla ilgili görüşler serdediliyor. Buna yorumunuz nedir? 

Evet, Türkiye’nin bu açmazdan -çıkmazdan çıkabilmesinin yegâne yolu mâkul sağın etkin hale gelmesidir. Demokrat Parti olarak varlık sebebimiz, toplumun en geniş ortak paydasını, güçlü bir temsiliyetle beraber millette hizmette ülkenin can yakıcı meselelerine çözüm getirebilmektir. 

Demokrat Parti’nin bugün bu kilidi açacak yegâne unsur olduğu düşüncesindeyiz. Ve bunu yeniden yapılandırabilmek adına sadece TBMM’de değil, bu derinliği oluşturabilmek adına bu toparlanmayı önümüzdeki süreçte kademe kademe yapılandıracağız ve bir onurlu çıkış yolunu Türkiye’nin önüne koyacağız. 

Millet Meclisi’nde zaman zaman ifade edildiği haliyle, elbette parti olarak Parlamentoda gruplar üzerinden bir işleyiş var. Orada da Türkiye ile ilgili düşüncelerimiz, politikalarımız var. Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı risklere karşı demokratik muhalefet zemininde sözümüzün etkili olabilmesi, kompartımanlara ayrılmış birliktelikten ziyade bir grup üzerinden elbette organik birlikteliği tercih ediyoruz. 

Elbette “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”nde diğer siyasi partilerle işbirliği ve ittifaklar olacaktır. Bütün bunlar seçim dönemleri arifesinde konuşulur; ama bugün asıl olan müstakil varlığımızla beraber olmazların ortaya çıktığı böyle bir süreçte, bu alanın tescilli markası ve asli sahibi olan Demokrat Parti olarak kavgamız, konjonktürel birtakım çözümler, siyasi yapılanmalar, aktörler yerine neyi yapabileceğimizi tartışmaktır.  

Hedefimiz, herkesin bildiği, güveneceği, istikrarlı tavrı ve kadroları olan bir demokratik hareket olarak önümüzdeki süreçte çok kuvvetli bir şekilde milletin önünde olabilmektir. Bu hususta da birtakım öngörülerimiz ve hazırlıklarımız var; kısa sürede gerçekleştireceğiz… 

TÜRKİYE’NİN KÜME DÜŞTÜĞÜ TRAVMATİK DÖNEMDEYİZ

Bütün bunlar çerçevesinde Yeni Asya aracılığıyla en son kamuoyuna, millete mesajınız ve çağrınız nedir? 

Türkiye çok partili hayatın zaman dilimi içerisinde mukayese edebileceğimiz bir dönemde değil; her anlamda Türkiye’nin küme düştüğü bir travmatik dönemi yaşıyoruz. 

Geniş halk kitlelerinin ister ekonomide, ister demokraside böyle bir tecrübenin ışığında kaybetmeye yüz tutmuş bir takım değerleri, kurumları daha fazlasıyla anlamlandırdığını görüyorum. 

O yüzden Türkiye’nin yarınına milletin varlığına, bu vatan toprağına inancımız baki ve sonsuz. Her sıkıştığı dönemde biriken enerjiyle bu cenderenin içerisinden siyasi aklı ve kadroları çıkarmıştır.

TÜRKİYE’NİN ONURLU DEMOKRATİK ÇIKIŞI YOLU… 

Her vesileyle ülkenin boğucu iklimi, refah kaybı dolayısıyla Türkiye’nin fiili yasakların olduğu antidemokratik rejimlerde her yasak yazılı değildir. Türkiye’de fiili yasaklar, sosyal medyanın kısıtlamaları ve fırsat eşitliğinin olmamasından kaynaklı insanlarımız maalesef doğduğu topraklarda bir gelecek hayali kuramıyor. 

Türkiye’de herkes bu baskıyı hissediyor. Bu mânâda Türkiye’nin önüne derinden nefes almasına imkân sağlayacak bir iklime geçirmek adına siyaset yapıyoruz. Hedefimiz, gençlerin yaşama hayali kurduğu bir Türkiye’yi inşa etmektir.

Yerel seçimlerle bu örtü bir nebze olsun kalktı ama hâlen devam ediyor. Demokrat Parti olarak iddiamız, Türkiye’nin önüne onurlu demokratik çıkış yolunu koymak ve en az mâliyetle iktidar değişimini başarabilmektir. 

Bu demokratik çıkış yolunda Demokrat Parti üzerine düşen vazifeyi ve öncülüğü inşallah yapacaktır…

Okunma Sayısı: 2452
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • S.topuz

    7.11.2024 03:59:55

    "DEMOKRASİ ve ADALET (MUTÂBAKATI) İTTİFÂKI" geçiş devresi için ZARÛRÎ ve elzemdir! Aksi halde çok GEÇ olabilir. Aman dikkat! Ekseriyetin Makbulü, Temsil Makamına; kariyer sahibi ve Siyâsî yönü ve etkili hitabete sahib, elyak bir Şahsı tercih etmemiz de gayet muvafık düşer, Vesselam! 👏👏👏👍🙌🌹🤲🌹🌙☝️😪😭😢😡😤🕊🕊🕊🌍🇪🇺🇹🇷🇵🇸🇵🇸🇵🇸

  • Kerim Soyten

    5.9.2024 14:13:08

    Demokrasi iyidir ama onu kutsamak da hata olur. Hukuk iyidir ama onu kutsayanların da hali ortadadır. Dikkatli olmalı

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı